Weber’in Tabakalaşma ve Jeopolitik Modeli
Weber, egemenlik sistemlerinde gücün nasıl kullanıldığını açıklamaya çalışan bir güç sosyolojisi geliştirmiştir. O özellikle idari güç olarak kullanılabilecek bir örgütsel düzen olarak devletin gelişimiyle ilgilenir.
Weber, devlet gücünün bir tabakalaşma düzenini sürdürecek biçimde işlediğini, kendi içinde karizmatik bir liderin yönlendirdiği muhalif eğilimleri barındırdığını düşünür. O ayrıca, hem siyasal otoritenin meşruiyetini hem de karizmatik liderlerin ortaya çıkış potansiyelini bir toplumun diğer toplumlarla ilişkileriyle bağlantılı bir süreç olarak gören bir jeopolitik güç teorisi önerir.
Weber’e göre, çoğu kez devletler arasında -savaşta ve ekonomik rekabette başarılı olanların olamayanlardan daha yüksek prestije sahip oldukları- bir itibar rekabeti vardır. Ayrıca, diğer devletlerle dış ilişkilerde prestij siyasal otoritenin kitlelerin gözündeki meşruiyetini artırır. Nitekim gücün idaresi, güç konumundakilere atfedilen meşruiyet düzeyi ve çatışma potansiyeli çoğu kez bir toplumun sınırları dışındaki jeopolitik olaylarla ilişkilidir.
Weber bu dinamiğin, ilişkili bazı faktörler tarafından yönlendirildiğini düşünür. İlk faktör devletin büyüklüğü veya güç uygulamak için kullanılan idari yapıların ölçeğidir. Zira devlet gelişimini, ekonomik üretim düzeyi uzman idari personeli desteklemek için gerekli artı-değeri yaratacak yeterlikte olduğunda sürdürebilir.
Bir başka önemli faktör temel ekonomik aktörler ve devlet arasındaki ilişkidir. İmtiyazlı bir firma veya devletin tekel hakkı tanıdığı bir şirket örneğinde olduğu gibi, ekonomik aktörler belirli türden faaliyetleri sürdürebilmek için devlete bağımlı olduklarında, çıkarları dış sistemle bağlantılıysa devlete başka ülkelerle çatışmaya girmesi için baskı yapacaklardır. Örneğin, ABD’de Bağımsızlık Savaşı’ndan önce imtiyazlı şirketler, İngiltere’deki ekonomik aktörleri, savaşı başlatması veya çıkarlarını korumak için zor kullanması için İngiliz hükümetine baskı yapmaya teşvik ettiler.
Bununla beraber, Weber’e göre ekonomik aktörlerin, devlete bağımlılıkları düşük olduğunda bile, dış sistemden çıkarları varsa devlete, örneğin savaştan ziyade ticari anlaşmalar gibi iş birlikçi stratejilere katılma yönünde baskı yapmaları ihtimali yüksektir. Devletin savaş veya ticari anlaşma başarısı toplumun ve seçkinlerin, sadece diğer devletler karşısında değil bir toplum içindeki kitlelerle ilişkilerde de prestijini belirler. Örneğin, Japonya’nın II. Dünya Savaşı’ndan beri dünya ekonomik sistemindeki prestiji diğer ülkelerle uygun ticari ilişkiler kurma başarısından dolayı yüksektir; bu prestij ayrıca, egemen siyasal partiye (en azından yeni bir ekonomik krize kadar) prestij ve meşruiyet sağlar. Benzer şekilde, Japonya’daki liderler II. Dünya Savaşı başlarında askerî başarıları nedeniyle büyük bir prestije sahiplerdi, ancak Pasifikte ve Asya’da birbirini izleyen zayiatlarla bu prestij azalmaya başladı.
Dünya sistemi içinde prestijle yönetici seçkinlerin meşruiyeti arasındaki bu temel ilişkide etkili bir başka faktör eşitsizlik düzeyidir. Weber’e göre, yüksek eşitsizlik düzeyleri ile sınıflar, statü grupları ve partilere üyelik arasındaki korelasyon yüksek olduğunda, yani üst sınıfların üyeleri aynı zamanda yönetici partilerin, yüksek prestijli statü gruplarının üyeleri olduklarında ve benzer şekilde tersi durumlarda karizmatik liderlerin ortaya çıkma ihtimali artar. Nitekim başka devletlerle ilişkilerde diplomatik veya askerî bir maceraya giren bir devlet, siyasal iktidar toplumdaki eşitsizlik düzeyini artıracak biçimlerde kullanıldığında daha savunmasız konumdadır.
Dış ilişkilerde başarı bir karizmatik liderin ortaya çıkışını geciktirecektir, ancak devlet dış ilişkilerde prestij kaybettiğinde tabakalaşma sistemine içkin çatışma potansiyeli (özellikle devletin prestij kaybından avantaj sağlayabilecek karizmatik liderler ortaya çıkabildiğinde) çarpıcı bir biçimde artacaktır.
Dolayısıyla, egemenliğin dinamikleri ile jeopolitik arasında büyük bir ilişki vardır ve Weber bu konularda ilk dünya sistemi teorisyenlerinden biri olarak düşünülebilir. Weber tabakalaşma düzeninin ve devletin meşruluğu ile toplumun jeopolitik konumu arasında açık bir bağlantı olduğunu düşünür.