Felsefe hakkında her şey…

Wittgenstein: Düşünce ve Dil İlişkisi

08.11.2019
2.316

Wittgenstein mantıksal resimlerin bir çeşidi üzerinde özellikle durur ki bunlar, düşüncelerdir.

3. Olguların mantıksal resmi bir düşüncedir.
3.001 “Bir olgu durumu düşünülebilirdir”: Bunun anlamı onu kendimize resmedebilmemizdir.
3.01 Doğru düşüncelerin toplamı dünyanın bir resmidir.
3.02 Bir düşünce hakkında olduğu durumun olanağını içerir.

Görüldüğü gibi düşüncelerimiz de Wittgenstein’a göre resimlerdir. Bu itibarla resimlerin sahip olduğu tüm özellikleri haizdirler: Belli bir düzenlemeye sahip unsurları içerirler; dolayısıyla belli bir yapıları ve resimsel bir biçimler vardır ve olanaklı olgu durumlarını resmederler.

Bu durumda sorulacak bir soru şudur: Düşünceler nasıl iletilebilir? Wittgenstein bunun cevabını şu şekilde vermektedir:

3.1 Bir önermede bir düşünce duyular tarafından algılanacak surette dışavurulur.
3.11 Biz bir önermenin (sözlü veya yazılı vb.) algılanabilir işaretini olanaklı bir durumun izdüşümü olarak kullanırız.

Dolayısıyla, düşünceler ifadelerini algılanabilir işaretlerde, dilde, bulur. Bu noktada, Wittgenstein’ın dilin sınırlarını çizerek düşünceye nasıl sınır çekebileceği anlaşılır hale gelir.

Önermesel bir işaret yani, bir cümle, belli nesnelerin bir düzenlenişinden ibarettir. Ancak dilin yapısı, oldukça karmaşıktır. Dilin düşünceleri nasıl temsil ettiği kolayca gözden kaçabilir. Wittgenstein, dille karşılaştığımızda, dilin mantığını kolayca çözemeyebileceğimizi ve bu nedenle dilin düşünceyi gizlediğini öne sürer (4.002).

Dilin özü, bu itibarla saklı olabilir ama bu onun açılıp, aşikâr hale getirilemeyeceği ve teşhir edilemeyeceği anlamına gelmez. Dilin saklı özünü açığa çıkaran, mantıktan başka bir şey değildir. Wittgensten, hocası Russell’ı izleyerek dilin yüzeysel grameri ile dilin mantığını birbirinden ayırır. Frege, Russell, Whitehead gibi mantıkçıların çalışmaları ile gelişmekte olan modern mantığın, dilin içsel yapısını yansıtmakta yetkin olduğunu savunur. Bunun anlamı, gündelik dillerin dışlanması ya da ideal – mantıksal bir dile doğru evrilmelerinin talep edilmesi değildir. Wittgenstein’a göre gündelik diller dil olmaları itibariyle, her ne kadar muğlaklıklar, karışıklıklar ve belirsizlikler içerseler de dilin özünü haizdirler. Yapılması gereken onlardan kurtulmak değil, onları anlamaktır.

Dilin sakladığı düşünceyi açığa çıkarmak, bir çözümlemeyi gerektirir. Dil, bir resim olduğuna göre, belli unsurları ve bu unsurların belli bir düzenlenişini içermelidir. Bir önermeyi dikkate aldığımızda, önermeyi oluşturan unsurlar nelerdir? Wittgenstein, söz konusu bu temel unsurların adlar olduğunu söyler. Gündelik dilde karşımıza çıkan diğer sözcükler, önermenin aslî unsurları değildirler. Önermeler, adlardan ve onların belli bağıntılar içerisinde yer almalarından ibarettir. İsimlerin kendileri daha basit unsurlara indirgenemez. Kendileri basit işaretlerdir. İsimler, nesnelere işaret ederler. Bir başka ifadeyle, adların anlamları nesnelerdir. Önermelerin yapısının bu biçimde ortaya konulması Tractatus’un girişindeki aforizmaları anlaşılır kılmaktadır.

Cümleler (bazı felsefeciler, önermelerle haber cümlelerini özdeşleştirirken; bazıları, önermeleri birden fazla cümlenin ortak içeriği olabilen daha soyut bir şey olarak tanımlar. Burada iki terimi eşanlamlı olarak kullanıyoruz.) olanaklı olgu durumlarını resmederler. Doğru cümleler olguları temsil eder. Cümleler, belli bir bağıntı içerisindeki adlardan oluşur. Bu cümlelerdeki adlar, nesnelere karşılık gelir. Ancak cümleler adların bir yığını değildir. İsimler, belli bir yapı içerisinde yer alır ve olguları temsil eder. Bu durumda dünya, doğru cümlelerin bütünü tarafından temsil edildiğine göre, nesnelerin bir yığını olamaz. Dünya, nesnelerin değil, olguları n bir toplamıdır. Mantıksal uzaydaki olgular, dünyayı oluşturur ve bu itibarla, dünya olduğu gibi olanların tümüdür.

Şimdi karmaşık ya da bileşik önermeleri, yani birden fazla basit önermeyi içeren önermeleri dikkate alalım. Wittgenstein, bu tür önermelerin çözümlenmesi sonucu atomsal ya da temel önermelere varacağımızı söyler. Temel önermeler, adları n dolaysızca ilişkilendirildiği basit önermelerdir. Temel önermelerin önemli bir özelliği ise doğruluk değerlerinin bir başka önermeden türetilememesidir. Bir başka deyişle, temel önermelerin doğruluk değerleri birbirlerinden bağımsızdır (2.061). Temel önermeler olgu durumlarını temsil ettiklerine göre olgu durumları, birbirlerinden bağımsızdır. Bir olgu durumundan bir diğeri türetilemeyeceğine göre, bir olgu durumunun varlığı ya da yokluğundan bir başka olgu durumunun varlığı ya da yokluğu türetilemez (2.062).

Bu açıklamalar Tractatus’un girişindeki bazı önermeleri anlamamıza yardımcı olmaktadır:

1.2 Dünya olgulara bölünmüştür.
1.3 Herhangi bir şey diğer her şey aynı kalmak üzere olabilir de olmayabilir de.

İşte bu önermeler, mantıksal atomculukun tam bir tarifini içerir. Atomsal olgular arasında, mantıksal – zorunlu bağlar bulunmamaktadır. Öte yandan bileşik önermeler arasında mantıksal – zorunlu bağlar olabilir. Bileşik önermeler arasındaki mantıksal bağları göstermek üzere Wittgenstein, bugün, önermeler mantığında sıklıkla kullanılan doğruluk tablolarını inşa etmiştir.

Bileşik önermelerin doğruluk değerlerinin, temel önermelerin doğruluk değerlerine dayanarak belirlenebilmesi, önerme eklemlerinin doğruluk fonksiyonları olarak ele alınmaları sayesinde olmaktadır.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...