Schelling’in doğa felsefesi
Schelling, öncelikle şu noktaya vurgu yapar: Doğanın temelinde yatan ve kendini fenomenal dünyaya dönüştüren etkinlik sonsuz ya da sınırsızdır. Çünkü doğa gördüğümüz gibi etkinlik ya da isteme olan sonsuz Mutlak’ın kendini nesnelleştirmesidir ama eğer bir nesnel doğa sistemi olacaksa bu sınırsız etkinliğe karşı durdurucu ya da sınırlayıcı bir kuvvet olmalıdır. Sınırsız etkinlik ve durdurucu kuvvet arasındaki etkileşimle en alt doğa düzeyi, dünyanın genel yapısı, cisimler dizisi ortaya çıkar. Schelling bu düzeye doğanın ilk potansiyelliği adını verir. Böylece, eğer çekme kuvvetini durdurucu kuvvete karşılık düşüyor olarak ve itme kuvvetini sınırsız etkinliğe karşılık düşüyor olarak düşünürsek ikisinin sentezi salt kütle olarak düşünüldüğü sürece maddedir. Ama sınırsız etkinliğin itkisi kendini yeniden ileri sürer ve doğanın kuruluşunda ikinci birlik ya da potansiyellik, evrensel mekanizm olarak karşımıza çıkar. Bu başlık altında Schelling ışığı, cisimlerin dinamik sürecini ve ya da dinamik yasalarını öne sürer. Dinamik süreç maddenin ikinci kuruluşundan başka bir şey değildir. Alt düzeyde çekme ve itme kuvvetlerinin işleyişlerini ve kütle olarak maddede birleşmelerini bulurken üst düzeyde aynı kuvvetlerin kendilerini manyetizma, elektrik ve kimyasal süreç fenomenlerinde ya da cisimlerin kimyasal özelliklerinde gösterdiklerine tanık oluruz.
Doğanın üçüncü birliği ya da potansiyelliği organlaşma/ organizmdir. Yani canlı varlıkların ortaya çıkışı devreye girer. Bu düzeyde aynı güçlerin potansiyelliklerini duyarlık, irkilirlik ve üreme fonksiyonlarında daha öte edimselleştirmelerini buluruz. Bu birlik ya da doğa düzeyi öteki ikisinin sentezi olarak olgusallaşır. Bu yüzden herhangi bir düzeyde doğanın bütünüyle canlılıktan uzak olduğu söylenemez. O yaşayan bir birliktir, taşıdığı potansiyelleri daha üst düzeylerde edimselleştirir ve sonuç olarak organizma düzeyine gelinmiş olur. Organik alanın içinde de açıkça ayırt edilebilir düzeyler vardır: Alt düzeylerde üreme ağır basar, duyu yetisi göreli anlamda daha az gelişmiştir, bireysel organizma türün içerisinde kaybolmuştur. Buna karşılık yüksek düzeylerde duyusal yaşam daha çok gelişmiştir ve bireysel organizma türün bir ögesi olmaktan çıkarak kendine özgü bir birey durumuna gelmiştir Bu sürecin doruğunda ise insan organizması bulunur. Doğanın idealliğini en açık olarak sergileyen canlı varlık odur. Tasarım ya da öznellik dünyasına Doğanın kendi üzerine düşünebilmesi noktasına geçişi sağlayan insandır.
Bütün bunların oluşumunda Schelling’e göre, güçlerin kutupsallığı görüşü rol oynamaktadır. Bu kutupsallık çatışan iki gücün birbirine karşı olan etkinliğini anlatır. Doğadaki her şey karşıt güçler arasındaki gerginlikten, bu güçlerin birbirlerine karşılıklı etkide bulunarak sonunda bir dengeye ulaşmalarından oluşur. Söz gelimi süje ile özne arasında asitler ile alkaliler arasında böyle bir kutuplaşma vardır. Bu kutuplaşma (polarite) doğadaki işleyişin genel ilkesi durumundadır. Bütün kutuplaşmalar dinamik doğa sürecinin basamaklarıdırlar, bu süreç karşıtlara (kutuplaşmalara) bölüne bölüne ve karşıtları daha yüksek bir düzeyde birleştirerek ilerlemeyi sürdürür. Doğadaki gelişim ilkesinin anlamı budur: sürekli ileriye doğru akan bir bölünme ve ayrımlaşma. Daima daha yüksek olana doğru yönelmiş olan bu süreç aynı zamanda doğadaki teleolojiyi (erekselliği) de gözler önüne sermektedir. Teleoloji, yalnız organizmalar dünyasının değil tüm doğanın bir ilkesidir. Cansız doğadan canlı doğaya geçişi çözümleyebilmek için Schelling tüm doğanın canlılık ögesi taşıdığını öne sürer, cansız nesnelerde bu öge bilinçsiz bir oluşum süreci içindedir. Canlılarda aşama aşama gelişim sürecinden geçerek insan varlığında gelişmenin en yüksek basamağı olan bilinçlilik düzeyine ulaşmış olur. Doğadaki tüm gelişimin altında yatan mutlak (absoluter) kendini daha gelişmiş üst basamaklarda açımlamak isteyen teleolojik yapılı bir varoluş biçimidir. Mutlak- olan sonsuz bir kendinde- etkinliktir: sonsuzcasına kendini sonlu maddede gerçekleştirmeye çalışmakla birlikte bütünüyle gerçekleştirmek için daima yetersiz kalan bir etkinlik. Schelling, doğa dünyasında betimlediği bu durumla Kant’ın ahlaksal evreni arasında bir paralellik olduğunu dile getirmiştir. Çünkü Kant’ın ahlak dünyasında da pratik akıl ulaşılamayan bir ideale doğru sürekli bir çaba içinde olarak görünür.
Kaynak: MODERN FELSEFE II, s. 66-68, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397