Toplumları inşa eden ölçütler olarak değerler
İnsan eylemleri, iyi-kötü, doğru-yanlış, adil olan-olmayan, hakkaniyet-haksızlık gibi ölçüler ekseninde somutlaşırlar. Köklerini inançlardan alan değerler, bu somutlaşma eğiliminin bir sonucudurlar. Toplu yaşam, ister tanıdıklardan oluşan küçük grup düzeyinde (aile, arkadaş, meslektaş grupları) olsun, ister karmaşık örgütlü yapılar olsun (büyük cemaatler, sanayi toplumu, küresel toplum), var kalmak ve düzen içinde varlığını sürdürebilmek için, daima doğruyu, iyiyi, güzeli tanımlayan değerlere yaslanmak zorundadır. Bu nedenle iki kişinin özel ilişkisinde bile, belli kurucu değerlere ihtiyaç duyulur. Birlikte yaşam, zamanla bu değerlerin çeşitlenmesini gerektirir.
Her toplum, doğayı dönüştürme etkinliklerinde, bireylerinin eylemlerini anlamlandırma yolunda, ölçütler saptamak zorundadır; aksi takdirde toplum yaşantısı mümkün olmaz. Bu amaçla toplumsal ilişkinin devamını sağlayacak, tekrarlanmasıyla gelenek ve göreneklere dönüşecek olan değerler, ortak kurucu unsurlar olarak kabul edilir. Kuşkusuz bu kabul ediş, hem toplumsallaşmayla aşamalı olarak öğrenilen hem örtük (zımni) bir şekilde varlığı benimsenen bir toplumsal uzlaşma durumudur.
Değerler sayesinde toplumun bireyleri, doğrudan iletişime gerek kalmadan eylemlerin anlamlarını üretir, algılar, paylaşır ve yeniden üretirler. Değerler, sadece kalan ve değişmeyen unsurları değil, değişmeye dair olanları da harekete geçirirler. Örneğin; bayramlarda büyükleri ziyaret edip el öpmek doğru ve makbul bir davranış olarak kabul ediliyorsa, bu yönde değerlerin genel kabul görüyor olmasındandır. Ancak, toplumsal değişme, değerlerin de değişmesi anlamına gelir.
Bireyselliğin öne çıktığı, modern-kapitalist bir düzenle bütünleşen bir toplumda, dinsel kökenli bayramlar, artık geleneksel uygulamaların tekrar edildiği zamanlar değil, gitgide bireysel tercihler doğrultusunda dinlenme ve farklılık arayışının (tatil yapma ihtiyacı) gerçekleştiği vesileler haline gelirler. Bu durum, değerler düzeyinde bir çatışma (geleneklere daha çok bağlı olanlarla yenilik arayışında olanlar) ortaya çıkarabilir.
Belli değerleri değişmez kabul eden daha muhafazakâr eğilimler kültürü, değişmeyen bir çeşit öz gibi algılamaya yatkındırlar. Aslında kültür, hiç değişmeyen sabit bir alan değildir; hatta tam tersine, değerlerin sürekli değişmesi sonucu yeni yapıların ortaya çıktığı bir süreçtir. Değişmez gibi görünen kültürler, aslında çok yavaş değişmektedirler. Bu noktada, değerler düzeyindeki çatışmalar, kültürün içindeki çoğulluğu ve değişmenin farklı düzeylerdeki hızlarını açığa çıkarır.
Kaynak: KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ, s. 11-12, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2318 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1315