Felsefe hakkında her şey…

Retorik – Diyalektik İlişkisi

10.05.2020
3.002

Platon, Gorgias adlı diyaloğunda retoriği belirli bir konusu olmadığı için bir sanat (tekhne) olarak görmez. Çünkü bir sanatın sanat olması için kendisine özel bir konuyu uğraş edinmesi ve bununla tanımlanması gerekir.

Örneğin hekimlik sanatının konusu sağlık, kunduracılığın konusu kunduradır. Ama şu da var ki Aristoteles’e göre retorik diyalektikle iç içeyse, o zaman diyalektiğin asıl ilgi alanı olan yöntem bilgisi retoriğin de ilgi alanıdır.

Diyalektik, aklı bazı iddiaların ya da önermelerin geçerli olup olmadığına karar vermek üzere yönlendiriyorsa, retorik de neyin ikna edici olup neyin ikna edici olmadığına dair bir araştırmaya dayanmakla diyalektiğin özüne benzer bir niteliğe sahip demektir. Bu özelliği de onu bir sanat hâline getirmeye yeterlidir.

Retoriğin diyalektikle benzer noktaları şöyle özetlenebilir:

  1. Retorik ve diyalektik belirli bir bilim dalıyla ya da herhangi konuyla değil, bütün bilim dallarıyla ya da herhangi bir konuyla ilgilidir; kısaca hem diyalektik hem de retorik herhangi bir bilim dalı için bir metottur.
  2. Her ikisi de bir konuyu her iki yönüyle ele alıp tartışır, yani bir konuya iki taraftan da bakar.
  3. İki sanat da hem tümevarım hem de tümdengelim yöntemini kullanarak bilgi aktarır.

Öte yandan retorikle diyalektiğin birbirinden farklı noktaları da vardır. Şöyle ki:

  1. Retorik, ikna etmede sadece önermelere ya da kanıtlara dayanmaz, aynı zamanda bunların bir bütün olarak inandırıcılığını ve dinleyicinin üzerinde ruhsal heyecanlar yaratıp yaratmayacağını da göz önünde bulundurur. Bu yüzden özellikle yaşamın pratik gidişatında diyalektikten daha yararlı bir sanattır.
  2. Diyalektik genel sorular ya da sorunlarla ilgilenirken, retorik çoğunlukla özel sorular ya da sorunlarla ilgilenir. Bu özel sorunlar da genellikle doğru bir bilgimizin olmadığı konulardır, bu yüzden konuşmacıdan bu konularda dinleyicilere bilgi aktarması beklenir.
  3. Diyalektiğin kullandığı ifadeler uzmanlık isteyen ifadelerdir, oysa retorik konuşma genelde herkesin anlayacağı ifadelerle örülür.
  4. Diyalektiğin cümle örgüsünde belirli bir tutarlılık beklenirken retoriğin cümle örgüsünde tutarlıktan ziyade hitap edilen dinleyici kitlesinin ikna edilmesine yönelik özellikler beklenir.
  5. Bu yüzden diyalektikte ispata yönelik olmayan yöntemler kullanılmaz; oysa retorikte ikna etmek için ispata yönelik olmayan araçlar da kullanılabilir. Çünkü retoriği icra eden kimsenin, yani bir hatibin en önemli işi herhangi bir konuda ve her zaman neyin ispatlanabilir olduğunu değil, neyin ikna edici olduğunu bulup çıkarmaktır. Zaten bu yüzden, yukarıda da belirtildiği üzere, retorik, bir hatibin ilgilendiği herhangi bir konuda ikna ediciliği yüksek olan noktaları görebilme yetisi olarak da tanımlanır. Şu da bir gerçektir ki, bir hatipten her türlü koşulda karşısındakini ikna etmesi beklenemez. Buna rağmen bir hatip herkesi ikna edemese bile her türlü ikna etme aracını keşfederek retorikte sağlam bir yöntem edinmek durumundadır. Bu yöntemi keşfederken de öncelikle bazı şeylerin “neden” ikna edici olduğunu ya da “neden” ikna edici olmadığını belirlemelidir.

Aristoteles’e göre retorik teknikleriyle örülü bir konuşmada ikna ediciliği belirleyen ve bu yüzden dikkat edilmesi gereken üç husus vardır: Konuşmacı, hitap edilen dinleyici ve konuşmanın içsel kurgusu. Bir hatip konuşmasını hazırlarken özellikle bu hususları göz önünde bulundurmalı ve ikna etme tekniklerini belirli bir yönteme göre önceden kendisi hazırlamalıdır.

Teknik ikna etme yönteminde her zaman için konuşmacının kendisinin ya da sunduğu karakterinin dinleyicide güvenilirlik yaratması beklenir. Konuşmacı güvenilir bir karakter sergilerse, özellikle mahkeme konuşmaları gibi, olay hakkında tam anlamıyla gerçeğin bilinmediği ve dolayısıyla kuşkuya fazlasıyla açık durumlarda dinleyici üzerinde büyük etki yaratır. Bu yüzden bir konuşmacı en başta pratik zekâsını ya da sağduyusunu (phronesis), dürüstlüğünü ve iyi niyetini sergilemede başarılı olmalıdır. Çünkü bu üçü uygun şekilde sergilenmezse, dinleyici konuşmacının amaçlarının iyi olup olmadığından rahatlıkla şüphe duyabilir.

İkna etmenin başarılı olması için dinleyicilerin ruh halleri de çok önemlidir. Bu anlamda konuşmacı bir psikolog gibi davranmalı, insan doğasını ve insanın ruh hallerini çok iyi tanımalıdır. Çünkü insanların ikna olması ya da olmaması, sağlıklı kararlar verip vermemesi, onların kederli ya da sevinçli ruh hallerine veya dostça ya da düşmanca yaklaşımlarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu yüzden yine işe teknik tarafından bakılmalı ve tek tek her duygu hakkında doğru bir bilgi edinilmelidir. Bunun yolu da her bir duygunun tanımının uygun şekilde yapılmasıdır. İşte bu anlamda retorik mantıktan öte, ahlak felsefesinin bir kolu olarak görülmelidir.

İkna etmede üçüncü önemli unsur da, konuşmanın kendi kurgusudur. Bu konuda kompozisyon biçimi, üslup, ahenk ve ritim çok önemlidir. Mükemmel bir konuşma üslubu, açık ve anlaşılır olandır; gramer kurallarına dikkat edilip cümlelerin yerli yerinde kullanıldığı, mecaz ve benzetmeler gibi söz sanatlarının örülü olduğu üsluplar konuşmanın amacını başarıya ulaştırır. Bu yüzden bir hatip ele aldığı konuya uygun bir üslup belirlemelidir. Çok sade, sıradan bir konuşma üslubu gerekli etkiyi uyandırmayacağı gibi, çok süslü ve ağdalı bir konuşma üslubu da gerekli etkiyi uyandırmaz. Konuşma üslubunun açık ve anlaşılır olması, seçilen kelimelerin yalın olmasıyla alakalıdır. Yine de hatibin esas işi hitap ettiği kesimi etkilemek olduğuna göre, seçilen yalın sözcüklerin sıradan olmamasına da dikkat etmek gerekir. Dinleyicilere hoş gelip merak uyandıracak yabancı kelimelerin kullanılması ve üslubun gerektiği kadar süslenip gösteriş kazanması çok önemlidir. Seçilen kelimelerin cümleler hâlinde birleştirilmesi de ayrı bir tekniktir.

Uygun cümlelerle kurulan bir konuşma akar gider ve dinleyiciyi derinden etkiler. Cümlelerin kurulmasında dilin gramer yapısına özellikle dikkat edilmeli, yarım yarım cümleler yerine tam cümleler kurulmalı, canlı tonlamalara ve ritmik uyuma özen gösterilmelidir. Ayrıca konuşmacının ses tonu da dinleyicide istenen duyguların yaratılmasında etkilidir. Konuşma sırasında ses tonunun etki uyandırması için uygun yerlerde alçaltılması ya da yükseltilmesi konuşmacının hitabet yeteneğinin en önemli göstergelerinden biridir. Konuşmanın kurgusunda kanıtlamalar da önemlidir, bu yüzden hem tümevarım (epagoge) hem de tümdengelim (apagoge) yöntemini kullanmak etkili bir düşünüş biçimi ve etkin bir konuşma tarzı ortaya koyar. Birinci tür yöntemde özellikle tarihten seçilen örnekler ya da efsanelere başvurulur. İkinci yöntemde olasılıklar ya da birtakım işaretlerden yola çıkılır. Örneğin bir annenin çocuğunu sevmesi, bütün annelerin çocuğunu sevmesine bağlanır ya da bir suçla itham edilen adamın tir tir titremesinden suçlu olduğu çıkarılır.

Aristoteles’e göre bir hatip konuşmasında genel kanıtları tercih etmeli, özel kanıtlardan kaçınmalıdır. Çünkü özel kanıtlar konuşmanın güvenirliğini azaltan unsurlardır. Yine de genel kanıtların az olduğu durumlarda, özellikle ahlak ve siyaset alanından seçilen ve konunun gerektirdiği özgün kanıtlara da başvurulması gerekebilir.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...