Roger Bacon (Rogerus Baco)’ın Eleştirel Felsefesi
Rogerus Baco’nun eleştiri yüklü bir dünyası vardı.
Sadece çağdaşlarını eleştirmekle kalmamış; aynı zamanda geçmişteki büyük filozofları da eleştirmekte sakınca görmemiştir. Opus Majus isimli eserinin hemen başlarında gerek eski düşünürlerin, gerekse kendi çağındaki düşünürlerin yanlışlarının başlıca dört nedene dayandığını iddia etmektedir: 1) Değeri olmayan otoriteye teslimiyet, 2) Geleneğin etkisi, 3) Yaygın ön yargılar 4) Bilginin gösterişli teşhiri ile bilgisizliğin gizlenmesi (Maurer, 1982: 128).
Baco’nun bu saptamadan hareketle ortaya koyduğu eleştiri, kendi çağının koşulları içinde değerlendirilmelidir. Aksi taktirde kendisini, gene bir eleştirel filozof olan Kant ile aynı kefeye koyanlar çıkabilir; bu da bir yanılgı üretir. Oysa ortaya koyduğu eleştiri, esas itibariyle, eski tip ilahiyat eğitiminin doğurduğu sakıncalara dikkat çekmek amacını taşır. Aslında Rogerus Baco, daha sonraları Thomas Aquinas’ı n da yapmış olduğu gibi, Arap bilim insanları ve Hıristiyan inancına uymadığı gerekçesiyle suçlanan Aristotelesçi öğreti ile, akılsallaştırılmış olan Aristotelesçi öğ- reti arasındaki köprüyü kurmaya çalışmaktaydı (Hackett, 1983: 618).
Paris’teki geç dönemlerinde Baco, özellikle Fransisken ve Dominiken tarikatları na yeni girmiş ve kısa zamanda parlak başarılar elde etmiş genç ilahiyatçılara karşı ciddi eleştiriler getirmekteydi. Bu genç isimlerden birisi olan Aleksander Haliensis (Alexander of Hales) sanki geçmiş dönemlerin çok büyük filozoflarından biriymiş gibi yazılar yazmakta; bununla birlikte dil, optik ve deneysel bilimden habersiz bir şekilde birçok yanlışlıklar yapmaktaydı. Oysa Rogerus Baco’ya göre, felsefi konularda yazı yazabilmek için mutlaka bilimlerden haberdar olmak gerekmekteydi (Maurer, 1982: 128).
Aslında bu türden yanlışlıklar yapmak sadece kendi dönemindeki filozoflarda görülen bir durum değildi. Ona göre Aristoteles’te de, onun önemli yorumcuları olan İbn Sina ve İbn Rüşd’te de bu tarzda ciddi sayılabilecek yanlışlıklar bulunmaktaydı. Gerçi, Aristoteles’in özellikle fizikteki yanlışları vahim boyutlardaydı ve bu yanlışlıklar bizzat onun öğrencileri tarafından ortaya konmuşlardı. Aristoteles’ten sonra Lykeion’un başına geçen Theophrastos ve ondan sonraki yönetici olan Strato, Aristoteles’in Fizik isimli eserindeki hataları büyük bir dikkatle tespit etmiş ve dile getirmişlerdi. Onların bu çabalarının altında, felsefenin mutlaka bir bilime dayandırılması gerektiğine yönelik bir inanç yatmaktaydı.
Rogerus Baco’ya göre, bilimsel deneye uygun bir düşüncenin yapılandırılması için bazı temel farklılıkların belirginlik kazanması gerekmektedir. Bu farklılıklar kendisini bazı tercihlerde gösterir: Bilim insanları her şeyden önce düşüncelerini türettikleri kaynağın sağlam bir kaynak olup olmadığını araştırmalıdır. Bu araştırmayı yaparken de geleneğin biriktirdiklerine değil; fakat aklın kurallarına uyum gösterilmelidir. Aklın kurallarından anlamamız gerekeni de ancak bilgelik, bilgece düşünce ile bulabiliriz; yoksa toplumun kemikleşmiş ön yargıları ile değil. Rogerus Baco’ya göre “insanların çoğunluğu bir şeyin doğru olduğuna inanıyorsa, bu, olasılıkla yanlıştır; zira topluluklar (yığınlar) bilgeliğe giden yoldaki en kötü rehberlerdir” (Maurer, 1982: 129).
Rogerus Baco’ya göre dünya üzerinde bilinmesi gereken en temel bilim, diğer tüm bilimler için hem kapı, hem de kilit görevi gören matematiktir. Matematik, tarihin başlangıcında, yüksek erdeme sahip olan insanlar tarafından keşfedilmiştir. Matematiği bilmeyen insanların dili de düzgün şekilde bilmelerine imkan yoktur. Rogerus Baco’ya göre o dönemin dili olan Latince ile matematik arasında yakın bir ilişki bulunmaktaydı. Dille ilgilenenlerin matematik hakkındaki cehaletleri Latincenin de bozulmasına neden olmuştu. Matematik hakkında herhangi bir bilgisi olmayanların ne öteki bilimlerle (dil de bir bilimdir) ne de dünyayı oluşturan ilişkilerle düzgün bir iletişimi olabilir. Bunların hepsinin ötesinde, Rogerus Baco’ya göre, matematiği bilmeyenler bizzat kendi cehaletlerinin de farkına varamayacaklar, bu durumun üstesinden gelmek için herhangi bir girişimde bulunmayacaklardır.
Aristoteles’e felsefe tarihinde yakıştırılan niteliklerden biri de onun “özcü” bir filozof olmasıdır. Ona göre, bir şeye ilişkin bilgi, onun özüne sahip olduktan sonra elde edilir. Aristoteles’e göre, bir nesnenin özünün bilgisine bir kez sahip olunduktan sonra onunla ilgili deney yapmaya gerek kalmaz. Bu anlayış, Ortaçağ’da bin yıl boyunca bilimin önündeki engel olarak görülmüştür.
Demek ki, bu bilim, aklı öteki bilimlerin öğrenilmesi ve dünyanın kavranması için hazırlamakta ve varolan şeylerin tümünün birden belli bir bilgisine yükseltmektedir. Burada Aristotelesçi anlayışı takip eden Rogerus Baco için, matematiği bir kere kavradıktan ve onu öteki bilimlerde de düzgün şekilde uyguladıktan sonra insan, herhangi bir yanlış ve hataya düşmeksizin kolayca ve etkili bir şekilde her şeyi bilebilir. Yukarıda dile getirilen otoriteyi ve aklı da bu anlamda değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı