Neredeyse herkes ölümden korkar; ama herkesin korkusu aynı değildir…
Ölümden korkmak sağlıklı bir ruh hâlinin göstergesidir ve de son derece normaldir.
Ölüm korkusu, hepimizin farklı şekilde deneyimlediği en temel insani duygu olabilir. Yaşlı insanlar, bir başkasıyla adanmışlık ilişkisi kuranlar, fiziksel olarak sağlıklı olanlar, oldukça dindar olan ya da herhangi bir dine inanmayanlar ölümden daha az korkma eğilimindedirler.
Ölüm korkusu tahammül edilemez hâle geldiğinde ve yaşamın akışını kesintiye uğratacak kadar etkili olmaya başladığında duruma müdahale edilebilecek en etkili çözüm ise bilişsel davranışçı terapidir.
İnsan belki de ölümün kaçınılmazlığının tamamen farkında olan tek canlı türüdür. Pek çok kişi tarafından “Amerikan psikolojisinin kurucusu” olarak kabul edilen William James, bu meşum bilgiye “insan varoluşunun çekirdeğindeki kurtçuk” adını vermiştir. Bu metaforik kurtçuk, yani ölümlü olduğumuza dair farkındalığımız, kendimizi koruma içgüdümüzle birleşerek sürekli olarak mücadele etmeye çalıştığımız bir ilkel terör üretir. James buna karşı geliştirdiğimiz mücadeleye de Terör Yönetimi Kuramı adını vermiştir.
Terör Yönetim Kuramına göre, insanların davranış olarak gösterdikleri terör, kendi içinde yaşadıkları terörün dışarıya yansıtılmasıyla açıklanabilir. İnsanların kendi içlerinde yaşadıkları terör ise, ölüm korkusunun oluşturduğu endişeden kaynaklanmaktadır. İnsan bundan kendini korumak için farklı anlam ve değerler taşıyan inançlar oluşturur ve ölümden sonrasında da devam eden bir sürece göre eylemde bulunarak hayata bir ölümsüzlük görüntüsü kazandırmaya çalışır. Bunun haricinde ölüm korkusuyla başa çıkabilmenin bir başka yolu, gerçeklerden kaçmak veya gerçekleri inkâr etmektir.
Ama nasıl hepimiz ölümlü olduğumuz gerçeğinin önsezisiyle farklı bir yerde yaşıyorsak yine hepimiz ölüm korkusunu farklı biçimlerde hissediyoruz. Bazı insanlar unutulmaktan korkar. Bazılarımız ölmekten, bazılarımız acı çekmekten… Kimi insan sakat kalmaktan korkar. Kimilerimiz sevdiklerimizi geride bırakmaktan korkar. Kimimiz işleri yarım bırakmaktan, kimimiz geride bırakacak hiçbir şeyimiz olmamasından… Ölümden korkmanın işte bunlar gibi birçok farklı yolu vardır.
Anketlere göre ölümle ilgili en yaygın korkular sevdiklerini geride bırakma korkusu ve ölüm sürecinin kendisi hakkında gelişen korkudur.
Bununla birlikte, bazı yaşam biçimleri ölüm korkusunu alt etmeye yardımcı olabilir. Evli olmak veya ciddi bir ilişki yürütmek ölüm korkusuna karşı önemli bir rahatlık sağlar. Fiziksel olarak sağlıklı ve güçlü olmak, yaşamdan daha fazla haz alınmasını sağlaması ve yeni anlamlar yaratması sebebiyle daha iyi bir zihinsel işleyişe, dolayısıyla da ölüm korkusundan uzağa sürükler insanı. Dindarlık yelpazesinin zıt uçlarında olanlar da ölümden daha az korkma eğilimindedirler. Ateistler bu anı yaşamak amacıyla daha rahat bir yaşam sürerlerken inançlı insanlar ölümden sonra yeni bir yaşam olduğunu ve hayatlarının bu bağlamda bir anlamı bulunduğunu bilmenin rahatlığını yaşarlar.
Ölüm karşısında insanı en çok rahatlatan durum ise yaşlandıkça ölümden daha az korkma eğiliminde olmamızdır. Duke Üniversitesinde klinik sağlık psikoloğu olan Jade Wu bunu şöyle yorumlamıştır:
“Bunun nedeni, yaşlı insanların yaşam tecrübeleridir. Onlar bir şeyleri kaçırma korkusunu daha az yaşarlar. Başkalarının ölümüne tanık olmak da yaşlı insanlara ölümle başa çıkmanın başka bir yolunu gösterir.”
Ölüm korkusunun üstesinden gelemeyenler için bu korku thanatophobia olarak adlandırılan duruma dönüşür. Ölümden korkmak sağlıklı bir tavırdır ve oldukça normaldir. Ancak kişinin yaşam kalitesini düşüren ve günlük yaşamı ciddi anlamda tehdit etmeye başlayan ölüm korkusu artık patolojik bir hâl alır.
Bu patolojiye karşı geliştirilen şimdiye kadarki en etkili çözüm bilişsel davranışçı terapidir. Profesyonel bir terapist, ölümden korkan bir danışanın ölümle ilgili kaygı uyandıran düşüncelerine meydan okumasına ve ardından danışanın korkularını hafifletecek şekillerde ölüm ile bağ kurmasına yardımcı olacaktır. Bu bağ durma, yaşamın sonunu tasvir eden sahneler içeren filmler izlemeyi, darülaceze verilerini okumayı veya mirasları için bir plan geliştirmeyi içerebilir.
Klinik terapistlere göre ölüm korkusuna dayalı terapi gören danışanlar ölümü dolaptaki korkunç canavar olarak görmeyi bırakarak hayatın normal bir parçası olarak görmeye başlamaktalar.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Ross Pomeroy’un “Almost everyone fears death — but not in the same ways” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Kaynak Metnin Yazarı: Ross Pomeroy
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM