Felsefe hakkında her şey…

Uykunun İşlevleri ve Uykunun Evreleri, Aşamaları Nelerdir?

23.11.2019
1.874

İnsanların büyük bir çoğunluğu yaşamlarının üçte birini uykuda geçirmektedir, bazıları daha da fazlasını. İnsanlar yaşamlarının bu kadar büyük bir kısmını uykuda geçiriyorlarsa uykunun onlar için önemli birtakım işlevleri olması gereklidir. Saatlerce uyumanın bizim için ne tür işlevleri olabileceğine dair çeşitli görüşler mevcuttur. İlk görüş, uykunun bizim için onancı bir işlevi olduğudur. Günlük koşuşturmanın ardından uyku bizim için iyi bir dinlenme süresi gibi işlev görmektedir. Hepimizin uykuyla ilgili hâlihazırda sahip olduğu bu görüş, araştırmalar tarafından doğrudan destek alamamıştır.

Uzun süreli uykusuzlukların davranış üzerinde çok büyük ve kesin etkileri olduğu gösterilememiştir. Uzun süre uykusuz kaldıktan sonra insanlar tekrar normal uyku düzenine geçebilmekte ve uykusuzluğun kalıcı fiziksel ya da psikolojik bir zararı kalmamış gibi görünmektedir. Uykusuzluk konusunda yapılan bir çalışmada, katılımcıların kendileri “hayır” diyene kadar aşamalı olarak uyku süreleri azaltılmıştır. Katılımcılar, bir gecede beş saate kadar uyku sürelerini kısaltabilmişler ve bunun performansları, duygudurumları ve sağlıkları üzerinde olumsuz bir etkisi olmamıştır. Sadece uyku aşamalarında değişiklikler göstermişlerdir. Daha çabuk uykuya dalmışlar ve 4. uyku aşaması daha uzun sürmüştür. Öyle görünüyor ki insanlar, normal uyku ihtiyaçlarını daha kısa sürelerde gidermeyi öğrenmektedirler. Dolayısıyla uyku yoksunluğu araştırmalarının uykunun onana bir işlevi olduğu görüşüne güçlü bir destek vermediği söylenebilir (Baron, 1996).

Diğer bir görüş, uyku ile sirkadyen ritimler arasında bir bağ olduğunu savunur. Evrimci olan bu görüş, uykunun sadece sinirsel bir mekanizma olduğunu ve insanlar da dahil olmak üzere, tüm canlıların hayatta kalmak için geliştirdikleri bir sistem olduğunu ileri sürer. Yani sirkadyen ritimler, gün içinde uyanık kalmak ve çeşitli faaliyetleri yapmaya, gece ise uyumaya ve faaliyet gösterememeye göre ayarlanmıştır. Böylece, uyku, bizi sessiz ve pasif tutarak, gecenin tehlikelerinden korur (Baron, 1996).

Uykunun ilkel atalarımızdan bize kalan evrimsel bir miras olup olmadığını ya da onana işlevi olup olmadığını gerçekte bilmiyoruz. Ama ne olursa olsun yaşamlarımızda vazgeçilmez bir yeri var. Psikologlar uykunun işlevleri konusunda kararsız olsalar da uykunun doğası, yani gerçekleşme mekanizması konusunda uyku aşamaları başlığı altında göreceğiniz gibi pek çok bilgiye sahiptirler.

Uykunun Aşamaları

Psikologlar, uyku süreci hakkında bilgi edinmek için uyku laboratuvarlarında çalışırlar. Tipik bir araştırmada, deneye katılan gönüllülerin uykuları sırasında beyinden gelen dalgalar! kaydedilir. Beyin dalgalarının kaydı, vücuda yerleştirilen elektrotların bağlı olduğu elektroenselograf (EEG) ile yapılır. Bu çalışmalar, beynimizin uykuda ve uyanıkken farklı dalga örüntüleri ürettiğini göstermiştir. Uyku, uyanıklıktan farklı bir bilinç durumudur; ama bu, tüm uyku boyunca aynı bilinç durumunda kaldığmız anlamına gelmez. Uyku süresince farklı düzeylerde bilinç değişikliklerine karşılık gelen aşamalardan geçeriz. Bir gece içinde bu aşama döngüsel olarak defalarca tekrarlanır (Uba ve Huang, 1999).

Uyku, “uykuya dalmak”la başlar. “Alacakaranlık” da denen bu durum, bir miktar uyanık ama gevşemiş bir hâli andırır. Farkındalılık azalır ve bir uyarana tepki verilemez. Uykuya dalarken yaşadığımız düşme hissi ve bunu izleyen ani sıçramayla yine bilinçli hâle gelmemiz, bu alacakaranlık durumunda yaşanır (Morris, 2002). Alacakaranlık durumundan sonra uykunun birinci aşamasına geçilir. Bu, hafif uyku aşamasıdır. Bu aşamada uykumuz o kadar hafiftir ki uyuduğumuzu bile fark etmeyiz. Bu, sadece gözlerimizi dinlendirip uyumadığımızı düşündüğümüz zamanlardır. Bu hafif uykudan uyanmak çok kolay olduğu için de uyuduğumuzu anlamayız. Bu aşamada solunum yavaşlar ve düzenli hâle gelir, kalp atışları düşer, kaslar gevşemeye başlar ve vücut ısısı düşmeye başlar. Bu uyuklama aşamasından ikinci aşamaya geçilmesi, uykunun derinleşmesi anlamına gelir. Genelde bu aşamada kişi kolayca uyandırılabilir. Ancak üçüncü aşamada, uyandırmak için görece yüksek bir ses ya da kişiye adıyla seslenilmesi gerekir. Bu aşamada, solunum ve kalp atışları daha da yavaşlar ve vücut isim 1. ve 2. aşamadaki düzeyinden daha aşağıya düşer. Üzerinize bir şey örtmeden kısa süreli kestirdiğinizde oda ısısı değişmediği hâlde bir süre sonra üşümeniz ve örtüye ihtiyaç duymanız, vücut ısısının fark edilir derecede düşmesinden kaynakların. 4. aşamada, kişi derin bir uykudadır ve sesleri neredeyse hiç duymaz. Bu aşamada uykudan uyandırılmak zordur. Bu aşamada uyandırmayı başarsanız bile kişi ilk anda çok sersemlemiş hâlde olacak hatta nerede ya da hangi günde olduğunu bile bilemeyecektir (Uba ve Huang, 1999). Uykunun 4. aşamasında beyin dalgalara çok yavaşlar, bunlara delta dalgalara denir. Delta uykusu; solunum, kalp atış hızı ve vücut ısısının en düşük olduğu aşamadır (Monis, 2002). İnsanlar uykunun 1, 2, 3 ve 4. aşamalarında iken uyandırıldıklarında genellikle rüya gördüklerini söylemezler. Eğer rüya bu dört aşamada görülmüyorsa ne zaman görülür? Rüyaların çoğu; özellikle iyi organize olmuş, canlı, hikâyesi olan, iyi hatırlanan ve duygusal yükü olan rüyalar REM uykusunda görülür. REM, hızlı göz hareket terimlerinin İngilizce yazışının ilk harflerinden oluşan bir addır (Rapid Eye Movement). Çünkü REM uykusu, göz kapaklarının altında göz yuvarlarının hızlı hareket etmesiyle ayırt edilir. REM uykusu, uykunun dört aşamasından farklıdır. Uykunun dört aşamasına, “REM olmayan” anlamında NREM (nonREM) uykusu adı verilmektedir. REM uykusunda insanlar sanki uyanmak üzerelermiş gibi görünürler ancak gerçekte, onları bu aşamada uyandırmak zordur. Bu aşamada kan basıncı, nabız ve vücut ısısı yükselir, kalp atışları hızlanır ve düzensizleşir, solunum hızlı ve yüzeyseldir, beyin dalgalar, sanki kişi uyanmak üzereymiş gibi ciddi düzeyde aktivite olduğunu gösterir. Kişinin hem uyuyor olması hem de sanki uyanıkmış gibi.

Yukarıda genel bir uyku örüntüsü betimlenmişse de bu, kişiden kişiye birtakım değişiklikler gösterir. Hastalık, uykunun gün içinde uyunma saati ya da yaş, REM periyodları arasındaki süreyi etkileyebilir. Örneğin uyku örüntüsünü belirlemede önemli bir role sahip olduğu düşünülen melatonin düzeyi, çocukluktan sonra düşer. Bu da büyüklerin çocuklardan neden daha az uyuduğunu açıklar (Uba ve Huang, 1990). Yeni doğan bebekler, uyku saatlerinin yarısını REM uykusunda geçirirler. Bu oran, çocuk beş yaşına geldiğinde toplam uykunun %20 veya %25’ine kadar düşer ve oldukça geç bir yaşa kadar sabit kalır. Yaşlı insanlar 3 ve 4. aşamaları daha az yaşarlar (Smith ve ark., 2003).

Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Psikolojiye Giriş” ve 2. Sınıf “Deneysel Psikoloji”, 4. Sınıf “Sosyal Psikoloji” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Psikoloji Ders Kitapları ve MEB Liseler İçin Psikoloji Dersi Ders Kitapları

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...