Felsefe hakkında her şey…

Türklerin evrensel devlet anlayışı

08.01.2023
449
Türklerin evrensel devlet anlayışı

Türkler tarih sahnesine çıktıklarından beri çeşitli imparatorluklar kurmuşlardır. Bu imparatorlukların ortak noktası evrensel bir devlet fikri barındırmasıdır. Buna bir tür dünya devleti denebilir. Acaba bu dünya devleti fikrinin gerisinde hangi güçler vardır? Milletlerin tarih görüşüyle evren görüşü arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Bu onların devlet felsefesine de yansımıştır.

Çeşitli tarihlerde ve çeşitli mekanlarda büyük devlet ve toplum anlayışı üzerine, Ziya Gökalp’ın Türk Medeniyeti Tarihi adlı eseri dışında bugün bile yeteri kadar bilgiye sahip değiliz (Tanyol, 1989: 90).

İki yüz elli yıldan beri devlet ve devlet örgütleri sürekli bir Batı aktarmacılığı içine itilmiştir. Devletin özünü çatısını ve dayanağını oluşturan hukukun sürekli bir Batı taklidiyle zorlanması günümüze kadar sürmüştür. Türk toplumunun kurmuş olduğu devletlerin temelinde ortak bir devlet felsefesi ve dünya görüşü vardır. Doğu’da ve Batı’da toplum yapıları ve devlet türleri tamamıyla farklıdır. Buna bağlı olarak devlet felsefeleri da ayrı dünya görüşlerine dayanır. Doğu ve Batı arasındaki çelişkiyi bir senteze ulaştırmak için en kolay yol taklittir. Her alanda olduğu gibi devlet sorununda da ilk hareket noktası Doğu ile Batı arasındaki ayrılık olmalıdır. Düşünce bu ayrılık üzerinde yoğunlaşmalıdır. Batı uygarlığı adını verdiğimiz kültür ve devletler topluluğu kendi sosyal, ekonomik, kültürel tarih görüşünü bütün bir insanlığın evrim şeması gibi ele almıştır. Bu uygarlığın dışında kalan İslam uygarlığı Asya uygarlığı yok kabul edilmiş ya da Batı’ya etkisi bakımından düşünülmüştür. Oysa Asya toplumları arasında özellikle Türk toplumunun kendine özgü bir dünya görüşü ve devlet felsefesi vardır. Evrene ve insana bakış açısı bambaşkadır (Tanyol, 1989: 91-92).

Batı felsefesini ve onun dayandığı antik felsefenin odak noktası olan bilgi sorununun yerini bizde pratik felsefe almıştır. Bilgi deyince sadece doğa bilimleri değil, devlet yönetimi ve ahlak bilimi de anlaşılmaktadır. Türk Devlet Felsefesinin Kaynağı Mitolojidir. Doğu-Batı dünya görüşünün arkasında daha önce islamiyetle ilişkisi açısından durulan iki mitoloji vardır. Biri antik çağ yani Yunan mitolojisi diğeri Şamanist mitolojisi. Türk devlet felsefesinin kaynağını bu mitolojide aramak gerekir. Türk mitolojisinde tanrılar devletin hakimiyet aracıdır. Onun emrine boyun eğerler. Şamanlar büyüyle bütün üstün güçlü varlıkları ve ruhlar devletin çevresinde toplama yeteneğine sahiptirler. Hükümdarlarla tanrılar arasındaki ilişki bir baba-oğul, bir soyluk ilişkisidir (Tanyol, 1989: 94).

