Bir Toplumsal Kurum Olarak Din
Dinsel davranışın evrensel olduğu düşünülür. Aslında, antropologlar tarafından az da olsa dinsel pratiği olmayan topluluklar tespit edilmiştir.
Din ve toplum ilişkisi kurumlar sosyolojisinin en temel alanı olduğu gibi, sekülerleşme sebebiyle din dışı olarak düşündüğümüz birçok kurum dinin evrilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu yüzden dini ve dinsel davranışı anlamak, toplumu anlamakla eşdeğerdir. Dinin sosyolojik açıklaması, onun hakikatini aramaz.
Din, bir toplumsal kurum olarak ve dinsel davranışla ilgili bütün diğer toplumsal faktörlerle ilişkilendirilerek sosyolojinin konusu olur. Özetle din, sosyolojinin çalışma konusu olarak ele alınacağı zaman öncelikle bir toplumsal kurumdur.
Bir toplumsal kurumdan söz ediyorsak kurumsallaşmış bir insan davranışı veya davranışlarından söz ediyoruz demektir. Herhangi bir insan davranışının kurumsallaşabilmesi için toplumsal ölçekte kabul görmesi, kitlelerin toplumsal gereksinimlerini karşılar biçimde işlevsel olması gerekir. Bu bakımdan dinin birey ve toplum düzeyindeki işlevleri, din sosyolojisinin temel analiz birimleridir. Böylelikle, ilkel kabile dinlerinde de Katolik Kilisesi’nde de İslam ve diğer tek tanrılı dinlerin pratiklerinde de sayısız farklar sıralayabiliriz; ama ölü gömme ayinleri dinin ortak unsurudur. Din; kendimizi bilinmeyenle ilişkilendirmemizi, yaşamla ve ölümle başa çıkmamızı sağlar.
Din, toplumsal bir ürün olmakla birlikte toplumu dönüştüren de bir kurumdur. Yayılma sürecinde yaşamın tüm alanlarına girmişken, bunu takip eden sekülerleşme sürecinde kendi alanına geri çekilir. Sekülerleşmenin sonuçları genellikle din ve siyaset arasında nihai bir ayrılmayla sonuçlanır ve bu ayrılma hukuk dilinde kendini bulur; ayrılmanın kendisi toplumsal yapı ve değişme dinamikleriyle farklı biçimler alabilir.
Din sosyolojisi literatürü, teorik tartışmalar açısından oldukça zengindir. Bu teorik tartışmalar, dinin bir toplumsal kurum olarak ortaya çıkışını, işleyiş biçimini, toplumsal işlevini ve diğer toplumsal kurumlarla olan ilişkisini çok farklı açılardan ele almaktadır. Bu yaklaşımlar sırasıyla tarihsel materyalist yaklaşım, sosyal psikolojik yaklaşım, toplumsallık yaklaşımı, fenomonolojik yaklaşım ve iletişimsel yaklaşımdır.
Din insanların yaşamlarında binlerce yıldır güçlü bir etkiye sahip olmuştur ve şu ya da bu biçimde bilinen tüm insan toplumlarında dinsel yaşam görülmüştür. Bugün de din kendimizi, hayatımızı ve çevremizi algılama biçimimizi ve sosyal yaşantımızı sürdürürken verdiğimiz tepkileri etkilemesi bakımından insan yaşamının önemli bir parçası olmayı sürdürmektedir.