Locke’un Materyalizmi
Locke’un bilgi kuramı kuşkusuz tüm Aydınlanma düşüncesine damgasını vuran kuramdır. Öyle ki Fransız materyalistleri Voltaire’den Helvetius ve D’Holbach’a, Diderot’dan Condillac ve İdeologlar’a Locke felsefesini yaymayı ve her türlü alana uygulamayı öncelikli görevleri saymışlardır.
Locke ampirizmin kurucusu kabul edilir; akılcılığın ve a priori bilginin karşısında duyum ve deney bilgisini savunur. Locke’a göre, tüm bilgi yalnızca ve yalnızca duyum yoluyla edinilir. Doğuştan gelen fikir diye bir şey yoktur. Matematiğin, insan zihninde doğuştan varolduğu söylenen aksiyomları çocuklar, aptallar ve cahiller tarafından bilinmez.
Bazı hakikatler üzerinde bütün insanların birleşmiş olması da bazı bilgilerin doğuştan geldiğine kanıt oluşturmaz çünkü kimse onlardan söz edildiğini işitmeden önce onları bilmez. Ayrıca evrensel olduğu iddia edilen ahlak prensipleri de toplumdan topluma farklılık gösterir.
Locke bu savlara dayanarak insan zihninin başlangıçta boş bir levha olduğunu söyler. İnsan yaşadıkça duyum ve deneyim yoluyla edindikleridir bu levhayı dolduran. Nitekim çocukların ilk fikirleri de duyum ve deneyimden gelir. Locke, “Daha önce duyuda bulunmayan hiçbir şey zihinde bulunamaz,” der. Dil de bunun bir göstergesidir. Kullandığımız bütün kelimeler duyulur fikirlere bağlıdırlar. Ruh kelimesi, başlangıçta nefes demektir; melek, haberci vb.
Locke’un dilden böyle örnekler vermesi, doğada karşılığı bulunmayan şeyleri düşünebilmemizi, tüm bilginin yalnızca duyumdan geldiği savına karşı çıkmada kullananlara bir cevap niteliği taşır. Bizlerin boynuzlu at diye bir şey düşünebilmesi ne doğada gerçekten boynuzlu at bulunduğunu gösterir, ne de bu fikrin bizim zihnimizde doğuştan bulunduğunu.
Locke’a göre, böyle bir durumda yaptığımız, daha önce duyum yoluyla edindiğimiz at fikriyle boynuz fikrini birleştirmemizdir. Locke bunu iki tür fikir olmasıyla açıklar. Basit fikirler, doğrudan duyum yoluyla edindiğimiz fikirlerdir. Bu fikirleri aldıktan sonra zihin, onları neredeyse sonsuz şekilde birleştirebilir; sahip olduğumuz tüm kavramlar bu yolla oluşmuştur.
Zihnin doğuşta boş bir levha olarak sunulması, adalet, din, kutsallık vb. gibi kavramların Tanrı’dan değil, insandan kaynaklanan fikirler olduğu düşüncesinin yolunu açarken, bir yandan da doğuştan herkesin eşit olduğu kabulünü içinde barındırıyordu. Nitekim Locke’un felsefesine göre bir prensle bir aylağın anılarının yer değiştirdiğini düşünecek olsak, prensin aylak, aylağınsa prens olacağını kabul etmemiz gerekir. Bu düşüncenin zihinde kendi tutarlı sonucuna taşınması, kitlelerin eşitlik istemiyle ayaklanması olacaktır
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım