Skolastik Felsefe ve Thomas Aquinas
Patristik felsefenin devamı ve Aristotelesçi felsefenin güçlü etkileriyle daha da olgunlaştırılması olan skolastik (Okulcu) felsefe, adını çeşitli kilise okullarında ders veren hocalardan alır.
Skolastik felsefenin tüm uzun dönemi boyunca birçok düşünür ve filozofun adı anılabilir; Scotus Erigena (810-877), Anselmus (1033-1109), Roscellinus (1050-1120), Abelardus (1079-1142), Albertus Magnus (1193-1280), Thomas Aquinas (1225-1274), Duns Scotus (1265-1308), Occamlı William (1280-1347) vd. Biz bu başlık altında konumuz bağlamında bu dönemin belki de en önemli temsilcisi olan Thomas Aquinas’ın etik anlayışını özetlemeye çalışacağız.
Skolastik felsefenin uzun dönemi boyunca tartışılan en önemli felsefi sorun, evrenseller ya da tümeller sorunu olmuştur. İkinci temel sorun ise Tanrı’nın varlığının akılsal kanıtı olmuştur. Thomas Aquinas evrenseller tartışmasında Aristotelesçi anlayışa yakın durur. Ona göre de ilk felsefe olarak metafiziğin konusu varlık olarak varlıktır.
İki tür varlık vardır; öz olarak varlık ve düşünsel soyutlama ya da olumsuzlama olarak varlık. Örneğin sağırlık, körlük gibi eksiklikler olumsuzluk ya da yoksunluk anlamında vardırlar, fakat bunlar öz olarak (essentiae) var değildirler. Özler ya da cevherler ise yalın, saf özler ve formla maddeden oluşan özlere ayrılırlar. Thomas Aquinas’a göre hakiki varlık yalnızca yalın ve saf özdür. Yalın ve saf öz aynı zamanda yalın ve saf form olarak vardır. Diğer tüm şeyler madde ve formun bir bileşimi olarak vardırlar. Tanrı dışındaki varlıkların bireysellikleri ve sonlu doğaları maddi doğalarından kaynaklanır. Buna karşın Tanrı saf form olarak hem evrenseldir hem de maddesiz bir bireyselliğe sahip olan mutlak varlıktır.
Böylece evrensel form ve öz Tanrı’da maddesiz bir şekilde mutlak olarak gerçekleşmişken, tüm diğer şeyler evrensel özlerini ve doğruluklarını maddi bir zemin ve bireysellik zemininde gerçekleştirebilirler. Tanrı mutlak ve zorunlu, yaratılan şeyler ise göreli ve olumsal bir gerçeklik ve varlığa sahiptirler. Tıpkı Aristoteles’de olduğu gibi Thomas Aquinas için de evren bir varlık hiyerarşisine tabidir. Bu varlık hiyerarşisinde alt seviyedeki bir varlığın formu, üst derecedeki varlığın maddesini oluşturur. Bu hiyerarşide açıktır ki en üstte saf form olarak Tanrı bulunur.
Doğal hiyerarşisinin en üst aşamasında ise insan bulunur. İnsan hem Kilisenin hem de kendi aklının yardımıyla dinsel ve ahlaki bağlamda doğru yolu bulmaya çalışır. Kendisinde gizil (potansiyel) olarak bulunan doğruluk ve iyiliği fiili (aktüel) hâle dönüştürmeye çalışır. Tanrı sonsuz bilgelik ve iradesiyle evreni yarattığı için, evrende hüküm süren zorunlu ve yasal işleyişe karşı çıkmak yanlış olacaktır. Böylece Thomas Aquinas için Tanrı’nın özgür iradesi keyfi ve rastlantısal olmaktan çok, evrendeki zorunlu işleyişle aynı anlama gelir.
İnsan iradesi (istenci) zorunlu olarak iyi olana yönelir. İnsan özüne, aklına ve imanına uygun davrandığı sürece ahlaksal açıdan iyiyi ister ve gerçekleştirir. Akıl sahibi bir varlık olarak insan kendi aklının ve aklının yanıldığı durumlarda Kilise otoritesinin yolunu izlerse erdemli ve iyi bir yaşam sürecektir. Öte yandan insan şehvete yönelirse kendi aklının ve imanının emrettiği iyiliği değil de kendi bedeninin dürtülerini denetimsiz bir şekilde izlerse günaha ve kötülüğe yönelir.
Thomas Aquinas için Tanrı’nın iradesi de akla ve onun ilkelerine tabidir. Bu durumda insan Tanrı’nın bir bağışı olan aklını yalın ve saf bir tarzda izlerse doğru yola yönelir, fakat insanda akılsal düşünme yetisi bazı konularda hem yetersiz hem de çeşitli dışsal etkilerle yanılgıya açık olduğundan, kilisenin otoritesiyle insana yol göstermesi gerekebilir.