Felsefe hakkında her şey…

Radikalleşme: Kendini bir davayla özdeşleştirmenin ardında yatan sıra dışı gerçeklik…

13.10.2023
255
Radikalleşme: Kendini bir davayla özdeşleştirmenin ardında yatan sıra dışı gerçeklik…

Bazı insanlar için uğruna yaşanacak tek bir şey vardır. Bu insanlar tüm varlıklarını o şeye adarlar. Ve bu insanlar, oldukça tehlikelilerdir.

Filozof Simone de Beauvoir, kendini bir fikre ya da davaya kimliğini yitirme pahasına adayan insanlar için “Ciddi İnsan” terimini kullanmıştır. Ona göre bu tipler, tehlikeli insanlardır. Yakın zamanda Teksas Üniversitesinde yapılan bir araştırma Fransız filozofu doğrular niteliktedir: Ciddi İnsan tanımına uyan insanlar bir amaç uğruna diğer insanlardan çok daha fazla “kendilerini feda etme” eğilimine sahiplerdir.

Bahsini ettiğimiz çalışmaya göre bir kişinin radikalizmden uzaklaşmasının en iyi yolu, kişinin kendini tek bir kimliğe sıkışıp kalmayacağı biçimde çeşitlendirmesidir. Bu onun bütün varlığını bağlı olduğu tek davaya ve fikre adayıp tehlikeli bir hâl almasının önüne geçecektir.

İnsan tek bir adlandırmadan ve kimlikten mürekkep bir varlık değildir. Aksine insan, aynı anda birçok ada ve kimliğe sahiptir. Aynı anda bir çalışan, bir baba, bir arkadaş, bir müşteri, bir Fenerbahçe taraftarı, bir demokrat, bir Müslüman ve bir vejetaryen olabilirsiniz. İnsanın kişiliği zamana, mekâna ve sosyal bağlama göre farklı kimlikler arasında yol alıp durur. Her birimizin elinde farklı resimler ve başlıklar içeren, uygun anda kullanılmaya hazır bir kart destesi mevcuttur.

Bazı insanlar için bu isim veya kimliklerden biri, diğerlerine baskın gelir. Bu tip insanlar tüm benliklerinin bir dava ya da inanç tarafından kontrol altına alınmasına izin verirler. Bu süreç sadece insanların ideolojiler etrafında nasıl radikalleştirildiğini anlamaya çalışan psikologlar tarafından değil, aynı zamanda Simone de Beauvoir gibi sosyal filozoflar tarafından da ele alınmıştır.

Ciddi İnsan

Bir partide olduğunuzu; uyumlu, espritüel ve zeki bir yabancıyla neşeyle sohbet ettiğinizi hayal edin. Gerçekten de çok iyi vakit geçiriyorsunuz. Laf arasında Marksizm hakkında bir espri yapıyorsunuz. Bunun hemen ardından yeni arkadaşınızın ruh hâlinin birdenbire değiştiğini fark ediyorsunuz. Yeni arkadaşınız kaşlarını çatıyor ve gerginliğini size hissettiriyor:

— “Neden böyle bir şey söyledin ki?”

Bu soru karşısında tedirgin biçimde gülümsüyorsunuz ve şöyle bir yanıt alıyorsunuz:

— “Bunun komik olduğunu mu düşünüyorsun!?”

Sizi tebrik ederiz! Az önce bir Ciddi İnsan ile tanıştınız. Ve unutmayın, karşınızdaki kişi, de Beauvoir’ya göre, olağan; ama tehlikeli bir insandır!

Simone de Beauvoir

Simone de Beauvoir

Ciddi İnsan, bir ideolojiyi ya da inancı sorgulanamayacak ölçüde ciddiye alan ve varlığının bir parçası hâlinde gören kişidir. Onun bu tutumu ve tavrı asla hafife alınmaması gereken, kutsal bir şeydir. Ciddi İnsan bir Hristiyan, komünist, kapitalist ya da herhangi bir şey olabilir. Her durumda, bir inancı putlaştırıp herkesin bu putu ciddiye alması gerektiğini düşünen kişidir. Zira ona göre bundan daha yüce ve değerli bir şey yoktur!

Simone De Beauvoir, Ciddi İnsan’ın başkalarının putlarını ne kadar kolay yok saydığını ironiyle aktarmıştır. Ateist, inananı tahkir eder. Marksist, kapitaliste öfkeyle bakar. Yaşlı güngörmüş, genç romantiğe istihza eder. Ciddi İnsan için başkalarının ciddiyetini yermekte bir sakınca yoktur; ama söz konusu kendi meseleleri olunca, bunu asla kabul etmez.

Sorun, Ciddi İnsan’ın bu putlara ne kadar kendini adadığında düğümlenir. Tüm yumurtalarını tek bir sepete koyan Ciddi İnsan, artık o sepete muhtaç hâle gelmiştir. Kimliği ona endekslenmiş, bir tür saplantı durumuna sürüklenmiştir. Ona göre her şey, kendisi için yarattığı puta yönelik olası bir tehdittir.

Ciddi İnsan tehlikeli bir insandır. Yarattığı putu korumak ya da ona hizmet etmek için hiçbir şeyini -ve her şeyini- feda etmekten asla çekinmez. Diğer insanların taşıdığı değerleri hiçe sayar; çünkü kendi putunu tek mutlak değer olarak görür. Her şey bu mutlak’ın önünde eğilmelidir. İnsanın hayatı, özgürlüğü ve benliği bu mutlak karşısında her zaman ikinci planda kalacaktır.

Winston Churchill bir keresinde şöyle demiştir: “Fanatik, fikrini ve kendine boyun eğdiren faili değiştiremeyen kişidir.” Simone de Beauvoir’nın Ciddi İnsan’ını tanımlamak için bundan daha iyi bir söz olabilir mi?

Fanatizme giden yol

Frontiers in Psychology’de yayımlanan yeni bir çalışma, de Beauvoir’nın “Belirsizin Etiği”nde ifade ettiklerini destekler niteliktedir. Araştırmacılar, bir kişinin “kendini adayıp adamayacağını” belirleyen başat etkeni ortaya çıkarmak ya da başka bir deyişle, bir kişinin neden bir dava uğruna hayatını feda etmeyi seçeceğini anlamak için yola çıkmışlardır. Ekip bu çalışmada üç değişkene odaklanmıştır: ahlaki görüşler, kutsal değerler ve kimlik bütünleşmesi.

Kimlik bütünleşmesi, bir bir grubun, davanın veya hatta başka bir kişinin, bireyin benliğini tanımlamaya başladığı zaman ortaya çıkar. İnsanlar bir davaya ya da gruba bağlandıklarında, benlik ile dava arasındaki sınır geçirgenleşir ve kişisel benlik davayla bütünleşir. Bu bütünleşme, benlik ve dava arasında bir eş değerlik yaratarak kişinin davasını savunmasını benliğini savunmasına denk hâle getirir. Sonuç olarak özveriyle bütünleşmiş kişiler, kendilerini düşman olarak algılayanların tehdidi altındayken bilhassa grup ya da dava yanlısı davranışlar sergilemeye yatkın olmaktalardır.” 1

Her üç değişken de kendini adamanın önemli belirleyicileri olmakla birlikte, kimlik bütünleşmesi bu üç değişken arasında en güç olanıdır.

Adı geçen çalışma, kimliklerini bir inanç veya amaçla bu kadar yoğun bir şekilde bütünleştirenlerin geleceğin-potansiyel-radikalleri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu elbette oldukça anlamlıdır. Kendinizi bir ideal ya da gruptan ayrılmaz bir parça olarak görmeye başladığınızda, bunların dışında kişisel olarak var olduğunuzu tahayyül edemezsiniz. Dolayısıyla kimliğiniz bir davayla ne kadar bütünleşmişse o dava uğruna ölüme gitme olasılığınız da o kadar yüksek demektir.

Martel ve arkadaşlarının ileri sürdüğü şey, aşırılık ve radikalleşme eğilimleriyle mücadele etmenin en iyi yolunun potansiyeli bulunan kişilerin farklı amaçlar ve inançsal aidiyetler edinmeye yönlendirilmeleri olduğudur.

“Araştırmamıza dayanarak, radikalleri aşırılık yanlısı bir davadan faydaya yönelik bir amaca yönlendirmenin onları kötülük üreten bir güç olmaktan çıkararak iyilik üreten bir güce dönüştürebileceğine inanıyoruz.”

İnsanlar tüm kişiliklerini tek bir şeye indirgediklerinde, o şey için her şeylerini tehlikeye atmaya ve kendilerini adamaya hazır hâle gelirler. Ancak çok yönlülük hayatla daha canlı biçimde etkileşime girme olasılığımızı yükseltecektir. Radikalleşmeden uzak durmanın yolu hayatı çok yönlü hâle getirmektir. Bu da benliğin birçok parçasını dünyanın birçok parçasıyla eşleştirmek anlamına gelmektedir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Jonny Thomson’ın “Radicalization: The strange psychology behind fusing yourself with one cause” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Kaynak Metnin Yazarı: Jonny Thomson, Oxford Üniversitesinde felsefe öğretmenliği yapmaktadır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

KAYNAKÇA

  1. Martel, F.A., Buhrmester, M., Gómez, A., Vázquez, A., Swann J, W.B. Why True Believers Make the Ultimate Sacrifice: Sacred Values, Moral Convictions, or Identity Fusion?, Frontiers in Psychology, (12), 2021, https://doi.org/10.3389/fpsyg.2021.779120
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...