Sigerus de Brabant’ın Tanrı ve Evren Anlayışı
Sigerus’un metafizik anlayışı, Aristoteles’ten kaynaklanan bir anlayış üzerine inşa edilmiş olmasına karşın, gene de Yeniplatoncu bazı unsurlar içermektedir. O da, tıpkı Aristoteles gibi ilk felsefenin konusunun varlık olarak varlık olduğunu söylemektedir. Bunun yanı sıra ilk varlık veya ilk neden de gene metafiziğin konusudur.
Ona göre varlık ve bir aynı şeyi işaret eder; bununla birlikte bunlar eş anlamlı değillerdir. Zira varlık, varolma edimini (actus essendi) gösterirken bir kendi içinde bölünemeyeni (indivisum in se) anlatmaktadır. Varolma edimi varlığın özüne aittir ve ona -sonradan- eklenmiş bir şey değildir. Sigerus’a göre şeyler saf edim durumunda değildirler. Çoklukları zaten bunun kanıtıdır. Dolayısıyla şeylerde, onları oluşturan iki yön bulunmaktadır; varlık (esse) ve varolma potansiyeli (potentia ad esse) (Bazan, 2006: 636).
Sigerus’un bu “esse” ve “potentia ad esse” bileşimi, aslında bütün yaratılmış olanları etkileyen ve aynı zamanda belirleyen metafizik bir bağımlılıktır. Ona göre, sadece bireysel ve bozulmaya müsait olan tözlerde bu bileşim söz konusudur. Oysa, bir bütün olarak dünya (veya evren), cinsler ve ayrı tözler sadece varolma potansiyeline sahiptir. Başka bir ifadeyle dile getirilecek olursa, evrenin, cinslerin ve ayrı tözlerin ontolojik durumları varolmama potansiyelleri (potentia ad non esse) üzerinden değil; fakat varolma potansiyelleri üzerinden belirlenmektedir. Tanrı İlk Varlık ve bütün şeylerin İlk Nedenidir. Bu özelliklerinden dolayı Tanrı’nın saf bir varoluşu olduğunu söyleyebiliriz. Tanrı’nın yaratmış olduğu ay altı dünyada; başka kelimelerle oluş ve bozuluşun hüküm sürdüğü dünyada olumsallıktan, yani herhangi bir şeyin varolup olmama imkanından söz edebiliriz (Maurer, 1982: 195).
Olumsallık denilen durum, kesinlikle Tanrı’nın dünyadaki işlere karışmasından kaynaklanmaz. Bu durum daha çok madde ile igilidir. Madde, Sigerus’a göre, yaratma eyleminde Tanrı ile fizik evren arasında bir tür arabulucu görevi üstlenen göksel alemlerin ve İlahi Zekanın etkilerinin tam anlamıyla alınmasına engel oluşturacak bir eksikliktir. Dolayısıyla ay altı alemde hiçbir şey zorunlulukla gerçekleşmemektedir. “Bu dünya, belli bir kesinlikte önceden dile getirilemeyecek pek çok olumsal olaya sahne olmaktadır; zira bu olayların hiç biri zorunlu nedenlerin ürünü değildir. Tanrı bile, genel anlamda kendisinin her şeyin uzak nedeni olduğunu bilmesi dışında, gelecekteki olumsal olayları bilemez” (Maurer, 1982: 195).
Sigerus de Brabant De Aeternitate Mundi adlı yapıtında evreni başlangıcı ve sonu olmayan bir yapı olarak düşünmektedir. Meselenin en şaşırtıcı tarafı, evrende yer alan türlerin de ezeli-ebedi olarak düşünülmeleridir. Bu türler içindeki insan da zaman içinde başlangıcı ve sonu olmayan bir yapıdır. Başka bir şekilde ifade edilecek olursa insan yaratılmamıştır, yani bir ilk insandan söz edemeyiz ve insanın sonuncusu da olmayacaktır. Böyle bir yaklaşım onun Aristotelesçi düşünce yapısından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte, bu anlayışını dile getirdikten sonra, biraz da alaycı bir şekilde şunları söylemiştir: “Akıl tarafından ulaşılan bu sonuç (iman tarafından) kesinlikle reddedilmelidir.” Tanrı ile ilk insan arasındaki bağı bu şekilde dışarıya atan Sigerus, insandaki öz ve varoluşun her ikisinin birden Tanrı tarafından yaratıldığını söyleyerek kendisinden önceki filozofların ve bazı çağdaşlarının düşüncelerine de karşı çıkmıştır (Maurer, 1982: 196; Bazan, 2006: 637).
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı