Descartes, matematikteki kesinlikten yola çıkarak bilginin tüm öteki alanlarını temelden kavrayacak kesin evrensel bir ilke bulunup bulunmadığı konusuyla yakından ilgilendi: Cizvit okulunda aldığı eğitim sırasında matematikteki kesinliğin öteki bilgi alanlarının hiçbirinde bulunmadığını algılamıştı.
Öteki bilgi alanlarına ilişkin kuşkularını Yöntem Üzerine Konuşma adlı kitabında açıklamaktadır. Yazın alanı, şiir, tarih, felsefe, teoloji alanlarının hiç birinde gerçek kesinliği bulamadığını, bu alanlardaki pek çok bilginin tartışmaya açık ve kuşkulu olduğunu belirtir. Bu alanlarda uygulanan yöntemin ne olduğu da belirgin değildir. Bu nedenle, tüm bilim dallarının ana taşıyıcısı olması nedeniyle, felsefi kesinliğin peşine düşer ve felsefede kesin ve sağlam bilgiye ulaşabilmek için matematiğe kesinliğini veren yöntem ya da yöntemleri izlemek gerektiğine ikna olur. Matematikteki kesinlik ussal kesinliğin en güzel örneğidir.
Felsefi kesinliğin de ussal olarak yakalanması gerektiğini düşünür. Çünkü Avrupa’daki seyahatleri esnasında görmüştür ki, insanların duyusal temelli deneyimleri, inançları, kanıları birbirinden farklıdır ve bunların uzlaşması da olanaklı gibi görünmemektedir. Bu nedenle deneyimsel, duyusal yolla felsefi kesinliğin ele geçirilebileceğini olanaklı görmemektedir. Geriye sadece ussal kesinlik almaşığı kalmaktadır. Bu durumda evrensel doğruluğu salt kendi usundan, kendi us gücüne dayanarak bulup çıkarması gerekmektedir. Bu şekilde salt usa dayalı yöntem ya da yöntemler ne olabilir diye düşünür. Örnek karşısındadır; ussal kesinliğin en güzel örneği olan matematiğin kesin, açık ve net bir bilgi dalı olmasının nedeni hiç kuşkusuz uyguladığı yöntem ya da yöntemlerden ileri gelmektedir. Peki, bunlar nelerdir? Bakıldığında görülür ki matematikte tümdengelim (deduction) ve sezgi (intuition) yöntemleri kullanılmaktadır. Şu halde, ussal kesinliği içeren evrensel bir doğruluğa ulaşabilmek için felsefede de bu yöntemlerin uygulanması uygun olacaktır.
Descartes felsefede kesin ve sağlam bilgiye ulaşabilmek için matematiğe kesinliğini kazandıran yöntemleri izlemek gerektiğini düşünmekteydi.
Yöntem Olarak Matematik
Descartes, büyük bir filozof olmanın yanı sıra büyük bir matemetikçidir. Felsefesini açık ve sağlam bir şekilde ortaya koymak için, matemetiksel yöntemi vazgeçilmez bir unsur olarak görmüştür.
Yöntem Üzerine Konuşma adlı eserinde, matematik hakkında şunları ifade etmiştir: “Kanıtlarının kesinlik ve apaçıklığı dolayısıyla, her şeyden çok matematikten zevk alıyordum, ama hakiki kullanılışını henüz pek iyi göremiyordum; ancak mekanik sanatlara yaradığını düşünerek, bu kadar sağlam ve sarsılmaz temeller üzerine daha yüksek bir yapı kurulmamış olmasına şaşıyordum.”
Bu bakımdan Descartes, geleneksel yöntemleri bir yana bırakmış, daha önce yapılmamış olanı yapmaya çalışarak felsefeyi kesin bir bilim hâline getirme yolunda matematiksel yöntemin felsefeye uygulanması gerektiğini düşünmüştür.
Descartes, geleneksel mantığı, bilinmeyen şeyleri keşfetmekte yetersiz olan, “yeni bir şey öğretmekten çok, bilinen şeyleri başkalarına açıklama”ya yarayan bir yöntem olarak görmüştür. Dahası, Descartes’a göre geleneksel mantık pekçok doğru ve yararlı kurala sahip olmanın yanında, pekçok zararlı ve gereksiz kural da içermektedir. Bunun sonucu olarak, Descartes, geleneksel mantığı meydana getiren kuralları bir kenara bırakmış ve kendi düşünme sürecinde sırasıyla şu dört kurala sıkı sıkıya bağlı kalmaya karar vermiştir:
- “Doğruluğunu apaçık olarak bilmediğim hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemek; yani aceleyle yargıya varmaktan ve önyargılara saplanmaktan dikkatle kaçınmak ve vardığım yargılarda, ancak kendilerinden şüphe edilemeyecek derecede açık ve seçik olarak kavradığım şeylere yer vermek”
- “İnceleyeceğim güçlükleri daha iyi çözümlemek için, her birini mümkün olduğu ve gerektiği kadar bölümlere ayırmak”
- “En basit ve anlaşılması en kolay şeylerden başlayarak, tıpkı bir merdivenden basamak basamak çıkar gibi, en bileşik şeylerin bilgisine yavaş yavaş yükselmek için –hatta doğal olarak birbirleri ardınca sıralanmayan şeyler arasında bile bir sıra bulunduğunu varsayarak– düşüncelerimi bir sıraya göre yürütmek”
- “Hiçbir şeyi atlamadığımdan emin olmak için, her yanda eksiksiz sayımlar ve genel kontroller yapmak”
Görüleceği üzere Descartes’ın bu dört kurala indirgediği yöntem, büyük ölçüde matematikçilerin kendi alanlarında kullandığı analiz ve sentez yöntemlerinin, felsefe alanındaki bir uygulaması olarak görülebilir. Buna göre, karmaşık ve karanlık önermeler analiz edilerek, adım adım daha basit önermelere ve sonrasında ise temel önermelere indirilir. Daha sonra ise, bu en basit önermelerden hareketle, eldeki bilgiler sentezlenir ve yine adım adım yeni bilgilere yükselinir.
Descartes’a göre matematik, ilgilendiği matematiksel nesnelerden (örneğin geometrik şekiller ve sayılardan) bağımsız olarak, kendi başına bir yöntemdir. Dolayısıyla, bu sadece matematiğin nesneleri özelinde değil, evrensel olarak bütün bilim dalları ve felsefe alanında kullanılabilir. Bu bakımdan Descartes, Aklın Yönetimi İçin Kurallar adlı eserinde söz konusu matematiksel yöntemi ‘evrensel matematik (mathesis universalis)’ olarak anar.
Descartes, bu matematiksel yöntemin yeni bilgilere ulaşmakta oldukça güvenilir ve verimli olduğu düşüncesini şu sözlerle ifade etmiştir: “Geometricilerin, en güç kanıtlamalarına ulaşmakta kullanageldikleri bu uzun, ama çok basit ve kolay akıl yürütme zincirleri, insanların bilgi alanına giren bütün şeylerin aynı tarzda birbirlerini izlediklerini ve bunlardan doğru olmayan hiçbirini doğru kabul etmemek ve birini ötekinden çıkarmak için gereken sırayı izlemek şartıyla, bu şeyler ne kadar uzak olursa olsunlar yine de onlara ulaşılabileceği ve ne kadar gizli olursa olsunlar onların keşfedilebileceğini düşünmeme vesile oldu”.
Görüldüğü gibi Descartes, felsefenin merkezine matematiği, başka deyişle matematiksel yöntemi yerleştirmiştir. Bu bakımdan Kartezyen yöntemin iki temel kabulünden söz etmek mümkündür: 1) Açık ve seçik olmayan hiçbir şeyin doğru olarak kabul edilmemesi, 2) Matematiksel formda olmayan hiçbir şeyin kesin olarak kabul edilmemesi. Descartes’ın ortaya koyduğu bu yöntemsel kabuller, gerek kendi döneminde gerekse daha sonraları hem felsefe hem bilim alanında büyük ölçüde etkili olmuştur.
Descartes ve Matematik
Descartes, bütün diğer 17. yüzyıl akılcıları gibi matematiğe büyük önem verir. Descartes için matematiğe bu kadar önemli kılan nedir? Matematiğin sonuçlarının tartışılmaz olması, konularının varlığı ya da yokluğuna karşı kayıtsız kalmasıdır.
“Metod, doğruyu aramak için zorunludur.” ifadesinde Descartes’ın metot derken anladığı şey; zekanın konularını düzene koyması, karmaşık önermeleri basit önermeler haline getirerek sonrasında en basit sezgilerden başlayarak, diğer bilgilere ulaşmaya çalışmasıdır. Descartes, matematik sayesinde bilimlerde doğruluğu arama imkanına ulaşır. Descartes açık-seçik doğruların önemi yarımda, onların nasıl ortaya çıktığım da açıklar.
“Bizim anlığımız matematiksel doğrulukları zorunlu olarak görmektedir; çünkü onlar anlığı ve istemi birbirinden ayrılamaz olan Tanrı tarafından yaratılmış, ama bizim için olumsal değil, zorunlu olmaları istenmiş doğruluklardır. Dolayısıyla onların özgürce yaratılmış olmaları bizim için taşıdıkları zorunlu olma özelliğinden bir şey eksiltmez. Onların tanrısal istemden kaynaklanması, bizim akılsallığımıza kuşku düşürmez, tersine onu meşrulaştırır, güçlendirir.
Spinoza’mn matematiksel yöntemi kabul etmesinde Descartes’ın açık-seçikliğine olan hayranlığı göz ardı edilemez. Spinoza’nın Descartes’ın eserlerini ne zaman incelemiş olduğu hakkında, kendi yazıları dışında çok kesin bilgilere ulaşılmamıştır. Descartes ile ilk tanışmasında Van der Eden ile ilişkisinin önemli olduğu bilinmektedir. Descartes’ı eleştirmesine rağmen, Spinoza’nın felsefe eğitiminin özünde Descartes okumaları yer almaktadır.
“Spinoza hiç kuşkusuz Kartezyenizmden etkilendi; ama ona hiçbir zaman tam gerçeklik olarak bakmadı. Ve ona Descartes’ın ve Bacon’ın felsefelerindeki başlıca eksikliklerin neler olduğunu düşündüğünü soran Henry Oldenburg’a yazarken ilk ve ana eksikliğin ‘bu felsefecilerin tüm şeylerin ilk neden ve kökenlerinin bilgisinden çok uzaklara sapmış olmaları’ olduğunu ileri sürdü.”
Hiçbir zaman tam bir Descartesçı olmayan Spinoza, yine de ondan, felsefe terimler (Öz-varoluş, Töz, v.s.) başta olmak üzere, çok şey öğrenmiş, düşüncelerini ortaya koyarken yararlanmıştır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı; Yüksek Lisans Tezi, Spinoza’da İnsan Anlayışı, Handan Aydın