Thomas Hobbes’un Bilgi Felsefesi, Bilgi Kuramı
Hobbes bilginin temeli bakımından empirist idi. Filozof verili olanla, yani dışsal cisimlerin bizde yarattığı duyu-izlenimleri ve bunların bellek içerikleri ile işe başlamalıdır. Bu şekilde elde edilen bilgi yine de felsefi bir bilgi değildir. Çünkü bu bilgiler her insanda ortaktır ama uslamlama ile değil, dolaysızca elde edilmişlerdir. Herkes güneşi görüp var olduğunu bilir ama kimse böyle bir bilginin astronomi bilgisi olduğunu öne sürmez.
Benzer şekilde, insanların birtakım eylemler gerçekleştirdikleri bilinir ama herkes insan eylemlerinin felsefi bir bilgisini taşımaz. Hobbes burada felsefi bilgi ifadesiyle bilimsel bilgiyi kast eder. Bilimsel bilgi nedensel ilişkilerle ilgilenen bilgi türüdür; nedenleri etkilerden, etkileri de nedenlerden elde etmeye çalışır. Burada sadece yalın deneyim değil, uslamlama da önemli bir rol oynar. Yöntem konusunda gördüğümüz bir tür hesaplama yapmaktır.
Bu da çözümleme ve birleştirmeyi içerir. Çözümleme ile başlangıç ilkelerine doğru yükseliriz. Birleştirme ile bu ilkelerden çıkarılabilecek sonuçları çıkarırız. Bu açıklamalar ışığında Hobbes, bilgiyi olgu bilgisi ve sonuç bilgisi olarak ikiye ayırır. “Bir şeyin yapıldığını gördüğüm ya da yapıldığını anımsadığım zaman bilgim olgu bilgisidir.” Bu, mahkemede bir tanıktan istenen türde bir bilgidir.
Olgu bilgisinin örneği tarihtir; doğal tarih ya da yurttaşlık tarihi biçimini alabilir. Sonuç bilgisi ise, örneğin A doğru ise B de doğrudur türünden bir bilgidir, yani koşullu ya da varsayımlıdır. Hobbes’un verdiği örnek şudur: “Eğer gösterilen şekil bir çember ise, o zaman merkezden geçen herhangi bir doğru çizgi onu iki eşit parçaya bölecektir.”
Bu, ‘uslamlama’ yapan kişiden istenmesi gereken türden bir bilimsel bir bilgidir. Tikel şeylerin çözümlemelerini yaparak en tümel ilkelere ulaşabilir, böylece onların nedenlerini bilebiliriz. Evrendeki ilk tümel neden Hobbes’a göre devinimdir. Felsefe doğal ve politik cisimlerin devini ve eylem biçimlerini açıklamak durumunda olduğu için, insan doğası, zihinsel dünya ve Devlet, tıpkı fiziksel cisimler ve doğa oluşumları gibi düzeneksel olarak, yani etki tepki terimleri içinde açıklanabilir. Etki ve tepkisini bilebileceğimiz her oluşum felsefenin konusudur: Bu açıdan fizik ve psikolojiden oluşan doğal felsefe, ahlak ve politikalardan oluşan politika bilimi-felsefesi karşımıza çıkar.
Hobbes bilgiyi olgu bilgisi ve sonuç bilgisi olmak üzere ikiye ayırmaktadır.
Tikel şeyler çözümlenerek en tümel ilkelere ulaşılabilir. Bu esas üzere evrendeki ilk tümel neden devinimdir.
Bilgi felsefesinde sorulacak temel soru başlangıç ilkelerine nasıl ulaşıldığıdır. Bu, duyum izlenimlerinde çıkış noktasını bulur. Duyum nedir? Renk, ses, tat, koku gibi şeyler duyumdur. Bu oluşumlar duyu organları üzerinde bazı dışsal nesnelerin eylemlerinden kaynaklanır. Devinim organda üretilir, sinirler aracılığıyla beyne ve kalbe iletilir. Bu oluşum dışsal cisimlerin görünümünü sağlar. O halde duyumlar beyindeki ya da sinir sistemindeki cisimciklerin devinimden başka bir şey değildir. Devinimin görünümü renk ya da görüntüdür. Böylece duyumlar şeylerin nitelikleri değildir. Onlar bizim içimizdeki devinimlerdir.
Öyleyse bütün duyumlar düşseldir, ama nedenleri gerçektir. Nedenler ile duyumlar ya da görünümler arasında hiçbir benzerlik bulunmaz. Dışarıdaki gerçeklik devinen gerçekliktir; biz onu renk, ses ya da koku olarak algılarız. Duyum ile elde ettiğimiz dünya resmimiz, tıpkı resimlerin kendileri gibi gerçek değildir. Yani Hobbes, duyumlar konusunda Descartes gibi düşünür: Descartes, bu tür duyumlara nesnelerin ikincil nitelikleri demekte ve bunların nesnelerde bulunmadığını, nesnelerin deviniminin etkisiyle zihnimizde oluştuğunu belirtmekteydi. Zihinde oluşan bu duyumlar düşüncelerimizin çıkış noktasını oluştururlar. Bunlar bellekte var olmaya devam ederler. Bu bellek versiyonları daha çok imgeler ya da tasarımlardır.
Ona göre imgelenebilir olan ile tasarımlanabilir olan özdeştir; bundan sonsuz olanın ya da maddesel-olmayanın hiçbir düşünce ya da imgesine sahip olamayız sonucu çıkar; imgeleyebildiğimiz her şey sonludur. İmgelenebilir her şey sonludur. Sonsuz bir şeyin düşüncesi ya da kavramı olmaz; ‘cisimsel-olmayan töz’ terimi ‘cisimsel-olmayan cisim’ ya da ‘yuvarlak dörtgen’ terimi denli çelişiktir. Bu tür terimler ‘imlemsiz,’ yani anlamsız ve içeriksizdirler. Hobbes, bu bağlamda, tümellerin sadece birer ad olduğunu savunur. Filozof, düşüncelerini anımsamasına yardımcı olacak imlere-işaretlere gereksinim duyar; bu imler adlardır. Düşüncelerini başkalarına aktarmak istediği zaman bu imler, sembol-simge görevi görürler. Konuşma, bunların birbirlerine bağlanmasından oluşur. O halde bir ad, bir im için hizmet görmek üzere keyfi olarak seçilen bir sözcüktür. Fakat her adın, bir şeyin adı olması gerekmez.
Örneğin hiçbir şey sözcüğü belli bir şeye işaret etmez. Ayrıca adlardan bazıları tek bir şeyi adlandırırken (örneğin, Sokrates ve şu adam gibi) başkaları pek çok şeyi ortak olarak adlandırırlar. Bu ortak adlara tümeller denir. Burada tümellik ada ilişkindir, yoksa adın gösterdiği şey tümel değildir. Dahası bu tümel ad herhangi bir tümel kavrama da işaret etmez. Bu tümel sözcüğü ne doğada var olan herhangi bir şeyin adıdır, ne de zihinde oluşturulan herhangi bir düşüncenin ya da imgenin adıdır. Tersine her zaman bir sözcüğün ya da adın adıdır. Bu tümel adlara zihnimizde yanıt veren kavramlar, pek çok canlı varlığın ya da başka şeylerin imgeleridirler.
Hobbes, düşünülebilir olanla imgelenebilir olanı özdeşleştirme yoluna gittiği için, tümel nitelikli bir kavrama zihnimizde yer olamazdı. Bireysel nesne kümeleri için ortak adlar kullanmamızın nedeni, bu şeyler arasındaki benzerliktir. Bu benzerliğin dışında başka bir açıklama yapamamaktadır. Bir tümel ad belli bir nitelikteki ya da başka bir ilinekteki benzerlikleri yüzünden birçok şeye yüklenir.
Hobbes’a göre imgelenebilir olan ile tasarımlanabilir olan özdeştir. O halde sonsuz olanın ya da maddesel olmayanın düşünce ya da imgesi olamaz. Hobbes, düşünülebilir olanla imgelenebilir olanı özdeşleştirdiği için zihinde tümel nitelikli kavramlara yer olmadığını savunmuştur.
Ockham ve Orta Çağ’daki başka öncelleri gibi Hobbes da, birincil yönelimsel tümel adlar ve ikincil yönelimsel tümel adlar arasında bir ayrım yapar; birincil yönelimsel tümel adlar insan, bitki, taş gibi somut varlıklara uygulanan tümel adlardır. İkincil yönelimsel tümel adlar ise bu birincil olanları niteleyen cins, tür, ayrım, tümel, tikel gibi mantıksal terimlerdir. Birincil yönelim tümeller, şeylerin kendilerinin değil, zihnimizdeki bir tasarımın, bir imgenin adıdır.
Biri konuşurken bir tümel sözcük kullanıyorsa, bu, dinleyen için onun bir tasarımının, imgesinin simgesidir. Tümel bir ad zihindeki bir imge ya da kurguyu simgeliyorsa da olgusallıkla bir biçimde ilişkilidir çünkü zihinsel imge, sonuçta nesnelerden elde edilir. Dışımızdaki şeyler duyularımız aracılığıyla bedenimize etki ederler. Bu etkiler zihinde bir tasarı m ya da imgeye dönüşürler. Zihinde duyular üzerinden yaratılmamış hiçbir tasarı m ya da imge yoktur.
Geri kalan her şey bu kökenden türer. Yani tümellik, ‘düşünceler’i simgeleyen sözcüklere aitse de tümel bildirimler ve olgusallık arasında dolaylı da olsa bir ilişki vardır. Olgusallık ise fenomenler alanından başka bir şey değildir çünkü Hobbes’un bellek ile özdeşleştirdiği deneyim ile bilim arasında büyük bir ayrım vardır: Deneyim hiçbir şeyi tümel olarak vermezken, tümel çıkarımlarda bulunan bilim duyu deneyimine dayanır.
Hobbes’a göre insan, bitki, taş gibi somut varlıklara uygulanan adlar birincil yönelimsel tümel adlar, cins, tür, ayrım gibi mantıksal terimler ise ikincil yönelimsel tümel adlardır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı