Felsefe hakkında her şey…

Tarih düşünsel devrimlerle doluyken bilimsel gerçekliklerin sonsuza dek değişmeden kalabileceğine gerçekten inanmalı mıyız?

05.06.2024
Tarih düşünsel devrimlerle doluyken bilimsel gerçekliklerin sonsuza dek değişmeden kalabileceğine gerçekten inanmalı mıyız?

Gök bilimciler bir zamanlar Güneş’in Dünya’nın etrafında döndüğüne inanıyorlardı. Bilim insanları 19. yüzyılda, bir insanın kafatasının şeklinin onun zihinsel güçlerini ya da zayıflıklarını ortaya çıkarabileceğini düşünüyordu. Yine birçok bilim insanı 20. yüzyılda kıtaların kaydığı fikrine şiddetle karşı çıktı. Tüm bunlar, o yıllardan bu yana tümüyle altüst olmuştur.

Peki bugünün bilimsel doğrularına güvenebilir miyiz? Sonsuza dek sürecek ve gelecekteki bilimsel devrimlere kapalı olan bilimsel fikirler ve iddialar geliştirebilmek mümkün müdür? Bazıları bunun kesinlikle mümkün olmadığını söyleyebilir. Ancka çeşitli tarihsel, felsefi ve sosyolojik araştırma bir araya getirildiğinde bunun mümkün olduğu ileri sürülebilir.

Entelektüel tevazu olarak da adlandırılan ve tarihteki bilimsel devrimlerden ve paradigma değişimlerinden kaynaklanan delillere bakarak nihai doğruların var olup olmadığından şüphe etmeyi içeren felsefi bir yaklaşım vardır.

İlk başta bu çok mantıklı, hatta belki de rasyonel görünüyor. Buna tevazunun bir erdem olduğu görüşü de eklenebilir. Bugün kabul edilen bir bilimsel görüşün bundan 5000 yıl sonra da bilimsel topluluklar tarafından kabul edileceğini iddia etmeye kim cesaret edebilir ki?

Bilimsel görüşlere şüpheyle yaklaşanlar genellikle basit bir argümana başvururlar: Bilim insanları geçmişte de bazı şeylerden emin olmuşlar ve sonunda yanıldıklarını anlamışlardır. Michelson-Morley deneyi ile bilinen fizikçi Albert Michelson 1903 yılında şöyle konuşmuştur:

“Fizik biliminin önemli temel yasalarının ve gerçeklerinin hepsi keşfedilmiştir ve bunlar o kadar sağlam bir şekilde yerleşmiştir ki yeni keşifler sonucunda bunların yerlerinin doldurulması olasılığı son derece zayıftır.”

Bu sözler, fiziğin genel görelilik ve kuantum mekaniğinin geliştirilmesiyle çarpıcı bir dönüşüm geçirmesinden kısa bir süre önce söylenmiştir. En iyi bilim insanlarının bile kendilerine olan aşırı güvenini ortaya koyan bu türden daha pek çok görüş vardır.

Bilim tarihçisi ve akademisyen Naomi Oreskes, 2019’da yayımlanan Why Trust Science? (“Bilime Neden Güvenmeliyiz?”) adlı kitabında “Bilim tarihi, bilimsel gerçeklerin geçiciliğini göstermektedir” ve “bilimin sağladığı katkılar sonsuza kadar sürecek gibi görülemez” diye yazmıştır.

Nobel Fizik Ödülü sahibi Steven Weinberg, “Dışarıda keşfedilecek gerçekler var, keşfedildiklerinde insan bilgisinin kalıcı bir parçasını oluşturacak gerçekler” demiştir.

Ancak Oreskes’in yanıtı nettir:

“Weinberg zeki bir adam… Ancak bu yorum ya bilim tarihi konusunda şok edici bir cehaleti ya da başka bir alandan derlenen kanıtların şaşırtıcı bir şekilde göz ardı edilmesini gösteriyor.”

Bilimsel gerçekler

O halde “bilimsel gerçek” denen şey tam olarak nedir? Entelektüel tevazu açısından “gerçekler” yalnızca sınırlı bir biçimde geçerlidir: Geçicidir ve mevcut paradigmaya göre göreceli olarak değerlendirilir. Tarih boyunca yaşanan paradigma değişimlerinde “gerçekler” çoğu zaman geride bırakılmış ve bunların yerini yenileri almıştır.

Entelektüel tevazuyu benimseyen insanlar hiçbir şeyin kalıcı olmadığını söylemek zorunda değildir. Hangi savların gelecekteki paradigma değişikliklerine karşı dayanıklı olduğunu bilmediğimizi iddia ederler. Ayrıca bilime güvenmememiz gerektiğini de düşünmüyorlar; Oreskes bu konuda son derece kararlıdır.

Ancak entelektüel tevazu, mantıksal bir sonuca bağlandığında saçma görünmeye başlar. Bu, Güneş’in bir yıldız olduğunu, kıtaların kaydığını, sigaranın kansere yol açtığını ya da günümüzdeki küresel ısınmanın gerçek ve insan kaynaklı olduğunu gerçekten bilmediğimiz anlamına gelir.

Tüm bu durumlarda, bilim camiasının görüşü konuyu uzun zaman önce makul şüphenin ötesine taşımıştır. Bilimsel bir devrimin ardından 50 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda “İnsanlar eskiden sigaranın kansere yol açtığına inanıyordu” diyebileceğimizi düşünmek saçmadır.

Eğer bu akla yatkın olsaydı, Dünya’nın düz olabileceği de düşünülebilirdi. Bu görüş, hepimizin bir rüyada ya da Truman Show‘da yaşıyor olabileceğimizin varsayıldığı radikal şüphecilike dönüşebilmektedir.

Peki ya içinde yetiştiğimiz paradigmanın kavramsal şemasına hapsolmuş bilişsel bir tutsak olduğumuz için bu şekilde düşünüyorsak? Elbette, Güneş’in bir yıldız olduğu bana tamamen inkâr edilemez görünüyor ve bundan şüphe etmek saçma geliyor. Ama belki de gelecekte ortaya çıkacak farklı bir paradigmanın parçası olanlar için bu o kadar da saçma olmayacaktır.

Bilim adamı, mantıklıdır.

Bilim insanı, mantıklıdır.

Daha önce gözlemlenemeyenlerin gözlemlenmesi

Tarihten öğrenilecek çok şey var. Örneğin kıtaların kayması konusunu ele alalım. Bir zamanlar kıtaların hareket ettiği sadece bir varsayımdı. Daha sonra 20. yüzyılda sağlam bir teori ve nihayetinde “bilimsel bir gerçek” halini alarak bilim insanları arasında ortak görüş kabul edildi.

Bu noktada şüpheci bir kişi, bilimsel fikir birliğinin hiçbir şeyi kanıtlamadığını düşünebilir; zira bu fikir birliği “grup dayanışması” gibi nedenlerle ortaya çıkmış olabilir. Ama bakın sonra ne oldu: Kıtaların kaymasını gerçek zamanlı olarak izleyebilecek aletler geliştirdik. Böylece diyebiliriz ki kıta kayması açıkça geleceğe dönüktür: Bunun gerçekleştiğini görebiliyoruz.

Bu tür gelişmeler, güçlü bir bilimsel fikir birliğinin gerçekle bağlantılı olabileceğini göstermesi açısından çok önemlidir. Gerçekten güçlü bir bilimsel konsensüsün ardından söz konusu şeyi ya da süreci görebilen araçların geliştirildiği durumlarda, bilimsel uzlaşı haklı çıkmıştır.

Bunun pek çok örneği vardır. Artık virüslerin davranışlarını görüntüleyebilen mikroskoplarımız var ve virüslerin zaten yaptıklarını bildiğimiz şeyleri yaptıklarını artık görebiliyoruz. 1

Ayrıca çeşitli moleküllerin yapılarını görmek için mikroskopları kullanabiliyoruz ve bir kez daha, yapıyla ilgili güçlü bir bilimsel fikir birliğinin olduğu her durumda, örneğin altıgen benzen halkası molekülleri hakkında, 2 bu fikir birliğinin doğru olduğunu kavrıyoruz. DNA’nın çift sarmal yapısı söz konusu olduğunda da durum aynıdır. 3

Bu örnekler, güvenilir bir uluslararası bilimsel mutabakatın gerçeği ortaya koyduğuna inanılabileceğini göstermektedir. Ve bu, şu anda gözlemlenemeyen şeyleri gözlemlememizi sağlayan teknolojileri henüz geliştirmediğimiz ve asla geliştiremeyeceğimiz mevcut olguları da kapsamaktadır.

Peki ya geçmişte bilimsel toplulukların şu anda tamamen reddedilmiş olan bazı fikirler üzerinde güçlü bir fikir birliğine varmış olması meselesi ne olacak?

Tüm bilim tarihi boyunca, aşağıdaki iki spesifik kriter karşılandığında, söz konusu iddianın hiçbir zaman tersine çevrilmediğini, bunun yerine yalnızca daha fazla teyit edildiğini gözlemlemek mümkündür.

İlk olarak, ilgili bilim insanlarının en az %95‘i iddiayı açık bir şekilde ve herhangi bir uyarıda bulunmadan ya da riskten kaçınmadan dile getirmeye hazırdır. İstenirse, bunu “yerleşik bir bilimsel gerçek” olarak adlandırmaya da hazırdırlar.

İkinci olarak, ilgili akademik camia geniş, uluslararası ve önemli bir perspektif çeşitliliğini bünyesinde barındırmaktadır.

Bu kriterler ancak söz konusu iddia için çok büyük oranda birinci dereceden bilimsel kanıt bulunduğunda karşılanır. Bu kriterler, onlarca yıl boyunca, çok sayıda farklı perspektiften, tüm bilimsel kanıtları bizzat analiz etmek gibi imkansız bir alternatif karşısında sahip olabileceğimiz en iyi alternatiftir.

Uygulamada, bu iki basit kural geleceğe yönelik bilimsel kanıtları ayırt etmemize yardımcı olabilir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Peter Vickers’ın “Should we really believe scientific facts will last forever when history is full of revolutions in thinking?” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

KAYNAKÇA

  1. Hu, B., Margolin, W., Molineux, I.J. ve Liu, J., (2013). The Bacteriophage T7 Virion Undergoes Extensive Structural Remodeling During Infection. Science, 339 (6119), s. 576-579, https://doi.org/10.1126/science.1231887
  2. Gros, L. Mohn, F., Moll, N., Liljeroth, P. ve Meyer, G., (2009). The Chemical Structure of a Molecule Resolved by Atomic Force Microscopy. Science, 325 (5944), s. 1110-1114, https://doi.org/10.1126/science.1176210
  3. Gentile, F., Moretti, M., Limongi, T., Falqui, A., Bertoni, G. ve arkadaşları, (2012). Direct Imaging of DNA Fibers: The Visage of Double Helix. Nano Lett., 12 (12), s. 6453-6458, https://doi.org/10.1021/nl3039162
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...