Felsefe hakkında her şey…

Materyalist feminizm, materyalist feminist yaklaşım

30.11.2022
499
Materyalist feminizm, materyalist feminist yaklaşım

Materyalist feminizm, ana hatlarıyla incelendiğinde ilk bakışta Marksist feminizm’e benzemektedir. Bu yaklaşımın Marksist feminizm’den ayrıldığı esas nokta, incelemelerini maddilik üzerinde temellendiriliyor olmasıdır. Ancak, maddilik kavramı ile neyin ifade edilmek istendiği henüz tam olarak kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, materyalist feminizm’in esas almış olduğu maddilik kavramının daha çok toplumsal gerçeklik ve toplumsal sonuçlar üzerinde durduğu görülmektedir.

Materyalist feminizm yaklaşımının iki önemli dayanağı bulunmaktadır. Bunlar, yapısökümcü feminizm ve Marksist feminizm’dir. Materyalist feminizm, Marksist feminizmi esas almakla beraber yapısökümcü analiz nedeniyle Marksist feminizminden bir noktada ayrılmaktır. Yapısökümcü feminizm olarak adlandırılabilecek yaklaşım daha çok ırk, toplumsal cinsiyet, söylem gibi kavramların maddi gerçekliklerinin toplumsal ilişkileri nasıl biçimlendirdiğine ve bu ilişkilerden kaynaklanan toplumsal sonuçlara odaklanmıştır.

Materyalist feminizmin, Marksist feminizmden bir başka farkı da sadece üretim ilişkilerini değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyeti ve cinsiyete bağlı iş bölümünü belirleyen en önemli unsur olan beden ile bedenin özellikleri ve işlevleri üzerinde durarak analizlerini sürdürmesidir (Berberoglu, 2009: 211 – 214). Diğer bir ifade ile materyalist feminizm, Marksist feminizmin “cinsiyet körü” bir yaklaşım sergilediği iddiası ile ortaya çıkmıştır (Hartmann, 2006: 2). Dolayısıyla materyalist feminist yaklaşım, analizlerinde Marksist yaklaşımın yanı sıra cinsiyet kavramını da ön planda tutmakta ve yaklaşımlarını maddilik üzerine temellendirmektedirler.

“Geleneksel olarak kadınları nitelemekte kullanılan ‘çirkin’ terimi daha ziyade erkek güzellik anlayışına dayanır -aynı şekilde, uzun, çekici, ince gibi terimler de. Kadınlar geleneksel olarak bu kalıp-yargıları onaylamışlar ve çoğu kez kendi sağlık ve huzurlarını bozmak pahasına onları taklit etmeye çalışmışlardır. Post-modern feministler erkek-temelli algılara karşı çıkarlar ve kadınları kendileri olmaya, erkeklerinkiyle çatışma içinde olsa bile kendi güzellik anlayışlarını belirlemeye ve desteklemeye -medya ve erkeğin ideal beden ölçüsü olan 38 bedene karşılık 44 beden olma hakkı ve bunun çekiciliği için mücadele etmeye davet ederler” (Slattery, 2007: 146).

Kadın ve erkek arasındaki hiyerarşide genel olarak erkek egemen konumdadır. Diğer bir deyişle, kadın ve erkek arasında bir ast üst ilişkisi bulunmaktadır. Gerçekten, birçok toplumda erkek egemenliğinin mutlak olduğunu gösteren birçok maddi delil bulunmaktadır. Örneğin, Birmanya’da yaşayan Padaung kabilesine mensup kadınlar çocukluklarından itibaren estetik kaygılarla ve büyük bir törenle boyunlarına halka takmaya başlarlar. Her iki yılda bir halka sayısı arttırılır. Sonuçta, bir Padaung kadını evlenme çağına geldiğinde yaklaşık 25 cm uzunluğunda bir boyuna sahip olmuş olur.

Padaung kadınları

Padaung kadınları

Bu geleneğin kaynağı açık olmamakla birlikte, eşine sadakatsizlik yapan Padaung kadını boynundan halkaları alınarak cezalandırılmaktadır. Böylelikle, uzun yıllar boyunca insan anatomisine aykırı olarak uzamış olan boyun omurları ve güçsüzleşmiş boyun kasları nedeniyle kadının boynu kırılarak onun ölümüne neden olmaktadır (www.myanmargeneva.org).

Padaung kadınları örneği açık bir biçimde kadınlar üzerindeki erkek egemenliğini göstermektedir. Güzel ve çirkin tanımlaması erkekler tarafından yapıldığından estetik kaygılarla kız çocukları boyun halkaları takmaya başlamakta ve sonuçta erkeğe sadakatsizlikte bulunan kadın bu halkalar çıkarılarak cezalandırılmakta, kısacası ölüme mahkûm olmaktadır.

Kadın üzerindeki erkek egemenliğinin bir başka maddi örneği de korsedir. Yine erkekler tarafından belirlenen güzel ve çirkin tanımlamasının bir sonucu olarak Avrupa ve Amerika’da kadınlar sebep olduğu sağlık sorunlarına rağmen yüzyıllar boyunca korse giymişlerdir. Korse giymek, kadınlar üzerindeki toplumsal baskının görünür bir delili olarak kabul edilmektedir.

İlk zamanlarda korse sağlıklı vücutlar için bir sıkıntı kaynağı olsa da sinirler zamanla bu duruma alışmakta ve tepkisizleşmeye başlamaktadır. Sonuçta, vücut korsenin varlığına o kadar alışmaktadır ki korse bulunmadığı zaman rahatsızlık hissi ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, tıpkı korse örneğinde olduğu gibi kadınlar, toplumsal baskıyı kabul etmeyi ve bunu içselleştirmeyi öğrenmektedirler. Kadınların gerçek anlamda özgürleşmesinin önündeki en büyük engel işte bu yanlış bilinçtir (Appelrouth ve Edles, 2008: 204 – 205).

Kadın kıyafetleri aynı zamanda bir sınıf ve statü göstergesi olarak da algılanmaktadır. Kadınların kıyafetleri ne kadar lüks ve rahatsız edici ise bu durum kadının eşinin maddi gücünün o kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla kadınlar aile reisi olan erkeğin maddi gücü ile toplumda itibar sağlama görevini de görmektedir (Omay, 2008: 144).

Kaynak: ÇALIŞMA SOSYOLOJİSİ, s. 165-166, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2702 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1668

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...