Yunan mitolojisinde tanrılar bir site tanrısıdır. Türk mitolojisinde ise tanrılar devlet tanrısıdır. Bu nedenle Şamanizmde evrensel bir nitelik yaşamaktadır. Yani birisinde doğa, diğerinde devlet-insan-toplum ağır basar. Biri din mitoslarına, diğeri kaynağı büyü olan mitoslara daynır. Türk mitolojisinde büyü Ziya Gökalp’in de kabul ettiği gibi din görevini de yüklenmiştir. Oysa çok tanrılı antik çağ dinini Hrıstiyanlık silip süpürmüştür. Şamanist din görüşüyse İslami bir kılığa bürünerek devam etmiştir. Bir dinin millî olması o dinin içinde doğduğu toplumun dünya görüşünü, düşüncesini ve bilim anlayını açıklaması demektir. Nitekim Türkler İslamiyetten önceki evren ve devlet görüşlerini İslamiyet içinde de çeşitli biçimde sürdürmektedir. Şamanist görüşte mitolojik evrenin özelliğini, toplumla ve doğayla ilişkisini bir cümleyle özetleyebiliriz: Francis Bacon’ın “Bilmek yapabilmektir.” sözü farklı olarak şamanizmde kendisini gösterir. Bu söz “Bilmek doğayı ve onun olaylarını yönetmek ve değiştirmektir” olarak değişir. Şaman mitolojisinde önemli olan doğayı ve olayları yönetmek ve değiştirmektir (Tanyol, 1989: 94-95).

Türk Devlet Felsefesinin Batıdan Farkı

Değişmeyen ana geleneğimiz topluma devletin biçim verme niteliğidir. Türk devlet felsefesinin Batı’dan temel farkı budur. Batı’da devletin türü amacı niteliği ve sosyal sınıflara göre değişmektedir. Bizde olay tersinedir. Devlet gücünü yitirir ve çözülürse toplum bir yığın ve sürü haline gelmektedir, sosyal niteliğini yitirerek bir sürü görünümü ön plana geçmektedir. Batı toplumları bireycilikten sosyal devlete doğru yol izler. Bizde ise devlet anlayışı sosyal devletten bireyciliğe doğru kaymaya başlamıştır. Devletin ağırlık kazandığı bir sosyal devlet yapısıyla toplumun ağır bastığı devlet anlayışı birbirine zıttır. İçimizdeki Doğu-Batı çelişkisinin gerisinde bu sosyo-politik neden yatmaktadır (Tanyol, 1989: 97). Kısaca Batı burjuva demokrasileri ve onun kalıpları bizim yapımıza uymamaktadır. Tanyol’a göre toplum ve devlet ilişkisinde her toplumun kendisine özgü bir yapısı ve geleneği vardır. Bütün devrim hareketleri bu yapıda düşünülmelidir. Bizim Batı’dan farklı toplum yapımız olduğunu ilk fark eden Prens Sabahattin’dir. Prens Sabahattin’in aydınlarımızın istediği özgürlük ve meşrutiyetin gerisinde farklı bir sosyal sınıfın olduğunu fark etmesi o günkü koşullarda ileri bir düşüncedir. Tanyol’a göre özel girişime sahip bir burjuva sınıfı yaratılmadıkça demokrasinin kurulmasının olanak dışı olduğu da doğrudur. Yalnız Prens Sabahattin bir gerçeği görememektedir. Birincisi onun komünoter yani cemaatçi dediği merkeziyetçi devlet geleneğinin gerisinde bin yıllık bir tarih vardır. Bu onun doğal yapısı üstelik bu doğal yapıyı Prens Sabahattin eğitim ve öğretim yoluyla değiştirmek istiyordu. Sabahattin Bey’in teşhisi doğru tedavisi yanlıştı. Batı burjuva demokrasilerinin gerilerinde yatan ekonomik ve düşünsel birikimden habersiz Rönesasan’la birlikte ortaya çıkan ve gelişen bireyciliğin içeriğini oluşturan özgürlüğün nasıl bir sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel gelişme çizgisi izlediğini görmezlikten geliyordu (Tanyol, 1989: 105).

Kaynak: TÜRK SOSYOLOGLARI, s.  118-125, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2915 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1872

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...