Felsefe hakkında her şey…

İktidarın Dağılımı ve Çevresel Nüfuz

03.11.2019

Fransız avukatı Charles-Louis de Secondat, daha sonra Baron de Montesquie (1689-1755) 1700’lerin en başta gelen siyaset teorisyeniydi. Montesquieu özellikle yaptığı başlıca iki katkıyla tanınır. Özgürlüğün bir koşulu olarak güç ayrılığı teorisi ve siyaset üstünde farklı çevrelerin etkisi teorisi.

Kanunların Ruhu Üzerine adlı çalışmasında Montesquie hukukla ilgili olarak çifte bir tez ileri sürer: Farklı yasaların bir ve aynı olan hukuktan formüle edildiği esasına dayanan doğal haklar tezi ile hukukun bu farklı formülasyonlarının farklı sosyal ve doğal çevrelerce belirlendiği tezidir. Montesquie böylece çoğunlukla doğal haklar tezini yadsıdığımızda karşımıza çıkan rölativizmden ve evrensel bir doğal haklar hukukunu bu hukukun nasıl somut durumlarla bağlantılandığını açıklamaksızın gerçek saydığımızda ortaya çıkan verimsiz dogmatizmden sakınmış olur. Kanunların Ruhu Üzerine, çeşitli çevreler ve tekabül eden hukukun spesifik formülasyonları arasındaki bu bağlantıyı ayrıntılı bir şekilde ele alır.

Doğal haklar fikri yeni bir şey değildi. Bu hukuku ortak bir aklın yardımıyla tanıdığımız tezi de yeni değildir. Göreceli olarak yeni olan şey, Montesquie’nun çevre ve kanunların yapısı arasındaki bağlantıyı gözleme dayalı bir şekilde araştırmamız yönündeki tavsiyeleri. Bununla birlikte, bu fikir de tam anlamıyla yeni değildi. Hem Aristo hem de Machiavelli bunu daha önceden önermişti. Kaldı ki Montesquieu de çevreye yönelik muamelesinde tam anlamıyla ampirik sayılmazdı. Bu büyük oranda bir takım hususlarda, mesela, iklim, toprak, ticari yapı, üretim biçimi ve adetlerin siyaset ve yasama üzerinde bir etkisi olması gibi, oldukça doğru bir sezgiyle sınırlıydı.

Ayrıca, Montesquieu üç tür hükümet biçimi (cumhuriyet, monarşi ve despotizm) ve üç tekabül eden ilkeye ilişkin (erdem, onur ve korku) sınıflayıcı bir sunum yapar. Sonraki (Aristo’yu hatırlatan) üçlü ayrım ise muhtemelen Montesquieu’nun çağının siyasal ilgileriyle belirlenmiştir: Cumhuriyet antik Roma’nın mükemmel bir resmiydi. Despotizm ise Fransa’nın gelebileceği korkunç tabloydu. Ve monarşi Montesquieu’nun Fransa için bir ideal olarak İngiliz hükümetine ilişkin görüşünü yansıtır. Montesquieu bilimsel araştırma için kendi belirlediği şartları tam olarak karşılamada başarı sağlayamadıysa da her zaman özgürlüğün, siyasal realizmin ve bilimsel tavrın savunucusu olmuştur. Montesquieu İngiltere’de yargı, yürütme ve yasama kurumları arasında bir güç dağılımının olduğunu düşünüyordu. Bu ayrım 1700’lü yılların sonunda Kuzey Amerika ve Fransız siyasi özgürlük bildirgeleri üzerinden oluşan fikirler tarihinde önemli bir yer teşkil etti.

Güçler ayrılığı ilkesi aslında antik bir fikirdir. Buna Platon’un Yasalar ve Aristo’nun Siyaset yapıtlarında rastlayabiliriz. Bunun, bir derecede, Orta Çağ imparatorluklarında da gerçekleştiğini görebiliriz. Bir de bu fikri Locke’un düşüncesinde buluruz. Ancak hukukçu Montesquieu güçler ayrılığı tezini geliştirdi ve çeşitli hükümet organları arasında hukuki bir kontrol sistemi ve makul bir dengeye sahip olmak konusunu vurguladı. Güçler ayrılığı yargı, yürütme ve yasama işlevi arasındaki ilişkiye yönelik olarak uygulanacaktır.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...