Felsefe hakkında her şey…

Çocuk sahibi olmak ille de gerekli midir? Felsefenin buna verecek bir cevabı var.

13.05.2024
Çocuk sahibi olmak ille de gerekli midir? Felsefenin buna verecek bir cevabı var.

Anne-babalık geleneksel anlamda olgunlaşmanın normal bir sonucu olarak görülmüştür. Olgunluğa erişmenin, bir nevi yan etkisi. Avrupa ve ABD genelinde yetişkinlerin yalnızca %10 ila %20‘si çocuksuz ya da daha olumlu bir ifadeyle çocuktan bağımsız yaşıyor. Bazı örneklerde bu durum istem dışı gerçekleşiyor. Örneğin insanlar çocuk sahibi olmak için asla gelmeyecek olan ideal zamanı bekliyorlar ve o zamanın geldiğini düşündüklerinde ise artık çok geç olmuş oluyor.

Anti-natalizm, bir başkasını dünyaya getirmenin etik açıdan yanlış olduğu yönündeki felsefi görüştür. Bu görüşün temelinde acı çekme ve tercihte bulunma ile ilgili endişeler yatmaktadır. Ve bu sadece modern bir tavır değildir. MÖ 5. yüzyılın sonunda antik Yunan oyun yazarı Sophokles, bize doğmamış olmanın “en iyisi” olduğunu, çünkü yaşamın iyilikten çok acı içerdiğini anlatır.

Çağdaş anti-natalist argümanlar, acı ve acının yokluğu arasındaki asimetriye odaklanarak bir nüans ekler. Tüm acıların yokluğu iyidir, ancak bu iyiliğe sadece hiç kimsenin var olmamasıyla ulaşılabilir. Acının varlığı kötüdür ve acı her zaman yaşamın bir parçasıdır. Öyleyse neden birçok kötü şeyin mutlaklığı uğruna iyi bir şeyin kesinliğinden vazgeçelim?

İlgili konu: Anti-natalizm nedir?

Filozof David Benatar, 2006 yılında Sophokles’ten esinlenerek yazdığı Better Never to have Been (Hiç Olmasaydı Daha İyiydi) adlı kitabında bu doğrultuda en iyi bilinen çağdaş argümanları sunar bize:

“İlginçtir ki iyi insanlar çocuklarının acı çekmesini önlemek için büyük çaba sarf ederken bunların arasından çok azı çocuklarının acı çekmesini önlemenin tek ve biricik garantili yolunun o çocukları en başta var etmemek olduğunu fark etmişlerdir.”

Anti-natalizmin diğer çeşitleri bunun yerine kimsenin var olmayı seçmediği gerçeğine odaklanır. Varoluş insana dayatılan bir şeydir. Ebeveynlerine “Doğmayı ben istemedim!” diyen çok sayıda gencin de bu bağlamda filozof olma yolunda ilerliyor olabileceğini düşünebiliriz.

Anti-natalizm problemi

Çocuk sahibi olmak, resmin bir parçası olmaktan ziyade etiğin üzerine resmedildiği tuvalin bir parçası olmak demektir. Etik resim değişebilir, ancak tuval isteğe bağlı değildir. Bu bizim insani yaşam biçimimizi muhafaza eder. Bireyler üremeyi ya da ürememeyi tabii ki seçebilir, ancak ebeveynliği tamamen reddetmenin toplum içerisinde bir yeri olduğunu söylemek güçtür.

Eleştirmenler bunu kaçamaklı bir yanıt olarak görüyorlar. Birçoğumuz insanların neden ebeveynliğe yöneldiğini ve ürememeyi seçersek neleri kaçırmış olabileceğimizi de merak ediyoruz. Schopenhauer, The World as Will and Representation‘da (1818) “neden” sorusuna biyolojinin sağlam muhakemeyi geçersiz kıldığını ve bizi bir sonraki nesli üretmemiz için aldattığını iddia ederek cevap vermiştir

Ama bu gerçekten bir hile midir? Sonuçta, ebeveynliğe bağlı güzel bir şey hiç mi yoktur?

Ebeveynliğin felsefesi

Platon’un Lysis‘i ebeveyn desteğinin faydalı yönlerini ortaya koymaya çalışır. Metnin ana karakteri Sokrates, ebeveynlerine ne fayda sağladıklarını tam olarak anlayamayan bazı genç erkeklere zor anlar yaşatır. Onların farkına varamadıkları şey, ebeveynliğin faydalarının bir çocuğun büyüdüğünü ve olgunlaştığını görmeyi ve bu süreçte anlam bulmayı içermesidir.

Başkalarına özen göstermenin rolünün bu şekilde tanınması birçok dinî gelenekte özellikle de hayatın acılarını ele alış biçimlerinde mevcuttur

Budistler, diğer varlıklara yardım edebilecekleri umuduyla aydınlanmış insanların acılarla dolu bir dünyada yeniden doğuşunu kutsarlar. Konfüçyüsçüler nesiller boyunca çocukların ebeveynlerine ve büyükanne ve büyükbabalarına bakabileceğini vurgular.

Her iki durumda da bakım, toplumsal umudu sürdürecek şekilde iyi bir toplumu birbirine bağlar. Çağdaş sosyal ekonomide, genç nesil vergi mükellefleri çocuk bakımının yanı sıra yaşlı nesilleri de koruma altına alırlar.

Var olmamak kötü şeylerden kaçınmayı sağlarken yeni insanlar geleceği geçmişten daha iyi kılma ihtimalini beraberinde getirir. Gelecek için böyle bir umudu kaybetmek her açıdan korkunç olacaktır.

Bunun yerine var olmayan, doğmamış bir insanın seçim yapamamasına odaklanmak ilginç felsefi bulmacalar üretir; ancak bu görüş örneğin kadın bedeninin tüm insanların yaratılışının gerçekleştiği yer olması gibi felsefi olarak derinlik içeren noktaları ıskalar.

Kadının doğurma kudreti aynı zamanda karmaşık sosyokültürel kontrol biçimlerine de karşı gelir ve pratik sorunları gündeme getirir: Yeni insanın aile üyeleri kimlerden oluşacaktır? Akrabalar ve toplumun geneli çocuğa gerekli bakımı verecekler midir?

Doğum yapmak ya da yapmamak konusunda son kararı kadınlar vermelidir. Aynı zamanda, hayata bir anlam katmak için hayatımızı arkadaşlarımızla, hayat arkadaşlarımızla ve çocuklarımızla paylaşırız. Hayal kırıklığı, sevinç ve kayıp bu bütünün birer parçasıdır. Ebeveyn sevgisini reddeden Schopenhauer bile sevgili köpeğine şefkat gösterme ihtiyacı hissetmiştir.

Çocuk sahibi olmadan da sevebilir ve anlam bulabiliriz. Ancak ebeveynlik, anlamlı hayatlar yaşamaya çalışmanın en kalıcı yollarından biridir. Bazıları için başka uygulanabilir bir yol dahi olmayabilir. Kişisel geçmişler, hepimizin çocuklarımız olmadan kendimizi eksik hissetmemize yol açabilir. Daha da rahatsız edici olanı, insanların çocuksuz kaldıklarında kendilerini başarısız hissetmeleridir. Ve bu kesinlikle kötü bir şeydir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Tony Milligan ve Lena Springer’ın “Should I have children? Here’s what the philosophers say” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...