Whataboutism nedir ve tartışmalarda neden çok sık kullanılır?
Whataboutism (ya da bir Türkçe karşılık önerisi olarak, ya şunun hakkındacılık Ç.N.), tartışmalarda bir ithamla veya zor bir soruyla karşı karşıya kalındığında konunun yönünün değiştirilmesi suretiyle bu ithamı ya da soruyu yanıtlama taktiğidir. Burada, işaret edilen asıl noktaya değinmek yerine, konu saptırılarak “Peki ya şunun hakkında…” ile başlayan yanıtlar verilmesi söz konusudur.
Kavga eden çiftlerin ve birden fazla çocuğu olan anne-babaların iyi bileceği gibi bu, günlük hayatta sıkça rastlanan bir durumdur. Örneğin çiftlerden birisi diğerine, kendini haksızlığa uğramış hissederek “Dün gece nerede olduğun konusunda bana yalan söyledin!” diye çıkışabilir. Bu çıkışa karşı, haksızlığa uğradığını düşünen partnere destek olmak yerine, şöyle bir cevap verilir: “Peki, ya sen? Sen bana sürekli yalan söylüyorsun!”
Şimdi odasının dağınıklığı sebebiyle annesi tarafından azarlanan bir gencin verdiği, whataboutist (ya şunun hakkındacı) yanıta bir göz atalım: “Peki ya ağabeyimin odası hakkında ne düşünüyorsun? Onunki daha da dağınık!”
Bu gibi örneklere günümüzde sosyal medyada, siyasette ve toplumsal ve uluslararası tartışmalarda daha çok ve sıkça denk geliyoruz. Örneğin COVID-19 sürecinde İngiltere’de patlak veren Partygate Skandalıyla ilgili olarak İngiltere İşçi Partisi Lideri Keir Starmer tarafından görevini kötüye kullanmakla suçlanan İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Starmer’ın bu suçlamasına, onun da İşçi Partisi lideri olmadan önce, başsavcılık görevini yürüttüğü dönemde, hakkında yüzlerce cinsel istismar suçlaması bulunan İngiliz televizyon sunucusu Jimmy Savile ile ilgili davaları kovuşturmadığını iddia ederek dikkatleri Partygate Skandalının dışında başka bir yöne çekmeye çalışmıştı.
Boris Johnson’ın bu yanıtı, hem Parlamento’da hem de medyada “Trumpvari bir siyaset tarzına doğru bir kayma” olarak nitelendirildi. Zira eski ABD Başkanı Donald Trump’ın da eleştiriye maruz kaldığında sıkça bu yolu seçerek “başkalarının kendisinden daha kötü olduğunu” ileri sürüp konuyu başka yere çektiği bilinmekteydi.
Günümüzde sosyal medyanın etkinliğinin inanılmaz boyutlara ulaşması ve bu süreçte artan siyasi kutuplaşmalar, whataboutism’i daha da göze çarpar bir konuma getirmiş olabilir. Fakat whataboutism (ya şunun hakkındacılık) olarak adlandırılan bu akım, kesinlikle yeni bir tartışma taktiği değildir. Bu taktik, Antik Yunan’da hem hatip hem yazar hem de öğretmen olarak adlandırılabilecek Sofistler tarafından öğrencilerine anlatılan ve öğretilen bir savunma biçimiydi.
Bu taktik, bazı sınırlı şartlar altında, örneğin suçlamada bulunan kişinin taraflı olduğunu vurgulamanın mümkün olduğu durumlarda, kabul edilebilir bir taktik olabilir. Fakat suçlamayı yapan kişi ikiyüzlü veya çifte standartlı olsa bile bu yine de suçlamaların temelsiz veya yanlış olduğu anlamına gelmez.
Whataboutism’in Kökenleri
Whataboutism terimi ilk olarak 1978’de Lionel Bloch isimli bir okuyucunun The Guardian’a gönderdiği bir mektupta karşımıza çıkıyor. Bloch’un mektubu şöyle başlıyordu:
“Bayım, başyazınızda bahsettiğiniz Doğu’daki, Batı’daki ve geri kalan her yerdeki savaş mağdurlarının kötü durumu, uzun yıllardan beri okuduğum en iyi ‘whataboutism’ örneği.”
Bloch mektubunun kalanında da bu taktiği Sovyetlerden ithal edilmiş ve komünizme kucak açmak için “ilerici zihinler” tarafından kullanılan bir yol olarak eleştirmeye devam ediyordu.
Ancak Bloch’un kullandığı bu terim, daha önceden kullanılan benzer terimlerden türetilmişe benziyor. Sean O’Conaill isimli bir okuyucunun 30 Ocak 1974 tarihinde Irish Times’a gönderdiği bir mektupta, IRA destekçilerinin bu taktiği kullandığı “whatabouts” terimiyle ifade ediliyor. Bu mektuptan üç gün sonra ise Irish Times çalışanlarından İrlandalı gazeteci John Healy, aynı konu üzerine bir yazı kaleme alarak terimi “whataboutery” biçiminde değiştiriyor.
Biçimsel olarak konuşursak, whataboutism, herhangi bir kişinin kendine yöneltilen bir suçlamaya karşı suçlamada bulunan kişiye saldırarak yanıt verdiği ad hominem safsatasıyla çok yakından ilişkili bir safsatadır diyebiliriz.
Whataboutism bir safsatadır, çünkü cevapta kullanılan karşı iddia doğru olsa bile bu, önceden itham edilen kişiyi koruyamaz. En iyi ihtimalle, her iki tarafın da çirkince davrandığını gösterir. Ve elbette iki yanlışın toplamı, bir doğru etmeyecektir.
Felsefi tartışmalar, gerçeğe ulaşmanın hedeflendiği akla uygun fikir çatışmalarıdır. Ancak insanlar diğer birçok bağlamda gerçekleştirdikleri çoğu tartışmaya bu anlamda bakmazlar. Tartışmalar birçok insan için daha çok kazanılması gereken birer savaş gibi görülür. Felsefi fikir çatışmalarının dışında kalan tartışmalarda tarafların amacı, kendi görüşlerine karşı olan hiçbir şeyi kabul etmeden karşı tarafı mümkün olduğu kadar kendi görüşüne ikna etmektir.
Bu şekilde bakıldığında, whataboutism etkili bir stratejidir. Saldırının en iyi savunma şekli olduğu ilkesiyle hareket eder. Böylece bir karşı saldırı başlatarak rakibinizi köşeye sıkıştırabilirsiniz.
Whataboutism Neden Çok Sık Kullanılıyor?
Psikologlar whataboutism’in siyasi tartışmalarda yaygın olarak kullanılmasını, insanları partizanlığın getirdiği ön yargıların yönlendirmesine bağlıyorlar. Bunun sebebi, kişilerin kendilerinden farklı bir siyasi bakış açısına sahip biriyle karşılaştıkları zaman, onların söylediklerini tartışılacak bir konu olarak değil, karşı konulması gereken bir saldırı olarak görmeleridir.
Whataboutism’in bir yanlış bilgilendirme aracı olarak kullanılması ise daha da tehlikelidir. Soğuk savaş döneminden bu yana Rus propagandacılar, Rus politikalarına yönelik geliştirilen eleştirilere, Batılı ülkelerin de benzer politikalar yürüttüğünü işaret ederek yanıt vermişlerdir.
Aynı numara, klişeleşmiş biçimde başka zıtlaşma durumlarında da görülür. Çinli propagandacılar da bu yöntemi Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı insanlık dışı muamelelere dönük geliştirilen eleştirileri saptırmak için kullandılar. Myanmar’daki cuntacılar, hükûmetin Rohingya Müslümanlarına karşı uyguladığı muamelenin eleştirilmesini benzer bir biçimde yanıtladılar. Liste böylece uzayıp gidiyor.
İşte Sofistler de Antik Çağ’ın propagandacılarıydı. Onlar dinleyicilerini gerçekliği ne olursa olsun, herhangi bir konuda ikna edebilme becerilerinden övünç duyuyorlardı.
Platon, Sofistleri en sert eleştiren filozoflardan birisiydi. O, argümanların gerçeğe dayanması gerektiğini şiddetle savunuyordu. Platon’un bu konuya değindiği en ünlü eseri, Sokrates ile Kallikles’in insanın iyiliğini ve kötülüğünü tartıştığı “Gorgias” adlı diyaloğudur. Bu eser, bilinen en uygun ve en eski whataboutism örneğini ve bu örneğe verilen en iyi yanıtı içeriyor:
Sokrates: Sözünden dönüyorsun, Kallikles. Söylediklerinle düşündüklerin birbiriyle çelişiyorsa gerçeği benimle birlikte arama itibarını kaybedeceksin.
Kallikles: Sen de her zaman ne düşündüğünü söylemiyorsun, Sokrates.
Sokrates: Eğer öyle bir şey yapıyorsam ben de senin kadar hatalıyım demektir…
Kaynak Metnin Yazarı: Doç. Benjamin Curtis (Nottingham Trent Üniversitesi Felsefe Bölümü)
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Bu makale, Sosyolog Ömer YILDIRIM tarafından www.felsefe.gen.tr için derlenerek çevrilmiştir.
Derleme için kaynak metin: Whataboutism: what it is and why it’s such a popular tactic in arguments