Üzgünüz Maslow; kendini gerçekleştirme, imkânsızdır! Peki neden?
Kendinize has, doğal bir insan olmak istiyorsanız, gerçeğe kucak açmalısınız. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yukarıya doğru tırmanmaya uğraşıp durmayın.
“Kendini gerçekleştirme” (kişinin tüm bireysel potansiyelini açığa çıkarması) Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin en tepesinde yer alır. Bu kavram sadece belirsiz olmakla kalmaz, aynı zamanda tamamen erişilemez de olabilir. Martin Heidegger’e göre ise gerçeği kabullenmek, kendiliğe giden en iyi yoldur.
Doğal olmak ne demektir? Sözcüğün alışılagelmiş anlamıyla doğal olmak, bir tür olumlu ayak uyduramama ve şeffaf olma durumundan ibarettir.
Gelecek vadeden bir müzisyeni ele alalım. Sanatçılar, alışılmadık yollar tercih ettikleri için genellikle özgün ve doğal insanlar olarak kabul edilirler. Bununla birlikte profesyonel bir müzisyen olmaya çabalamak, kişiyi birçok yerde sosyal çevresinin maskarası hâline de getirebilir.
Örneğin müzisyenin seçtiği bu yol onu muhtemel ekonomik bir darboğaza sokacaktır. Oysaki birçok müzisyen bu yoldaki zorlukların farkında olmasına rağmen kendine çizdiği bu alışılmadık rotayı izlemeye devam eder. Bu nedenle, “özgün” eylemler, alışılmış olana aykırı olarak kabul edilen eylemlerdir diyebiliriz.
Müzisyen, maaşlı ve ikramiyeli, 9-17 mesaili masa başı bir iş yerine; tartışmasız olarak, gecenin geç saatlerine kadar çalışmayı, her gün makarnayla karnını doyurmayı ve yatak yerine yerde yatmayı tercih etmiştir.
Birçok insan özgün kelimesini kendini gerçekleştirmeyle bağlantılı olarak görüyor. Örneğin profesyonel müzisyenler 9-17’li çalışma sisteminin kazandıramayacağı bir kendini anlama durumunu temsil ederler.
Başka bir deyişle bir müzisyen kendini gerçekten tanıyan ve bu nedenle özgürce hareket eden kişidir. Özgün insanlar istediklerini istedikleri zaman yaparlar ve bu eylemler de onların özünde kim olduklarını yansıtır. Onlar Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinin zirvesinde yer alan insanlardır.
Filozoflar özgünlüğü bu şekilde yorumlamazlar. Örneğin Martin Heidegger gibi varoluşçu filozoflar, alışılmış olandan tamamen kaçamayacağımıza inanırlar.
Bahsettiğimiz müzisyen gibi bizler de emsalsiz bir biçimde var olabiliriz; ancak bunu toplumsal normlardan uzak olarak gerçekleştiremeyiz.
Müzisyenler istediklerini istedikleri zaman yapamazlar. Sanatçılar sanatlarını icra ederlerken toplumsal normlardan bir nebze uzaklaşabilseler de sonuçta yasalara uymak ve başkalarına genel görgü kuralları çerçevesinde davranmak durumundadırlar.
SID VICIOUS’UN DRAMATİK ÖZGÜNLÜĞÜ
Gerçekten özgün olmak, uç noktalara ulaştığı zaman feci sonuçlara yol açabiliyor. Sex Pistols grubunun meşhur basgitarcısı Sid Vicious’ı örnekleyelim. Vicious bir röportajında şöyle demişti:
“Muhtemelen 25 yaşıma geldiğimde öleceğim. Ama nasıl istemişsem öyle yaşamış olacağım.” (Bu sözden dört yıl sonra ölmüştür.)
Sid, kendi döneminin (hatta bizim dönemimizin) “normları”ndan neredeyse tamamen kopuktu. Eğer Sid gerçekten özgün ve kendini gerçekleştirmiş bir insan ise bunu hayatı pahasına yapmıştı ve istediği gibi yaşamak, nihayetinde onun ölümüne yol açmıştı.
Bu örnekte de görüleceği gibi normlardan tamamen sapmak kelimenin tam anlamıyla intihar etmek değilse bile, bir anlamda sosyal intihar anlamına geliyor.
Aynı şekilde, Heidegger’e göre, genellikle özgünlükle ilişkilendirilen kendini gerçekleştirme, imkânsızdır.
“Kendini gerçekleştirme” sadece belirsiz değildir, aynı zamanda insanların radikal değişikliklere elverişli olmadığı varsayımına da dayanır.
Kendini gerçekleştirme fikri kişinin bütün yapılabilecekleri yaptığını, tüm alanlardaki potansiyellerinin farkına vardığını anlatır. Ama bu ne kadar doğrudur ki?
Örneğin, çok başarılı bir sporcuyu ele alalım. Bu sporcunun yaşı ilerlediğinde ve aktif sporculuk kariyeri sonlandığında ne olacaktır? Sporcu hâlâ kendini gerçekleştirme sürecini devam mı ettirecektir?
Şüphesiz ki değişimin yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğu düşünüldüğünde, kendini gerçekleştirmenin de değişikliğe uğrayacağı fikri ortaya çıkacaktır.
GERÇEĞE KUCAK AÇIN: KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME MÜMKÜN DEĞİLDİR
Heidegger, insanların birçoğunun eylemlerine kılavuzluk eden şeyin kendini gerçekleştirme dürtüsü değil, normlar olduğunu savunur.
Yaşadıklarımızın üzerinden konuşursak, hepimiz biliyoruz ki birçoğumuz gerçekten de sabahın erken saatlerinde uyanıp Heidegger tarafından dillendirilen bu norm temelli rutinin dışında pek de bir şey yapmadan, sabah 9’dan akşam 17’ye kadar çalışıyoruz.
Bilincimizin derinliklerinde, toplumsal normlardan büsbütün kaçamayacağımızı biliyoruz. Bu sebeple de kendini gerçekleştirme doruğuna asla tam olarak ulaşamayacağız.
Açıkçası bu zaten hem istenen hem de olanaklı bir şey değil. Bu anlamda, üzgünüz Maslow; fakat kimse hayatının Sid Vicious’un hayatı gibi son bulmasını istemez.
Yapmayı düşündüğümüz hiçbir şeyi yapamazsak o zaman özgünlükten geriye ne kalır?
Heidegger’e göre bu sorunun cevabı gayet basittir: Gerçeklerle yüzleşmekten kaçmayı bırakın! Evet, bu doğru: toplumsal normlar keyfi ve kaçınılmaz olabilir. Evet, seçtiğimiz yolu, seçmiş olabileceğimiz diğer yollar pahasına seçeriz. Profesyonel bir müzisyen olmayı çok isterken bir yazar olarak yaşamımızı sürdürebiliriz. İşte özgünlüğe atılacak ilk adım, bu gerçekleri kabul etmektir!
Heidegger, gerçeğe kucak açmanın insanı bir rahatlama hissine sürükleyeceğini ve insana hayatının gidişatına karşı metanet göstermesi gerektiğini öğreteceğini düşünüyordu. Ayrıca, böyle bir teslim oluş, size has potansiyelinizi ortaya koymanız için bir yol seçmenize de fırsat yaratır. Ve bu fırsatla seçilecek olan yol, kesinlikle diğer yollar pahasına olacaktır.
Bir şey olmak, bir yere varmak için çok fazla uğraşmayın. Bunun yerine ne olabileceğinizi kararlı bir tutumla seyredin. Heidegger’in “özgünlük” ile kastettiği şey, işte budur.
Yazar: Daniel Lehewych (Felsefeci)
Çeviri: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Bu makale, Sosyolog Ömer YILDIRIM tarafından www.felsefe.gen.tr için derlenerek çevrilmiştir.
Derleme için kaynak metin: Tearing down Maslow’s hierarchy: why self-actualization is impossible