İngiltere’nin ilk kadın felsefe profesöründen gerçekleri siyasete geri getirmek üzerine beş ders
Sıklıkla “gerçek–sonrası” bir çağda yaşadığımız söylenir. Gerçeğin siyasette oynadığı rol, eğer öyle bir rolden bahsedebiliyorsak, şu an için belirsizdir.
Pandemi sırasında dünya liderleri, uzmanların tavsiyelerini yok saydılar ve ampirik verilere aykırı hareket ettiler.
ABD’de, Trump’ın başkanlığı sırasında ve şu anda Brezilya, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde demokrasiler kendini güvencesiz hissetti.
Demokrasinin bu şekilde yıpranmasının ayrılmaz bir parçası (George Orwell’in “1984” adlı romanında açıkça belirttiği gibi), belirli bir gündem lehine gerçeklerin ve olayların çarpıtılmasıdır.
Kriz zamanlarında geriye dönüp atalarımızın tarihteki benzer durumlarla nasıl başa çıktıklarına bakmak bize yardımcı olabilir.
Şimdi, faşizmin ve komünizmin Avrupa demokrasisinin istikrarını tehdit ettiği ve İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine çok az bir süre kaldığı bir dönemde yaşamış olan ve ne yazık ki yeterince takdir edilmeyen bir filozofa dönüp bakmayı öneriyoruz.
Susan Stebbing, Birleşik Krallık’ta felsefe kürsüsünde tam zamanlı profesörlüğe atanan ilk kadındı (1933’te Bedford Koleji’nde).
Bertrand Russell da dâhil olmak üzere İngiltere’nin en tanınmış filozoflarından bazılarının yanında akademik felsefenin saflarında yer aldı.
Stebbing de felsefe tarihindeki çoğu kadın gibi erkek meslektaşlarına gösterilen iltimas sebebiyle göz ardı edildi. Öyle ki üretken bir yazar ve Birleşik Krallık’ın en büyük iki felsefi derneğinin yanı sıra Humanists’in başkanı olarak görev yapmasına rağmen, herkesin bildiği bir isim değildi.
Stebbing’in çalışmaları filozoflar arasında hak ettiği ilgiyi ancak son zamanlarda kazanmaya başladı.
Stebbing’in 1939 tarihli “Thinking to Some Purpose” adlı kitabı, genel bir okuyucu kitlesine ortak söylemle sağlıklı biçimde meşgul olmak için felsefi mantığın araçlarını kullanmayı öğretti. İnsanları “bilinçsiz ön yargı ve farkındalıksız cehalet” hakkında “doğru düşünmeye” çağırdı.
Stebbing’in doğru düşünme ve politik dil konusundaki dersleri, bugün içinde bulunduğumuz endişe verici siyasal iklimde yönümüzü bulmamıza yardımcı olabilir.
İşte Stebbing’in derslerinden sadece birkaç tanesi…
Konu Başlıkları
1. EL ÜSTÜNDE TUTTUĞUNUZ İNANÇLARINIZI SORGULAYIN
Stebbing, hepimizin, şüphe etmeye istekli olmadığımız süregelen inançlara sahip olduğumuzu iddia ediyor. Bu gibi durumlarda duygularımızın “ihtiraslı” yansımasını “hakikatin teminatı” ile karıştırdığımızı söylüyor.
Stebbing özellikle siyasal alandaki tüm inançlarımızı sorgulamanın önemli olduğunu vurguluyor.
El üstünde tuttuğumuz inançlarımızı belirledikten sonra kendimize şu soruyu sorabiliriz:
Şimdi bunu mantıklı bir şekilde kabul edebilir miyim?
Cevabımız hayır ise inançlarımız arasında kökten bir temizliğe başlamanın vakti gelmiş demektir.
2. “İSTİSNAİ DURUM” YANILGISINDAN KAÇININ
Stebbing, insanların kendilerini başkalarının yerine koyma konusunda genellikle oldukça zayıf olduklarını düşünüyor.
Belirli bir durumda, o şeyi yapan başkalarıyla aynı şeyi yapıp yapmayacağımızı düşünmeden, başkalarının nasıl davranması gerektiği konusunda iddialarda bulunuruz.
Stebbing bu konuda şöyle konuşuyor:
“Bu hataya karşı bir önlem almak istiyorsak Siz’i Ben’e dönüştürmeliyiz.”
Örneğin, bir devleti diğerine silah sattığı için suçlayıp kınamadan önce, kendi devletimizin de aynı şeyi yapıp yapmadığını ve bundan memnun olup olmadığımızı düşünmeliyiz. Ancak o zaman ikiyüzlü davranmadığımızdan emin olabiliriz.
3. DUYGUSAL DİLE KARŞI DİKKATLİ OLUN
Stebbing, iki tür dil arasında ayrım yapar: “bilimsel dil” ve “duygusal dil”.
Bilimsel dil, nesnel iddialarda bulunmak için kullanılır. Duygusal dil, güçlü duygular uyandırmayı amaçlar.
Siyasette (ve gazetecilikte) genellikle duygusal dil, bilimsel dil kılığına sokulur ve sözcüklerin nesnel anlamlarına “ek bir anlam” katılır.
Sağcı yorumcular tarafından “uyanmak”** ifadesinin nasıl kullanıldığını bir düşünün. Bu (uyanmak ifadesi) pek de birini tarif etmek için kullanılmaz. Genel olarak o kişi hakkında belirli bir şeyler hissetmenizi sağlamak için kullanılır.
Politikacıların duygularımıza hitap etmeye çalışıp çalışmadığına dikkat etmek, ucuz bir argümandan ikna edici bir argüman çıkarmamıza yardımcı olabilir.
Böylece duygularımızla mı yoksa nesnel kanıtlarla mı ikna olacağımıza kendimiz karar verebiliriz.
4. BOŞ SLOGANLARA DİKKAT EDİN
Stebbing, politikacıların sloganları iyi kullandığını vurguluyor: seçmenlerin akıllarında kalan kısa ifadeler.
Ona göre sloganlar doğası gereği zarar verici değildir ve hatta genellikle gerçeğe dayanırlar ve anlamlı iddialar ortaya çıkarabilirler.
Bununla birlikte, bazı sloganlar anlamlı görünmelerine karşın mercek altına alınınca güçlerini yitirirler. Bu sebeple bir slogan anlamsızsa rasyonel temellendirmede hiçbir rol oynayamaz ve sonuç olarak kenara atılmalıdır.
Örneğin, Theresa May’in “Brexit Means Brexit (Brexit, Brexit demektir)” iddiasını ele alalım.
Bu, başlangıçta referandumun sonuçlarını takip etmek için kulağa ciddi bir ifade gibi gelse de zamanla hiç kimsenin “Brexit”in ne anlama geldiğini gerçekten bilmediği ortaya çıktı.
5. ÖZGÜRCE DÜŞÜNÜN
Stebbing, 18. yüzyıl aydınlanma dönemine kadar uzanan ve “özgür düşünürler” olarak bilinen filozoflar silsilesinin bir parçasıdır.
Özgür düşünürler; kilise öğretilerinden, gazete propagandalarından veya siyasal yaklaşımlardan bağımsız olarak, yalnızca kendi aklımıza dayanan yargılar oluşturmamız gerektiğine inanırlar.
Muhakemeniz size bir şeyin doğru olmadığını söylüyorsa kendi aklınızın gösterdiği bu yolu takip edin.
Hepimizin iyi bir şekilde kullanmamız gereken ve doğuştan gelen bir “muhakeme yeteneği” vardır. Bu sebeple, her zaman oy verdiğimiz şekilde oy vermek veya başkalarının nasihatlerini dinlemek yerine, elimizdeki mevcut verileri tartmalı ve kendi sonuçlarımıza ulaşmalıyız.
Stebbing’in çalışması nihayet diğer filozofların dikkatini çekti, ancak niyeti asla dönem filozofları tarafından sadece okunmak değildi. O, felsefeyi Cambridge ve Oxford’un fildişi kulelerinin sakinlerinden alıp sıradan insanların eline geçirmek istiyordu.
Stebbing, politikacıların halkın muhakeme yeteneğini hafife aldığını söylüyor. Ona göre siyasetçiler politikalarını kanıtlar üzerine kurmak yerine kendilerini sevimli ve rakiplerini de sahtekâr olarak gösterme gayretine düşüyorlar.
Stebbing, bu durum hakkında yapabileceğimiz tek bir şey olduğunu biliyordu: Doğru düşünmeyi öğrenerek, politikacıları daha fazla eleştirerek gerçeği siyasete geri getirmek.
Gerçekten de mevcut liderlerimizin çoğu onun derslerini incelerse iyi olacak diye düşünüyoruz.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Peter West’in* “Five lessons on bringing truth back to politics from Britain’s first female philosophy professor” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
Kaynak: Five lessons on bringing truth back to politics from Britain’s first female philosophy professor 23 Temmuz 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi; Peter West
* Peter West, Durham Üniversitesi Felsefe Bölümünde öğretim görevlisidir. Erken modern felsefe üzerine bilgi, algı ve zihin konularında çalışmaktadır.
** Orijinal metinde “woke” olarak geçen bu sözcük, İngiltere’de yapılan bir araştırmaya atıfta bulunmak için kullanılıyor. Bahsi geçen araştırmada, İngilizlerin “woke” sözcüğünden ne anladıkları üzerinde duruluyor. Çalışmada şu sonuca varılıyor: Çalışmaya katılan İngilizlerin birçoğu, “woke” sözcüğünün bir iltifat mı yoksa hakaret mi olduğu konusunda hiçbir fikre sahip değildir. Bizim makalemizde ise bu örnek, siyasilerin dili kullanma biçimine örnek olarak gösteriliyor.
Elinize sağlık gayet güzel olmuş.