Evrenin Kuruluşu: Timaios
Platon’un evren hakkındaki düşüncelerinin çıkış aksiyomu, “Bütün şeyler karışık bir haldeyken, akıl gelip onları düzene sokmuştur”, şeklindedir.
Bu kabul, önemli bir felsefe sorununu ortaya çıkarmaktadır: Varlıkla düşünce ya da doğa ile ruh arasında ne türden bir ilişki vardır? Timaios’ta bu sorunun çözümü aranmıştır (Guthrie 1978, V. 247).
Timaios‘da anlatılan evrenin yaratılışı ve yapısı hakkındaki efsanenin gerçek olduğuna inanılmıştır ( Timaios, 26 e). Evrenin yaratılışını ve yapısını ele almalarındaki temel kaygı, ideal insan tipi ve devlet şeklinin temellendirilmesi olarak görülebilir. Diyalogda, Kritias ele alınacak konunun planını söyle açıklamıştır:
“İçimizde en iyi astronomi bilen ve dünyanın özüne varmak için en çok uğraşmış olan Timaios ilk olarak söz alacaktır. Evrenin nasıl meydana geldiğinden başlayarak, insanın doğasını da anlatarak konusunu bitirecek. Sonra, onun elinden yarattığı insanları, senin elinden de dikkatle yetiştirdiğin bazı kimseleri alıp onları hikâyeye ve Solon’un yasasına uygun olarak, hâkimler karşısında çıkarır gibi, karşınıza çıkaracağım. Onları, kutsal yazıların geleneğinden kaybolduklarını öğrendiğimiz o eski Atinalıların yerine koyarak, devletimize yurttaş kılacağım; bundan sonra da onlardan gerçek Atinalılar gibi söz edeceğim” (Timaios, 27 a b).
Çizilen bu resimde, evrenin yapısıyla insanın yapısı ve insanın ortaya koyduğu kültürel dünya arasındaki ilişkinin tartışıldığı görülmektedir.
Timaios’taki tartışma, hiç doğmadığı halde her zaman varolan nedir? Hep geliştiği halde hiç varolmayan nedir? sorularıyla başlamıştır. Birinci sorunun, cevabı akıl tarafından sezilir. İkincisi soru, doğum ve ölümü içerdiğinden dolayı, algılar tarafından değerlendirilebilir (Timaios, 27d-28a).
Platon’un kaygısı, evren modelini değişmez olarak tanımlayarak, bu modele göre kurmak istediği toplumsal yapının değişmelerden kaynaklanan sorunların önüne geçmektir. Ona göre değişmez olanı örnek alarak yapılan iş güzel olur, değişen şeyleri örnek alanlar bu sonuca varamazlar (Timaios, 28b). Değişmezi model almak, Tanrı için de geçerlidir.
Evrenin nasıl olduğu ve nasıl ortaya çıktığı açıklamak için, evrenin bir başlangıcının olup olmadığı sorulmuştur. Evrenin başlangıcı varsa doğmuştur, başlangıcı yoksa, ebedidir (Timaios, 28b). Platon epistemoloji ve epistemoloji üzerine oturttuğu ahlak ile siyaset anlayışının dayandığı ontolojiyi bu sorular çerçevesinde kurmak kaygısındadır. Ontolojinin temel sorunu, varlığın yapısın ve evrenin oluşumu ile dayandığı ilkeleri açıklamaktır. Ayrıca ontolojinin temel sorunları arasına, insanın evrendeki yeri ve insanın oluşturduğu değer dizilerinin dayandığı ilkeler de girmektedir. Dolaysıyla Platon, evrenin nasıl oluştuğunu açıklarken kendi ontolojisini de oluşturmuştur.
Platon’a göre, Tanrı, evreni, bir modele göre yapmıştır. Örnek aldığı model, ezeli ebedi, değişmeyen, saflık özelliklerine sahiptir. Bu çıkarımı, evrenin güzelliğine ve yapıcısının iyiliğine dayandırmıştır. Yapıcının iyiliği ve evrenin güzelliği kabul edildiğinde, modelin de yaratılmamış olması gerekir. Çünkü, yaratılmış bir şey model olarak alınmış olursa, evrenin güzelliği ve mükemmelliği ortaya çıkmaz. Evren ne kadar mükemmel olsa da, sonuçta bir modelin kopyasıdır (Timaios, 29ab).
Yapıcı iyi idi, iyi olanda da hiçbir şeye karşı hırs uyanmaz. Hırs duymadığından, her şeyin elden geldiği kadar kendine benzemesini ister. Yapıcının bu tavrı, evren düzeninin en temel ilkesidir. Tanrı, her şeyin iyi olmasını istediğinden, kuralsız, düzensiz olan ve gözle görülen şeyleri, iyi olmaları için düzene sokmuştur (Timaios, 30a).
Platon’un evreni, canlılık esasına dayanır. Platon’un anlattığına göre, Tanrı, varlıkta ruh bulunmayınca aklın da bulunmayacağını anlayarak, aklı ruha, ruhu da bedene koyarak, evreni, akıllı , ruhlu bir varlık olarak gerçekleştirmiştir (Timaios, 30a-b). Tanrı, ruhu bedenden önce yaratmış ve bedene üstün kılmıştır. Ruh, emretmek, hükmetmek için, beden de boyun eğmek için yaratılmışlardır (Timaios, 34c). Ruh, bölünmez ve her zaman aynı kalan tözle cisimlerde bulunan bölünebilen tözü birleştirerek bir üçüncü töz meydana getirilerek oluşturulmuştur (Timaios, 35a).
Platon’a göre, evren tektir ve başka bir evren de doğmayacaktır (Timaios, 31b). Ateş, su, hava ve toprak gibi dört öğeden oluşturulan (Timaios, 31b-32d) evren, kendi kendine yeten yani yetkin olan bir düzene sahiptir (Timaios, 33d). Tanrı evrene, evrenin yapısına uygun en yetkin hareket olan, dairesel hareketi vermiştir (Timaios, 34a).
Evrenin kuruluşunda, kurucu olan Tanrı, evreni mümkün olduğunca ölümsüz olana benzemesi için gökle birlikte zamanı yaratmıştır. Matematik ilkelere göre sürekli benzer hareketleri yapan, birlik içinde kalarak ebedileşen göğü düzenlemiştir. Gökteki bu düzenliliğin adına, zaman demiştir (Timaios, 1948. 37 d).
Zaman, üç boyutuyla tanımlanmış ve bu boyutlar ebedi ilkeler olarak kabul edilmişlerdir. Zaman boyutu içinde yer alan unsurlar değişmektedirler. Değişmeyen bir şeyden söz edildiğinde, orada zaman yoktur ve o şey zaman dışı olarak tanımlanır. Geçmiş ile gelecek gibi zaman boyutları ezeli ve ebedi varlık için kullanılması yanlışlık göstergesidir. Aynı kalan, değişmeyen şey, zamanla ne ihtiyarlar, ne gençleşir. Ne de, onun için, vardı, şimdi olmaktadır veya gelecekte olacaktır denebilir. Bu türden şeylerin hiçbirisi, ebedi olana ait değildir; bu nitelemeler, oluş halindeki varlıklara aittirler (Timaios, 1948, 37 e – 38 b).
Tanrı, evren, ruh, gök ve zaman, zaman dışıdır. Platon’un düşünülebilir dünyasının `bölünemez’ varlığı, bütünlük içinde hareketsiz bir ortamı gerektirir. Bu anlamda, Parmanides’de olduğu gibi, Bir Olan zamansızdır. Çünkü, zaman, özce üç boyuta ayrılır, geçmiş, şimdi, gelecek. Zamanın bu formları, sayılara göre hareket eder ve sayılarca ölçülüp değerlendirilirler. Varlıktaki ölçüm ve değerlendirmeler tekrar eden parçalardan oluşan bir çoklukla yapılır. Bu ölçüm periyotlarına gün, ay, yıl denir. Adı geçen ölçü birimleri olmaksızın zaman dediğimiz şey de olmazdı (Cornford, 1948 102).
Platon’a göre, evrendeki bütün canlılar ve tanrısal özellik gösterenler zamana bağlı bir hayat sürerler. Zaman içinde ve bütün zaman süresince hareket ederler. Fakat bu ebedi ve değişmez olan modelin sürecine uymaz (Cornford, 1948 102). Evrenin temel unsurları ve gök cisimleri, hareket ederek hem zamanı oluştururlar hem de zaman içinde varlıklarını sürdürürler. Bunların zamanla ilişkileri, yeryüzü cisimlerinin zamanla ilişkileri gibi değildir. Yeryüzü cisimleri zamana bağlı olarak değişip yok olurken, gök cisimlerinde bu türden değişeler söz konusu değildir.
Gök oluşturulmadan önce, günler, geceler, aylar, yıllar yoktu. Bunları göğü kurarken yaratmayı düşündü. Onların hepsi zamanın birer parçasıdır. Geçmiş ile gelecek de zamanın parçalarıdır (Timaios, 37e). Evreni kuşatan mihvere bağlı duran dünyayı, Tanrı, gece ve gündüzün bekçisi, göğün içinde doğan tanrıların ilki ve en eskisi olarak düzenledi (Timaios, 40c).
Takvimin temel unsurları olan gece ve gündüz ile mevsimlerin gök cisimleriyle bağlantısına işaret etmiştir. Takvim, doğan, ölen ve değişen varlıkları anlamak için kullanılan unsurlardan biridir. Değişen varlıklar için, vardı, var ve olacak ifadeleri kullanılır, yani onlar için zamanın üç boyutu geçerlidir. Zaman boyutu içinde yer alanlar da bozulmaya, çürümeye, yok olmaya yazgılıdırlar. Oluş, duyum dünyasının değişken şeylerinin birleştiricisidir. Geçmiş, şimdi ve gelecek oluş halindeki varlıkta zamanın formları olarak ortaya çıkarlar. Bu formlar matematik ilkelere göre hareket ederler ve ebediliği yansıtırlar (Timaios, 38ab).
“Sözün kısası, zamanla gök, yok olmaları gerekiyorsa, beraber yaratıldıkları gibi beraber yok olacaklardır. Zaman, mümkün olduğu kadar ölümsüz olana benzemesi için, ölmez tözün örneğine göre kurulmuştur. Çünkü, gök bütün zaman boyunca vardı, vardır ve var olacaktır, örneği ise ebedi olandır. İşte tanrı bu düşünceye dayanarak, zamanı yaratmak isteğiyle güneşi ve ayı oluşturdu. Zaman sayısını ayırt etmek ve korumak için de gezegenler denen öteki beş gök cismini yarattı” ( Timaios, 37 d- 38 e) ve zaman için gök cisimleri zorunludur (Timaios, 38e).
Zaman yaratılmadan önce, evrenin modele göre yapılışı bitirilmişti ama eksikti. Evrenin mükemmelliği zaman ve zamanla birlikte ortaya çıkan dört soyla tamamlanacaktır. (Timaios, 39c) Tanrı dört soy yarattı: 1- Tanrıların göksel soyu, 2- havalarda dolaşın kanatlı soy. 3- Suda yaşayanlar. 4- Toprak üstünde yürüyenler (Timaios, 40a) Birinci soy, görünüşü mümkün olduğu kadar parlak, güzel olsun diye ateşten yaratılmıştır. Evrene benzeterek bu soya küresel bir şekil verdi. Evrenin hareketini takip edebilmesi için, zeka verdi. Bu soyu gerçek bir kozmosun süsü olarak, kozmosun her yerine yerleştirdi. Bunlara iki hareket verdi: Biri, Tanrı aynı şeyler üzerinde aynı şeyi düşündüğünden, değişmeksizin aynı yerde; öbürü de, aynı kalan ve benzer tözün devrine bağlı olduğu için ileriye doğru olur (Timaios, 40 ab).
Platon, göksel soy olarak, yaratılmış tanrıları gösterir ve yaratıcı tanrıların yaratılışını bilinemeyeceğini kabul etmiştir. Yaratılmış tanrılar hakkında, Timaios, geleneğe bağlı gözükmekle birlikte, tanrı soyundan geldiklerini söyleyenlere karşı birlikte şüpheci bir tavır sergiler (Timaios, 40dc). Platon’a göre, yaratılmış tanrılar, ölümsüz ve parçalanmaz değil, yaratıcı tanrının iradesine bağlıdırlar (Timaios, 41 a-d).
Yaratıcı tanrı, göksel soyu yarattıktan sonra, diğer üç soyun yaratılmasını yaratılmış tanrılara bırakmıştır. Nedeni ise, eğer yaratıcı tanrı diğer üç soyu da yaratmış olursa, onlarda ölümsüzlük özelliğine sahip olacaklarıdır. Üç soyun ölümsüz olması durumu, evrenin mükemmelliğine uygun olmadığı gibi, varolan durumu da açıklamaz (Timaios, 41bc). Yaratılmış tanrılar, canlılar üzerinde tam bir hâkimiyete sahip olmuşlardır. Çünkü, tanrılar, onları bu dünyaya getirmek, yiyecek vermek, üremelerini sağlamak ve öldükleri zaman yanlarına almakla görevlendirilmişlerdir (Timaios, 41 c d).
Yaratılmış olduklarından dolayı bozulma yasasına uyacak olan bu tanrıların yarattıkları insanlar, üçüncü seviyede bir yaratık olduklarından, daha kolay bozulacakları işin başında belirtilmiştir. İnsandaki bozulmanın nedeni de Büyük Tanrı olmaktan çıkarılmış ve ona sağlam bir yer verilmiştir. Ayrıca, yaratılmış tanrılar görevlerini de mükemmel yapmadıkları hem Timaios hem de Devlet Adamı diyaloglarında gösterilmiştir.
Platon’a göre, insan ruhunun yaratılışında değişmeyen saf öz kullanılmadığından, değişmez değildir. Daha yaratılış aşamasında, ebedi olan ruhlarla karşılaştırıldığında, insan ruhu eksiktir. Bütün ruhları yarattıktan sonra onları gök cisimlerinin üstüne oturtarak, evrenin özünü onlara gösterdi ve sonra onları bedenlere yerleştirdi. Haz, acı ve tutkulara sahip oldular. Tutkuları kontrol edenler, doğruluk; onların etkisene girenler de eğrilik içinde yaşayacaklardır. Kendisine bağışlanan zamanı iyi kullanan, bağlı olduğu gök cismine dönecek, orada bahtlı bir ömür sürecektir. Buna aykırı davrananlar, ikinci doğuşlarında kadın olacaklardır. Kötü yaşamaya devam ettikçe, bu dünyaya her gelişinde yaşayış tarzına en çok benzeyen hayvan biçimine gireceklerdir. Tanrı, gelecekte işleyecekleri kötülüklerden kendisini sorumlu tutmasınlar diye, bütün bu yasaları, ruhlara öğretmiştir (Timaios, 41e-42e).
Ölümlü varlık olarak insanların, kendi bahtsızlıklarına kendilerinin sebep olmamaları için elden geldiğince bilgeliğe yöneltme işini tanrılara bırakmıştır (Timaios, 42 d e). İnsanın eksikliği yaratılışında ortaya çıkmıştır. Her ne kadar tanrıları takip etme ve onlara inanma yeteneği verilmişse de, bu yetersiz kalmıştır. Ancak, eksikliği gidermek için onlara evrenin sırları gösterilmiştir. İnsanlar, yaptıkları hatalardan tanrıları sorumlu tutmamaları için evrenin sırları kendilerine açıklanmıştır. Bu aşamada sorumluluklarını yüklendiklerinden, insan olma özelliğine kavuşmuşlardır
Platon evrenin yaratılışında üç ana unsur kullanmıştır: Yapıcı (Tanrı), model ve malzeme (Guthrie 1978, V. 253). Her üç unsur da ideal özelliklere sahiptir. Başlıca neden, evrenin ideal olduğunu kanıtlamaktır. Bu kanıtlamanın en iyi yolu, evrenin oluşturulmasında belirleyici olan unsurların mükemmel olduğunun kabulüdür. Tanrı, model ve malzeme (evrenin ham maddesini oluşturan unsurlar) mükemmel olduklarından, mükemmel bir evren ortaya çıkmıştır. Evrenin mükemmelliği, iki nedenden ötürü canlıların yaratılışına tam olarak yansımamıştır. Birincisi, yaratma işlemini Tanrı yapmamış, bu işe yaratılmış tanrıları koşmuştur. İkincisi, tanrısal özü oluşturan unsurun yapılmasında değişmezliği ve mükemmelliği içeren saf cevherin eksikliğidir.
Bu anlayışa Devlet’deki “Yaratılmış her şey bozulmaya mahkumdur” ilkesi de eklenirse, bozulmanın, daha evrenin oluşma aşamasında programlanmış olduğu ortaya çıkar. Platon’un böyle düşünmesinde yadırganacak bir şey yoktur. İnsan mükemmel olarak yaratılmış olsaydı, bozulmayı açıklamak çok güç olacaktı. Kargaşa ve düzensizlik, mükemmel olarak yaratılmış insanlarca yapılmış olamazdı. Platon, canlıların eksik yaratılmasından Tanrı’yı sorumlu tutmamıştır. Yaratılmış tanrılarca meydana getirilen insan, zaten bozulmayı başından beri içinde taşımıştır. Bunun yanında bozulmadan kurtulmanın veya bozulmaya karşı koymanın yolu da gösterilmiştir. Tanrı’nın verdiği inanma ve öğrenme yeteneği, bozulmaya karşı kullanılan tek dayanak olmuştur. Ancak bilgeliğe yönelme işinde tanrılar da görevlendirilmiştir.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM