Plüralizm nedir? Çokçuluk
Plüralizm ya da Çokçuluk, gerçekliğin açıklanmasında birden çok ilkenin temelde bulunduğunu kabul eden öğretidir. Evrenin, birbirine indirgenemeyen birçok varlıktan oluştuğunu, evrende birlik aramanın bir anlak eğilimi olduğunu, din, felsefe ve siyasada bir tek değil birçok ilke ve gerçeğin iç içe bulunduğunu öne süren öğretiye Plüralizm ya da Çokçuluk denir.
Plüralizm özünde şey’lerin merkezine ikiden fazla mutlak ilke, güç ya da madde yerleştiren teori veya sistemlerin genel adıdır. Bu bağlamda plüralizmin farklı konularda, aynı temelden hareket eden farklı tipleri söz konusudur.
Örneğin siyaset felsefesinde, çoğulluğun kabulü ile beliren birkaç siyasi partiye dağıtılmış güçler dağılımını içeren herhangi bir teori veya sistem de plüralisttir; varlığın varoluşunu ikiden fazla ögeye bağlayan varlık felsefesi anlayışları da plüralizm çerçevesinde değerlendirilmektedir.
PLÜRALİZM ve ELEA OKULU
Antik Yunan felsefesinde, Elealılar etkili bir felsefe okulu olarak ön plana çıkmıştır. Gerçekten de Elea Okulu’nun görüşleri ortaya konulduktan sonra, dört alternatif söz konusuydu:
- Elealıların görüşlerini, tözsel varlık anlayışlarını kabul edip dünyaya ilişkin ampirik, deneysel araştırmadan tamamen vazgeçmek.
- Onların görüşlerini kabul etmekle birlikte, bu görüşleri eski İyonya Okulu’nun görüşleriyle veya sağduyunun dünya görüşüyle bağdaştırmak ya da sentezlemek.
- Eleacı görüşü benimsemek ama bunun dışında, insanın bütünüyle gerçek dışı olmayan, mutlak bir yanılsama meydana getirmeyen görünüşler dünyasıyla ilgili olarak sadece sanılara sahip olabileceği görüşünü de benimsemek. Ve nihayet,
- Eleacı görüşleri tümden reddederek, dışarıdaki görünüşler dünyasının gerçek olduğunu ve insanın bu dünya ile sadece duyuları yoluyla temas edebildiğini savunmak.
Bunlardan dördüncü yol, büyük bir ilgi kayması veya değişikliğinin bir sonucu olarak, bir süre sonra Sofistler veya Sofistik felsefe tarafından benimsenecektir. Üçüncü yol ise önce doğaya ilişkin bir araştırmadan ya da metafizikten ziyade etikle ve siyaset felsefesiyle meşgul olacak Sokrates; sonra da esas itibariyle, sadece etik ve politika felsefesiyle değil fakat aynı zamanda anlam, epistemoloji ve metafizikle ilgili problemlere yönelecek olan Platon tarafından tercih edilecektir. İkinci yoldan ise Sokrates öncesi doğa felsefesinde gerçek bir sentez ya da uzlaşmayı temsil eden plüralistler yürüyeceklerdir.
Bu plüralist filozoflar Empedokles, Anaksagoras ve atomcu Demokritos’tur. Onların plüralizmi ifadesini, bu filozofların kendilerinden önce yaşamış filozofların monizminden, yani varlığın temeline tek bir arkhe koyan yaklaşımlarından farklı olarak, ikiden fazla arkhe’ye yönelmelerinde bulur. Buna göre, aksiyomatik plüralizm kendisini, Empedokles’te varlığın kendisinden doğduğu dört kök maddeyle, Anaksagoras’ta sonsuz sayıda tohum ya da homoimeriyle, Atomcu Okulda ise sonsuz sayıda atomla gösterir.
Plüralistler Eleacı terimlerle tanımladıkları çok sayıda temel arkhe ya da varlığın varoluşunu öne sürüp, bunları gerçeklik olarak tanımladıktan sonra, bütün bir çokluk ya da görünüşler dünyasını söz konusu çoğul gerçekliklerle açıklamışlardır.
Gerçekten de Elea Okulu’nun hiçbir şekilde görmezlikten gelinemeyecek büyük etkisinden sonra, plüralist filozoflar yüksek düzeyden soyut felsefe ya da metafizikle sağduyunun bakış açısı, Parmenides’in değişmeyi inkâr eden güçlü felsefi argümanlarıyla Herakleitos’un veya sağduyunun değişmeyi dış dünyanın en temel ve açık olgusu olarak değerlendiren bakışı arasında bir uzlaşmaya gitmek zorunda kalmışlardır.
Buna göre Parmenides’in Varlıkla ilgili hemen tüm önerme ya da görüşleri doğrudur. Varlık, basit olup ezeli ve ebedidir; yani yaratılmamıştır ve yok edilemezdir. Bu anlamda Varlık hiçbir şekilde değişmez. Plüralistler, işte bir yandan Varlıkla ilgili bu tezleri tasdik ederken, diğer yandan da değişmeyi apaçık bir olgu olarak kabul ederler ve bu uzlaşmayı, plüralist bir hipotezle ifade ederler. Buna göre dış dünyadaki değişme, kendileri basit, ezeli-ebedi ve değişmez olan ilk madde ya da ögelerin değişik oranlarda bir araya gelerek, kompleks cisimleri meydana getirişiyle açıklanır.
Plüralist filozofların önemli bir diğer yeniliği de onların ilk kez olarak, dış dünyaya ilişkin açıklamada fail nedenin ya da fail nedenli açıklamanın önemini fark etmelerinden kaynaklanır. Başka bir deyişle, fail nedenli açıklamanın önemini vurgulayan Empedokles ve Anaksagoras gibi filozoflar, ilk doğa filozoflarının hilozoizmine, yani kendi hareketini kendisinin açıklayacağı canlı bir madde anlayışına karşı çıkıp, ezeli fakat cansız maddeyi harekete geçirecek bir dış güç arayışı içinde olmuşlardır. Söz konusu fail güç, Empedokles ve Anaksagoras’ta varolanlara ya da maddeye içkin değil de aşkın; kendi içinde maddi değil de tinsel bir güç olarak tasarlanmıştır.
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE PLÜRALİZM
Yirminci yüzyılın ilk yarısında yaşanan Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı; sosyal, siyasal, ekonomik vb. birçok sarsıntıya ve yıkıma sebebiyet vermiştir. İşte insanlığın başına gelen bu büyük zararlar sonucunda dünya genelinde birçok uluslararası siyasal, ekonomik ve askeri örgüt kurulmuştur. Dünya çapında faaliyet gösteren bu örgütler küresel ve bölgesel olarak ikiye ayrılmıştır. Bilindiği üzere çok önemli bir yere sahip olan Avrupa Birliği, Bölgesel Örgütler arasında olmaktadır.
Avrupa Birliği çoğulcu demokrasi ve çokkültürlülüğü esas alan bir birlik olarak, plüralist bir yapıya sahiptir. Günümüzde birkaç istisna dışında yeryüzünde artık, çok uluslu, çok etnikli, çok dilli olmayan ülke bulmak zordur. Bu çokluklar tekliğe evrilmek şöyle dursun, artan küreselleşme, yeniden yapılanma ve göçlerle birlikte daha bir iç içe geçerek örgütlü toplumların karşısına yeni taleplerle çıkıyorlar. Bu da evrensel anlamda plüralist politik örgütlerin varlığını meydana getirmektedir.
İlgili konular:
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı; “İnsanın Dört Zindanı” Ali Şeriati
Çok teşekkürler