Metafiziğin Temel Soru ve Sorunları
Metafiziğin klasik soruları, ‘Evren tümüyle nasıl kurulmuştur?’, ‘Varlığın ne gibi bir özü vardır?’, ‘Fizik ötesinin yapısı nasıldır?’, ‘Bir şey (her şey) derinlemesine nasıldır?’ gibi sorulardır.
Filozofların metafizik alanına ilişkin sorduğu bu gibi sorular, farklı metafizik sistemlerinin terminolojileri, yapıları bakımından farklılıklar göstermektedir. Metafiziğin, evreni kuşatan ilkelere yönelen tavrı, sorularında da kendini gösterir. Bunlar, hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacak, köktenci bir soruşturmaya yönelik sorulardır.
Bu tip sorulara verilmiş olan yanıtlar ve ortaya çıkan yeni sorular, felsefe tarihi boyunca metafiziği çeşitlendirmiş ve zenginleştirmiştir. Ne var ki bu çeşitlilik içindeki metafizik sistemlerden bazılarının yaklaşımı, birbirlerini destekleyecek ve tamamlayacak biçimde yan yana dururken; bazıları da bütünü ile birbirini değilleyecek, hiçe sayacak biçimde karşı karşıya gelmişlerdir. Karşıtı olanı çürütürken, kendi savını güçlendiren uzun kanıtlama zincirleri birbirini izlemiş ve konu, içinden çıkılamaz bir hal almıştır.
Kant’ın da belirttiği üzere, bu çeşitlilik bir yerden sonra, felsefeyi bir yaz-boz tahtası haline getirmiştir. Bir metafizik sisteminde doğru olarak kabul edilen bir şeyin, tam tersi bir başka metafizik sisteminde doğru olarak kabul edilmiştir. Metafiziğin soruşturması, görünürdeki fizik gerçekliğin ötesine uzandığından dolayı bu soruşturmanın sonuçları çoğu zaman o metafizik sisteminin içinde değerlendirilmiştir. Ne var ki bu metafizik sistemlerinin kendi ön kabulleri bir kez onaylandıktan sonra, biri ortaya koyduğu savı, diğeri de bu savın zıddını, aynı titizlik ve dakiklik ile kanıtlayabildiğinden, gerçekte bu sonuçlardan hangisinin doğru olduğunu söyleme olanağı da olmamıştır.
Felsefe tarihi böylesi bir metafizik çeşitliliğini barındırırken, hemen her metafizikçi, evreni bütünü ile bilme amacını gerçekleştirenin kendi metafizik sistemi olduğunu iddia etmiştir. Gerçekten de, evreni ister birbirleri ile çatışan, ister uzlaşan bir görüşle kavrasınlar, hemen hemen tüm metafizik sistemlerde ortak bir özellik vardır: hiçbiri, verdikleri yanıtların evrenin tümü hakkındaki kökten, doğru bilgiyi verdiğinden kuşkuya düşmemiştir. Metafizik sistemlerin merkezinde genellikle, evrenin bütününü kavramaya ilişkin bir sav bulunur. Sistemin tamamı bu sav ile uyumlu olacak biçimde kurulur. Bundan dolayı da bu savı dile getiren ifadelerin öznesi, varlık, evren, her şey vb. gibi genele işaret eden bir kavram olmalıdır.
Eğer metafizik bir sistem böyle bir sav sunmaktan geri kalıyorsa, evrenin bütünlüklü kavranışına ilişkin bir yanıtı olmadığını da kabul etmiş oluyor demektir. Doğa bilimleri çoğu zaman bu türden soruları cevaplama gayretindedirler. ‘Nedir?’ sorusu hakkında sorulduğu şeyin olgusal niteliklerine değil de, doğrudan varlığına yönelik kökten bir soru olduğundan dolayı ‘Nasıl?’ sorusundan önce gelmektedir. ‘Nasıl?’ sorusu bir olgu hakkında sorulduğunda onun görünür özelliklerinin tasvirine yöneliktir.
Metafizik, ‘nedir’li soruların cevaplanmasına yönelik ifadeler ortaya koymaktadır. Bu ifadeler kabaca, hakkında oldukları şeyin, ne olduğunu ortaya koyma amacındadır. Bir şeyin ne olduğu, onun varlığının özü ile, tabi olduğu en temel ilkeler ile ilişkilidir. ‘Nasıl’ sorusu görünürdeki gerçekliğin tasvirine yönelik iken, ‘nedir’ sorusu bu görünür gerçekliğin ötesine uzanmaktadır. Bu soruya verilen yanıtlar çoğu zaman hakkında oldukları şeyin başka türlü olabileceğini kabul etmeyen, köktenci yanıtlardır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım