Kültür ve Kimlik İlişkisi
Günümüzde önem kazanan ve tartışılan bir başka sorun, kimlik sorunudur.
Bu sorun hem bireysel kimlikle, hem ulusal kimlikle yakından ilgilidir elbette. Bozkurt Güvenç, kimlik sorununu sorgularken insanoğlunun yüzyıllardan beri “Kimiz, kimlerdeniz, nereden gelmiş, nereye gideriz?” sorusunu yanıtlamaya çalıştığını, ama yanıtların kişiden kişiye, toplumdan topluma, üstelik zamanla değiştiğini ve sorunun aynen kaldığını vurguluyor.
Gerçekten de günümüzde bile teknoloji ve bilimler o denli gelişmiş olmasına rağmen, birey olarak insan kimlik sorunuyla uğraşmaya devam ediyor, kısacası çağdaş insan kimliğini arıyor. Bu arayış da “ben şuyum ya da değilim” şeklinde değil, özgürlüğünü aramak şeklinde gerçekleşiyor. Bu arayış elbette toplumsal ve kültürel bir kimlik arayışıdır ve haliyle tarihle ilintili olduğu için ulusal kimlikle de ilgilidir.
Bütün toplumlarda değişimlerle doğan kimlik arayışları yani kültürel boşluklar vardır. Örneğin Tanzimat sonrası dönemde Genç Türkler “ulusal bir ruh arayışı” içindedirler. Türk ya da Osmanlı olmayı tercih etmek gibi. Oysa bu ulusal ruh o günlerin bilimsel yaklaşımına göre “kimlik” demekti. Gerçekten de Türk aydınının kimlik arama çabası, o günlerden bu yana Osmanlıcılık, Türkçülük, Anadoluculuk, İnkılâpçılık, Cumhuriyetçilik, Turancılık, Milli Birlikçilik, İslamcılık, Batıcılık olarak bugün de devam etmektedir. Kaldı ki bu kadar çeşitliliğin çatışmayı da beraberinde getirmesi ve “kimlik bunalımı” yaratması kaçınılmazdır. Yine bir başka açıdan göçebe kimliğe dayandırılarak yapılan bir sorgulamanın, Anadolu’dan geçen egemen kültürleri de göz önüne alması gerekir. Bunlar kuşkusuz, Orta Asya Kültürleri, Roma ve Bizans Kültürleri, Selçuk ve Osmanlı Kültürleri, Cumhuriyet kültürü olacaktır. Ama bütün bu kültürlerin oluşum-etkileşim-değişim-yokoluş-yeniden farklı tarzlarda doğuş mekânlarını (yurtları, kentleri, imparatorlukları, krallıkları, beylikleri, devletleri) panoramik olarak düşünürsek, aklımıza Orta Asya bozkırlarını, Türkmen çadırlarını, Roma ören yerlerini, Bizans Kiliselerini, Ulucamileri, Medreseleri, Mehter müziğini, Köy Enstitülerini, Onuncu Yıl Marşını, Dünkü ve Bugünkü İstanbul’u görsel ve işitsel hafızamıza yerleştirmemiz gerekir. (Bkz. Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği).
Bu durumda insanların ve toplumların kendi tarihlerini özellikle kültür tarihlerini bilmeleri önem kazanmaktadır. Ancak resmi ideolojiler, bu nesnel tarih öğrenimine çoğu kez engel olmuşlardır. Bu da bir talihsizliktir. Oysa toplumların kültür tarihleri yazılmış olsaydı, belki bu kimlik kargaşası daha az yaşanacaktı.
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2299, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1296