Felsefe hakkında her şey…

Ziya Gökalp’in ahlak anlayışı

06.11.2022
659
Ziya Gökalp’in ahlak anlayışı

Gökalp’a göre, insana normali gösteren ilim, orijinali gösteren deha olduğu gibi, ideali mefkureyi tanıtan da ahlaktır (Gökalp 1982/4, 17). Ailenin esası olan velayeti hassa ile devletin temeli olan velayeti amme kuvvetlerini ahlaktan alırlar (Gökalp 1982/4, 18). Bu görüşler, onun ahlakı en temel unsurlardan biri olarak gördüğünü ortaya koymaktadır.

Büyük milletlerin her biri medeniyetin hususi bir sahasında, en yüksek noktaya çıktıklarını belirten Gökalp’e göre, Eski Yunanlılar estetikte, Romalılar hukukta, Yahudilerle Araplar dinde, Fransızlar edebiyatta, Anglosaksonlar iktisatta, Almanlar musiki ile felsefede en yüksek noktaya çıkmışlardır. Türkler ise, ahlak alanında birinciliği kazanmışlardır (Gökalp 1999, 151).

Ona göre Türk tarihi, baştan sona ahlaki faziletlerin sergisidir. Türklerin mağlup ettikleri milletlere, onların milli ve dini varlıklarını sürdürmeleri için muhtariyet vermeleri, ahlaki özelliğin bir göstergesi olarak sunulmuştur. Kapitülasyon örneğinde olduğu gibi yapılan iyilikler, sonradan Türkleri boğmak için zincir olarak kullanılmıştır. Türklerin kapitülasyon vermesi ile kapitülasyon sahiplerinin bunu Türkleri boğmak için kullanması, Türkleri diğerlerinden ayıran en önemli özellik olarak öne çıkarılmıştır (Gökalp 1999, 151).

Gökalp Ahlakın çeşitli türlerinin olduğunu kabul etmiş ve bunları sınıflayarak tanımlamıştır:

Vatani ahlak, mesleki ahlak, aile ahlakı, cinsi ahlak, medeni ahlak, milletlerarası ahlak (Gökalp 1999, 152).

Vatani Ahlak

Eski Türklerde vatanı ahlakın çok kuvvetli olduğunu, Gök Tanrı ile il (İl’i Gök Tanrı’nın gölgesi ve millet olarak tanımlaması, terime farklı bir anlam verdiğini göstermektedir.) arasındaki ilişkiye dayanarak ileri sürmüştür. Bağlılığın göstergesi olarak, her Türkün Gök Tanrı’nın gölgesi olan il’e yani millete bağlılığı göstermiştir. Ayrıca Mete’nin, savaşmamak için atını ve karısını düşmanlarına vermesi de vatani ahlak için diğer örnektir (Gökalp 1999, 152).

Eski Türklerin, töreyi kültür olarak kabul ettiklerini ve töreye bağlılıklarını da Kaşgarlı’ya atıfla belirtmiştir (Gökalp 1999, 153). Dönemin yönetim şekli, şölen, kurultay gibi unsurların yapıları, eşitlik, sulh, kadın erkek eşitliği, Orhon Yazıtları’nda dile getirilen, hakanın halkın sorumluluğunu yüklenmesini ve halkın savaşı kaybetmesi durumunda devleti aramaları gibi unsurlar vatani ahlak örnekleri olarak sunulmuştur (Gökalp 1999, 153-155).

Toplumsal varoluşun temel dayanağı olan millet ya da vatan esas alındığında, millete bağlılık şeklinde tanımlanan vatani ahlak, çok önemsenmiştir (Gökalp 1999, 155-156). Türkler gibi siyasi düşmanları çok bulanan milletler için, en büyük dayanak vatani ahlaktır. Vatani ahlak, kuvvetli bulunmazsa ne istiklal, ne hürriyet, ne de vatanın bütünlüğü korunabilir. O halde Türkçülük, her şeyden çok, millet ve vatan mefkurelerine kıymet vermelidir (Gökalp 1999, 156).

Mesleki Ahlak

Önem açısından ikinci sıradadır. Eski Türkler, mesleğe yol demişler ve yolda büyüklüğü soyda büyüklükten değerli görmüşlerdir (Gökalp 1999, 156). Ahilerin meslekler üzerindeki etkisi ile Osmanlı lonca sisteminde devam etmesi üzerinde durulmuş ve artık ihtiyaçları karşılayamadıklarından loncaların yeniden düzenlenmeleri gerektiği belirtilmiştir. Her meslek örgütü kendi bölgesinde ve ülke çapında teşkilatlanmalı ve kendi sorunlarını çizecek konfederasyonlara ulaşmalıdır (Gökalp 1999, 157-158).

Temel kaygı, hem meslek elamanlarının hayatlarını güvenceye alacak, hem de mesleği verimli bir şekle dönüştürecek gerekli yenilikleri yaparak toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı meslek ahlakı bağlamında değerlendirmiştir (Gökalp 1999, 158-159).

Gökalp, ahlakı bireyler arasındaki ilişkilerin temellendiren felsefi bağlamda değil, bireyin topluma karşı sorumlulukları açısından ele almıştır. Böyle bir yorumun yapılma nedeni, yaşanılan dönemin şartlarının da bunda etkili olmasıdır.

Çok sayıda eksiklik, hata ve yanlışlarına rağmen, Ziya Gökalp’in, 20. yüzyıl Türkiye’sinin en önemli düşünürü olduğu büyük ölçüde kabul edilmektedir. Uğraştığı konuların çeşitliliği, terimleri tanımlayarak yeniden anlamlandırması, gerektiği yerlerde yeni terimler üretmesi, konular arasında ilişkiler kurması, tarihsel verileri teorik olarak dönüştürmesi, uğraştığı sorunlarda eleştirel bir tutum izlemeye çalışması, konularla ilgili karşılaştırmalar yapması, bilim, tarih, sosyoloji, felsefe gibi alanlardan elde ettiği teorik yaklaşımları sorunların çözümünde kullanması, sosyolojinin Türkiye’de kuruluşunun gerçekleştirmesi, toplumsal sorunları omuzlaması göz önüne alındığında, Gökalp’in önemi daha da iyi anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, Türk tarihi ve onun çeşitli unsurları hakkında, millet, devlet, din, kültür, medeniyet, sosyoloji, felsefe, tarih, partiler, yönetim tarzları, siyasi anlayışlar, Avrupa tarihine ilişkin çeşitli sorunlar ve daha onlarca konu hakkında görüş beyan etmiş ve bunların her birini, kendi kabulleri çerçevesinde, genel düşüncesiyle uyumlu hale getirmeye çalışmış ve sonraki dönemlerde de düşünce alanında çok etkili kişilerden biri olmuştur. Sergilediği bu özellikler nedeniyle Ziya Gökalp, felsefenin Türkiye’deki gelişimine önemli katkılarda bulunmuştur.

Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ I, s. 56-57, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2456 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1428

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...