Plotinosçuluk – Yeni Platonculuk ilişkisi
Yeniplatonculuğun çeşitli okulları ve anlayışları arasında en dizgelisi ve etkilisi Plotinosçuluktur. Plotinos’un öğretisi, her türlü özdekçiliği yadsıyan ve tüm tinciliği ileri süren katıksız idealist bir öğretidir. Plotinus’a göre evren ve insan, Tanrı’dan gelmiştir ve Tanrı’ya dönmektedir. İniş merdiveninin ilk basamağında ruhlar, ikinci basamağında hayvanlar, üçüncü basamağında nesneler vardır. Çıkış merdiveninin ilk basamağındaysa anlamak, ikinci basamağında sonuç çıkarmak, son basamağında mistik seziş (gizemcilik) vardır. Böylece Tanrı’dan ruh olarak çıkan nesnel varlık dünyaya inerek özdekleşiyor ve özdek olarak da esrime yoluyla yeniden Tanrı’ya dönüyor (sudur ve uruç, emanation). Tanrı, bizim düşündüğümüz hiçbir şey değildir, çünkü her şeydir. Tanrı her şeyin iyiliğini isteyen baba’dır. İnsan ruhları, kaba özdeklere bürünmek için hayatlarını tanrılık hayattan ayırmışlar ve yeryüzüne inmişlerdir. Çektikleri, işte bu davranışlarının cezasıdır.
Plotinos’un töresine göre insanları Tanrı’ya götürecek yolun üç çeşidi vardır: Sanat, sevgi, felsefe. İnsan ancak bu geçitlerden geçerek ya da bu basamaklardan çıkarak Tanrı’ya ulaşabilir (benzeyebilir). Sanatçı, ide’yi duyulur görünüşlerinde, seven kişi ruhunda, filozofsa Tanrı’da aramaktadır. Plotinos’un ünlü evrensel ruh kavramı, İslam tasavvufunda, aynı anlamda olarak ruhu külli, nefsi kül ve aklı kül deyimleriyle dilegetirilmiştir. Bu kavram çok daha sonra Batı felsefesinde ve özellikle de Hegel tarafından kullanılmıştır. Yeniplatonculuk, Antik Çağ Yunan felsefesinin sonu olarak nitelenir.
Hegel, Felsefe Tarihi Dersleri’nde yeniplatoncular’ı ‘’tanrı üzerine bir hayli ince kıyılmış palavra’’ ilerisürmekle suçlamıştır. Lenin Felsefe Defterleri’nde Hegel’in bu yargısının yanına şu notu koymuş: ‘’Ama bu açıkça tanrıya götüren felsefesel idealizm, ikiyüzlü ve korkak bilinemezcilikten (idealizmden N.) daha dürüsttür’’. Hense-Leonard, Helen-Latin Eskiçağ Bilgisi adlı değerli yapıtında Yeniplatonculuğu şöyle anlatır: ‘’İskenderiye’de, Hellenizmin vaktiyle büyük bir Yahudi cemaati barındıran bu büyük merkezinde, kutsal kitabın görüşlerini Hellen’lerinkiyle birleştirme denemesi yapılmıştır.
Philon Judaeus (İ.S. 50), Eski Ahid’in tanrı kavramını saltık olarak dünyadan ayırıp tanrıyı düpedüz belirlenemeyen ve tanımlanamayanla bir tutuyor. Tanrının özdekle, ne biçimde olursa olsun, dokunma durumuna girmekten uzak tutulması gerektiğinden, idealara tanrıyla dünya arasında aracı olmak görevi düşüyor. Bütün ideaların birleştikleri ortak nokta stoalıların logos’sudur. Bu öğreti, birtakım noktalarda Plotinos (204-270)’un öğretisiyle birleşiyor.
Plotinos’un öğretisi, Platon ve Aristoteles öğretilerinin yeni bir yorumudur. Platon’un yan yana duran dört ilkesi; iyilik ideası, idealar alemi, görünüş alemi ve özdeği Plotinos birbirinden çıkarmaya çalışıyor. Bunun için de en yüksek ilke olan bir’den idealarla birlikte nus (us-ruh)’u, ondan ruh alemini, ondan da özdeksel alemi sızdırıyor. İyilik ideasının karşılığı olarak ideaların pek üstüne çıkarılan en yüksek ilke, yani bir, bu iş özneyle nesne ikiliğini gerektireceği için, ne tanıyıcıdır ne de tanınabilir. Bu bir, kendikendine dönerek özne (subjekt), yani nus ve nesne (objekt), yani idealar ikiliğini yaratır. Nus’un ve ideaların kopyası ruh, evren ruhu (alem ruhu) ve tekruh’dur, ruhtan dünya meydana gelir. Ruhun dünya yüzüne inmesinin bir suçlanmadan ilerigeldiğini söyleyen kötümserliğe rağmen Plotinos duyular aleminin eksikliğini övüyor ve bir teodise (tanrının haklı gösterilmesi) yapıyor. Sanat eserlerinde sadece bir taklidin taklidi’ni gören Platon’a karşı Plotinos bunlarda ideaların taklidini görüyor.
Plotinos’un etkisi, kişinin ben-liliğinin (Hoego) bireyce duyulup yaşanmasıyla ve ruhla tanrının varlık yakınlığının doğrudan doğruya görünmesiyle zamanımıza kadar uzanmaktadır. Onun felsefe yapısı, ruhun kendi kendisiyle konuşmasıdır”