Felsefe hakkında her şey…

Erkeğe şiddete ‘de’ hayır!

26.06.2023
312
Erkeğe şiddete ‘de’ hayır!

Kadınlara yönelik şiddet, şiddete karşı gerçekleştirilen kampanyaların en önemli konusudur. Bunun yanında yetişkin erkeklere ve erkek çocuklarına yönelik şiddetin de şiddete karşı yürütülen kampanyalarda dikkate alınması, önemli bir insan hakları sorunudur.

“Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” dendiğinde akla ilk olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet gelir. Hatta Birleşmiş Milletler bu konuya dikkat çekmek için her yılın 25 Kasım gününü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan etmiştir. Bu günden sonraki on altıncı gün de (10 Aralık) gene Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Günü” olarak ilan edilmiştir. Bu iki günün peş peşe gelmesi, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olduğunu vurgulamayı amaçlamaktadır.

Kadınlar ve kız çocukları, uluslararası ölçüde son derece ağır bir şiddetin kurbanlarıdır. Fakat şiddet genel hatlarıyla yaygın bir sorundur ve şiddetin kurbanları yalnızca kadınlar ve kız çocukları değildir.

Cezaevleri haricinde gerçekleşen cinsel şiddetin mağdurlarının büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu doğrudur. Kadınlar aynı zamanda cinsellik içermeyen fiziksel şiddete de maruz kalmaktalar. İşte burada şöyle bir durum ortaya çıkar: Cinsellik içermeyen fiziksel şiddete en çok maruz kalanlar kadınlar ya da kız çocukları değil, erkeklerdir.

Kadınların şiddetin birincil kurbanı olduğu konusundaki yaygın kanının toplumda ne kadar yer edinmiş olduğu göz önüne alındığında, bu son iddiayı kabul etmek zor olabilir. Ancak gerçekler apaçık ortadadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2002 ila 2011 yılları arasında gerçekleşen cinayet vakalarında kurbanın bir erkek olma oranı, kurbanın bir kadın olma oranına göre 3,6 kat daha fazladır. Bu gerçeklik Amerika Birleşik Devletleri ile sınırlı değildir. 2013 senesinde yapılan Küresel Cinayet Araştırması, dünya gelenindeki cinayet kurbanlarının %79’unun erkek olduğunu ortaya çıkarmıştır. Erkekler ayrıca cinayete teşebbüs suçlarında öldürülmeye teşebbüs edilenlerin de çoğunluğunu oluşturmaktadır. Örneğin, Avustralya İstatistik Bürosu, 2013’te ülkedeki tüm cinayete teşebbüs kurbanlarının %63’ünü erkeklerin oluşturduğunu açıklamıştır. Erkekler ayrıca cinsel olmayan ağır saldırıların kurbanı olma konusunda da kadınların çok önündedir. ABD Ulusal Suç Mağduriyeti Araştırmasına göre, 2010-2014 döneminde ağır saldırı mağdurlarının %58,6’sını erkekler oluşturmaktadır. Aynı dönemde, kişisel olarak soyguna uğrayan kurbanların %59,3’ü de erkektir.

Türkiye’de ise kasten öldürme olaylarında 2006 yılında 468 kadın hayatını kaybederken, 2020 yılında bu sayı 385 olmuştur. Erkek cinayetleri incelendiğinde ise 2006 yılında 2 bin 552 erkeğin kasten öldürüldüğü, 2020’de bu sayının bin 690 olarak tespit edildiği görülmüştür. Burada da erkeklerin şiddete uğrama oranının kadınlarınkinden oldukça fazla olduğu gerçeği belirgin biçimde ortadadır.

savaş, çocuk, yıkık evler, bombardıman

Savaş durumlarında da savaşçı olmayanlar arasında, yani sivil ölümlerde erkeklerin öldürülme oranı kadınların öldürülme oranından daha yüksektir. Bu istatistik; Belçika sömürgeciliği altında gerçekleşen Kongo katliamlarında; uzun yıllar boyunca beyaz ırkın yönetiminde olan Güney Afrika’da siyahilere ve beyaz olmayan diğer etnik gruplara karşı uygulanan ırkçı saldırılarda ve 1988-1989 yılları arasındaki Kosova çatışmalarında doğrulanmıştır.

Erkeklere yönelik uygulanan her türlü şiddet yasa dışı kabul edilmez. Kadınlara uygulanması yasa dışı olmasına rağmen erkeklere uygulanması yasal olan fiziksel cezalar hâlâ varlığını sürdürmekte. Kadınların kanunen dokunulmazlığının bulunmadığı yerlerde dahi erkekler bu tür cezaların kadınlara oranla genellikle daha ağır ve aşağılayıcı biçimlerine maruz kalmaktalar.

Muhakkak bunların hiçbirisi her bir cinsiyetin maruz kaldığı kendine özgü şiddet kalıplarını inkâr etmek anlamına gelmemektedir. Örneğin kadınların yakın çevreleri ve aile üyelerinin ellerinde ölme olasılığı daha yüksekken erkeklerin yabancılar tarafından öldürülme olasılığı daha fazladır.

İnkâr edemeyeceğimiz şey, erkeklere ve erkek çocuklarına yönelik şiddetin, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetten daha az ilgimizi çektiğidir. Neden yalnızca kadına yönelik şiddete karşı toplumsal tepkilerle muhatap oluyoruz? Ahlaki açıdan tutarlı olan tutum cinsiyet ayırt etmeksizin bütün şiddet kurbanları hakkında veya en azından şiddete uğrayan tüm masum insanlar hakkında eşit derecede endişe duymak ve tavır almak değil midir?

Kadınlara uygulanan pozitif ayrımcılık konusunda belirli sebepler öne sürülebilir. İlk olarak, erkeklerin cinsellik dışı şiddetin kurbanı olma olasılığının çok daha düşük olması bir gerekçedir. Örneğin erkeklerin çeteler gibi şiddet kültürüyle beslenen yapılanmalara katılma olasılıkları kadınlara oranla daha yüksektir. Bu durum da onları şiddet kurbanı olmaya daha çok yaklaştırmaktadır. Dolayısıyla “kılıçla yaşayanlar kılıçla ölür” düsturu neticesinde erkeklerin uğradığı şiddetin daha az ilgiyi hak ettiği ileri sürülebilir. Fakat bu argüman cinsellik dışı şiddetin kadın ve erkek kurbanlarının sayısındaki farklılığı tam olarak açıklayamaz. Zira şiddete maruz kalan, şiddet mağduru birçok masum insan vardır. Her halükârda, şiddet kültürünün ortadan kaldırılması toplumun geneli için yararlıdır. Şiddet kültürüne karşı mücadele etmek yalnızca bu kültürün kurbanı olacak olan erkeklerin değil, herkesin faydasınadır.

İlgili konu: Utilitarizm nedir?

şiddet, kavga, dövüş, kadına şiddet, erkeğe şiddet

Şiddet söz konusu olduğunda şiddete uğrayan kadınlara odaklanmayı daha ilgi çekici kılan bir başka durum da şiddet faillerinin çoğunluğunun erkekler olmasıdır. Ancak, sadece failler aynı cinsiyetten olduğu için şiddete uğrayan masum erkekler hakkında neden daha az endişe duymamız gerektiğini anlamak zordur. Sırf kurbanlar ve failler aynı “ırktan” oldukları için beyazların beyazlara veya siyahların siyahlara karşı uyguladığı şiddeti dikkate almazlık edemeyiz. Benzer şekilde, mağdurların saldırganlarla aynı cinsiyetten olması nedeniyle “erkeğin erkeğe şiddeti” konusunda da diğerlerine oranla daha az duyarlı olmamalıyız.

Burada yapılması gereken şey odak noktasını genişleterek tüm insanlara yönelik şiddete karşı çıkmaktır. İnsan olmayan diğer canlılara karşı, örneğin hayvanlara yönelik şiddete karşı çıkmak da böyle bir ahlaki çıkarımdır. Ancak insanları buna ikna etmek ne yazık ki daha uzun bir tartışmayı gerekli kılacaktır. Bütün bunlar, şiddete karşı çıkmanın altında yatan ahlaki kaygılardan doğan mantıksal çıkarımlarıdır.

Bütün bunlara ek olarak, yalnızca “toplumsal cinsiyete dayalı şiddete” karşı çıkmak yerine her türlü şiddete karşı çıkmak için öne sürülebilecek başka nedenler de vardır. Şiddetin belli sınırları yoktur. Erkeklere şiddet uygulayanlar kız arkadaşlarına, eşlerine, çocuklarına da şiddet uygulayabilirler. Erkek çocuklara şiddet uygulayan kadınlar da dâhil olmak üzere, bu şiddet eylemleri, çocukların büyüyünce bir erkek olarak erkeklere karşı şiddet uygulamaları dürtüsü besleyecektir. Şiddete karşı koymak için daha bütüncül bir yaklaşım benimsemek, yalnızca kadınlara dönük geliştirilecek şiddet karşıtlığından muhtemelen daha büyük bir etki yaratacaktır.

Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı çıkanlar bu konuda genellikle erkeklerin desteğini almak isterler. Ayrıca kadına şiddet uygulayanların bu davranışlardan vazgeçmesi konusunda cinsiyete dayalı şiddetin faili olmayan erkeklerin şiddet uygulayanları caydırmasını da talep ederler. Özellikle caydırıcı rolünü üstlenmesi istenen erkekler, acı çekme riskinin çok daha yüksek olduğu şiddet türlerine tamamen kayıtsız kalmak yerine şiddetin tamamını sona erdirmek için daha genel bir destek alırlarsa kendilerinden isteneni yapmak konusunda daha kolay ikna olabilirler.

Sonuç olarak diyebiliriz ki kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti sona erdirmek gerçekten de bir insan hakları sorunudur; ancak sonuçta birer “insan” olan erkeklere ve erkek çocuklarına yönelik şiddetin de sona erdirilmesi için şiddetle tümden mücadele edebilecek bir karşı tutum geliştirmek elzemdir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, David Benatar’ın “Let’s Oppose Violence Against Men Too” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Kaynak Metnin Yazarı: David Benatar, Cape Town Üniversitesinde felsefe profesörüdür ve aynı zamanda felsefe bölümünün de başkanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...