Plotinus’un estetik anlayışı
Yeni-Platoncular maddeyi yokluk olarak kabul etmekte ve bununla bağlantılı olarak nesnel gerçekliği de görünüşten ibaret görmekte ve küçümsemektedirler. Bununla birlikte, fenomenler evreninin Yeni-Platonculuk açısından ise yarar olduğu söylenebilecek en az bir işlevi vardır. Bu işlev bilhassa Plotinus’un estetik anlayışında kendisini göstermektedir.
Plotinus, tıpkı Platon gibi, insanların evrende gözlemledikleri güzellik vasıtasıyla duyu-üstü dünyaya ulaşabileceği kanaatindedir. Bu kanaat, Platoncu bir fikir olan “pay alma” anlayışına dayanmaktadır. Plotinus’un ahlak teorisi ile kıyaslandığında onun estetik teorisi maddî olana yönelik tutum bakımından belirgin bir farklılık sergilemektedir. Ahlak i yasam için beden bir risktir. Zira, o, maddî bir unsur olarak insanı daima aşağı çekmektedir. Fakat estetik açısından bakıldığında insanlar maddî bir unsur olarak fenomenal varlıklar vasıtasıyla bir yüksel is yasayabilmektedir. Elbette ki, bu, Plotinus’un anti-materyalist teorisinde özsel bir değişiklik olarak görülemez. Estetik tecrübe vasıtasıyla ideal olan hakkındaki bilgiye ulaşmanın kendisidir teşvik edilen, fenomenlerin bizzat kendisi değil. Güzellik cisme içkin değildir. Baska bir deyişle cisim özü itibarıyla güzel değildir. Plotinus’un Platoncu bu yaklaşımından çıkarsanabilecek sonuçlardan biri nesnedeki güzelliğin “temsilî” olduğudur. Güzel olan nesneler bizi etkiler, fakat bu etkinin nedeni nesnen in bizzat kendisi değil, onun arkasında bulunan şey, yani güzel ideasıdır. Nesne o ideadan pay aldığı oranda güzelleşir. Haricî gerçekliği örgütleyen güç ve bizzat bir idea olarak ruhun etkinliği olmaksızın güzelliği açıklamak imkânsızdır.
Güzellik nesnenin özünden kaynaklanıyor olsaydı onda hiçbir zaman çirkinleşme temayülünün bulunmaması gerekirdi. Oysaki tecrübelerimiz bize bunun tam tersini söylemektedir. Bir nesne güzel iken pekâlâ çirkin olabilmektedir. Güzel duygusunun temeli, ruhun güzeli görünce onunla kendisi arasında bir yakınlığın mevcudiyetini tecrübe etmesidir. Çirkinlik ise bunun tam tersi bir durum olarak nitelendirilebilir. Bu hiç şüphesiz Platon’un eros hakkındaki yorumlarını akla getirmektedir. Güzel karsısında hissettiğimiz cazibe bizlerin, özce, güzel olanla aynı mertebeden, aynı dünyadan geliyor oluşumuza delâlet etmektedir. Bu bakımdan, Plotinus’un Platon’u en azından estetik anlayış itibarıyla sıkı sıkıya takip ettiği söylenebilir. Platon’un Yeni-Platoncu estetik anlayışı üzerindeki bir diğer etkisi mimesis (taklit) kavramı vasıtasıyla takip edilebilir. Ana hatlarıyla belirtmek gerekirse, Platon görünüşler evrenindeki estetik nesnelerin güzel ideasının ancak taklitleri olabileceğini düşünmektedir. Plotinus da benzer bir kanaate sahiptir. Bu, nesnen in özce güzel olmadığı, onun güzelliğinin ancak temsilî olduğu düşüncesini tamamlamaktadır. Nesne ancak güzel ideasını temsil ve taklit ettiği kadarıyla estetik bir nesne olarak değerlendirilebilir.
Plotinus’un ahlak ve estetik anlayışları arasında bir bağlantı olduğuna da işaret etmek yerinde olur. Ona göre, güzel ya da çirkin olan şey yalnızca nesne değildir. Güzellik veya çirkinlik nitelemelerini hak eden başka bir unsur daha vardır. Bu, Plotinus’a göre, ruhtur. Çirkin ruh, kendisini maddeye kaptırmış, tiksinti duyduğumuz ruhtur. Ruhu güzel yapan, cisimden uzak durması; akla, ruhsal olana yönelmesidir, erdemlerdir. Cisim güzel ideasından pay almak suretiyle güzelleşirken ruh kendisini maddeden arındırmak suretiyle güzel olmaktadır (Gökberk, 2016, s. 118). Simdi, açıktır ki ruhun güzelliği veya çirkinliği onun sürdürdüğü yasama göre tebarüz etmektedir. Başka bir deyişle nesnedeki güzellik estetik, ruhtaki güzellik ise etik bir mahiyet arz etmektedir. Bu demektir ki etik ve estetik birbirinden bağımsız alanlar olarak değil, insanın nihai kurtuluşunu mümkün kılan güzergahın zorunlu bileşenleri olarak Yeni-Platoncu teorideki yerini almıştır.
Plotinus güzelliğin özünü formun maddeye hâkim olmasından ibaret görmektedir. Su halde, akılla anlaşılabilir gerçekliğin bir yansıması ya da kopyası olarak Tanrı’dan, Bir’den, İyi’den yayılan ışığı, aydınlığı alan duyusal dünyanın bir bütün olarak iyi olduğunu söylemek gerekir. Mutlak kötü olan, maddedir, nesneler ve onların bir toplamı olan evren değil. Fenomenal evren kendisinden türediği varlık kaynağı kadar olmasa bile, kökeninden dolayı kutsaldır, iyidir ve güzeldir. Başka bir deyişle, duyusal dünya form kazandıran, biçim veren ilkesinden, ruhtan dolayı güzel ve Tanrısal ama öte yandan tözünden, yani maddeden dolayı kötüdür (Cevizci, 2015, s. 150).
Kaynak: İLKÇAĞ FELSEFESİ, s. 204-205, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3550, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2384