Hesiodos
Hesiodos ya da batı literatüründeki adıyla Hesiod, MÖ 700’lerde yaşamış olan en eski Yunan şairlerinden biridir. Genellikle “Yunan didaktik şiirinin babası” olarak adlandırılan Hesiodos‘un tanrıların mitlerini anlatan Teogoni ve köylü yaşamını anlatan İşler ve Günler adlı eserleri, günümüze kadar ulaşmıştır.
Hesiodos‘un yaşamının ayrıntıları hakkında çok fazla şey bilinmemektedir. Babasının günümüzde ülkemizin İzmir ilinin Aliağa ilçesi yakınlarında kurulmuş olan antik kent Kyme‘den Yunanistan’ın Boeotia bölgesine göç ettiği düşünülmektedir.
Başlangıçta bir rapsodist (profesyonel bir şiir okuyucusu) olan Hesiodos kahramanlık şarkılarını ezberleyip okuyarak destan yazımının teknik özelliklerini öğrenmiş ve sözcük dağarcığını genişletmiştir. Kendisi şiirsel yeteneklerini, koyunlarını otlatırken ona görünen mitolojik tanrıçalara, Musalar’a atfeder. Hesiodos‘un dediğine göre Musalar ona bir şair asası vermiş ve ozan sesi bahşetmişlerdir. Böylece ona “kutsanmış tanrıların ölümsüz soyunu anlatmasını” buyurmuşlardır.
Hesiodos’un felsefesi
Hesiodos’a göre her şeyin başlangıcında kaos vardır. Buna yaratıcı gücün sembolü olan Eros ve toprağı simgeleyen Gaia katılır. Hesiod’un her şeyin başlangıcına yerleştirdiği bu ilk güçler hem somut ve hem de soyutlaştırılmış şeylerdir.
Hesiodos evrenin başlangıcında ne tam anlamıyla somut ve ne de tam anlamıyla soyut olan, fakat bu ikisi arasında aracılık yapan varlıkları kabul etmekle, Tanrıların yalnızca somut olarak benimsenmesi görüşünden uzaklaşır, bunları kavram olarak anlamak yolunu benimser.
Aristoteles’in “fizikçi” düşünürler, Tanrıların kaynağı ve onların var oluşları ile efsanelerden ve problemlerden değil de doğrudan yapılan gözlem ve deneysel olaylardan hareket ederler. Hesiodos’un yapıtının adı olan “Teogoni” Tanrıların meydana gelişi anlamını taşır. Fizikçilerin yapıtları ise “Doğa Konusunda” adını taşır. Teologlar Tanrıların kökünü araştırdıktan halde; fizikçiler, doğanın nereden geldiğini, doğanın kökünün ne olduğunu araştırıp bunlarla ilgili sorular sorar. Onların doğa dedikleri ise hepimizin bildiği denizlerin, karaların, bitkilerin, hayvanların ve insanların dünyası olan doğadır.
Hesiodos’a göre insanlar altın döneminde basit ve tekdüze bir yaşam sürdüler, fakat buna rağmen çok mutluydular. Bu mutluluk döneminde henüz çelişme ve savaş yoktu. İnsanların başkalarına baskısı da söz konusu değildi. Bu dönem, insanlar arasında tam bir sessizliğin hüküm sürdüğü, doğa nimetlerinden rahatlıkla yararlanıldığı altın bir dönemdir. Hesiodos’a göre, bu başlangıç dönemi, tam anlamıyla bir barış ve huzur dönemidir. Demokritos ise bu ilk dönemin bir sıkıntı ve çaresizlik dönemi olduğuna inanır.
Hesiodos’a göre, insanın en tehlikeli buluşu ve icadı olan para, yani servetin ortaya çıkması, insanların güçlü-güçsüz diye iki sınıfa ayrılmasına neden olmuştur. Altın dönem sona ermiş, demir dönemi yani çekişme ve kavga dönemi başlamıştır.
Bundan sonra insanlar arasında para, servet, güç uğruna bir çekişme başlamıştır. Böylece adaletin bulunmadığı, bir baskı, bir zorlama dönemi yaşanır oldu. Fakat zamanla insanda ilk duruma geri dönme, o mutlu dönemi yeniden yaşama isteği doğdu. İnsanlık, şimdi yaşadığı kötü koşullardan kurtularak ilk mutlu döneme dönebilme tutkusunu sürekli içinde taşıdı.
Hesiodos’un bu görüşü, Demokritos’un gelişme görüşü ile çatışır. Demokritos’a göre insanlık tarihi, sürekli bir gelişimdir. İnsan, tarihinin akışı içinde, başlangıçtaki hayvan yaşamından sürekli uzaklaşarak daha iyi bir yaşama kavuşmuştur.
Hesiodos’a göre ise bu tarih, sürekli bir dönüşün hareketidir. Yani tarih, altın dönemden başlayarak demir döneminden geçtikten sonra yeniden altın dönemine dönen bir yol izler. Empedokles bu altın dönemi pek parlak, pek hayalci bir biçimde canlandırır: Bu dönemde insanlarla hayvanlar arasında bile düşmanlık yoktu, doğa canlılara nimetlerini bol bol sunuyordu.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım