Kierkegaard’da Tanrı – Günah İlişkisi
Günah, kişinin, Tanrı’nın isteklerini bilerek ya da bilmeyerek yerine getirmemesi yani Tanrı ile olumsuz manada kurduğu bir ilişkidir. Kierkegaard’ın üzerinde durduğu husus; günahta da bir ilişkinin olduğudur; ancak bu ilişki iman ilişkisinin tam tersidir. Yani iman ilişkisinde kişi, Tanrı ile pozitif manada bir irtibat kurarken günahta negatif bir ilişki kurulmaktadır. Bu anlamda günah, inancın zıddıdır. Yani “birey, sadece iman ve günah arasında bir tercih yapabilir.”
Kierkegaard’ın din anlayışında günah iki çeşitlidir. İlki, Tanrı isteklerinin yerine getirilmemesi; ikincisiyse, Tanrı’nın rızası aranmadan yapılan şeylerden dolayıdır. İnanan kişinin dünyadaki yapıp etmelerinin merkezinde Tanrı düşüncesi vardır.
Mümin bir kişi, bir şeyi yaparken ya da yapmazken bunda Tanrı’nın rızasını arar. Tanrı’nın isteğine muhalif bir davranışta bulunmayı istemez. Bilir ki Tanrı’nın rızasına muhalif her şey günahtır. Kierkegaard’a göre hayatta attığımız her adım Kutsalla ilişkilidir. Çünkü Kutsal her yerdedir. Bunun için her eylemimizin temelinde sahip olduğumuz bir inancın belirtisi vardır. Ona göre “inançtan kaynaklanmayan her şey günahtır.”
Kierkgaard’a göre kişi, Tanrı tarafından yaratıldığını kabul etmekle bir takım sorumlulukları da kabullenmiş olmaktadır. Bu sorumluluklarının başında kendisine verilen hayatı yaşamak gelmektedir. Bu sunulan hayatı yaşamayı reddetmek Tanrı’nın isteğine karşı çıkmaktır. Bunun dini terminolojideki adı günahtır. “Düşüncenin en üst derecedeki günahı, yaşamdan kaçma, Tanrı’ya karşı başkaldırma olan intihardır.” İntihar, kişinin Tanrı’ya karşı en büyük isyanıdır. Kendisine sunulan ihsanı reddetmedir. Bunun dışında kişi yaşarken de Tanrı’nın isteklerine karşı gelebilir. Bu durumda da günah işleyebilir; ancak yaşamayı reddetmek, isyanın en büyüğüdür.
Günah, Tanrı’ya karşı işlenen bir suçtur. İntihar, kişinin sorumlu olduğu yükümlülüklerini yerine getirmeden, görevini ihlal etmesidir. Kendi yaşamına son verme kararı alan kişi, Tanrı’ya meydan okur. Bir anlamda kendisiyle ilgili kararları alma gücünde olduğunu ispat eder. Tanrı’nın karşısında kendi varlığını oluşturur. Kişi, meydan okumayla varoluşunu kurarken Tanrı huzurunda da günah işlemiş olmaktadır.
Kierkegaard’a göre günahın bir diğer türü de, iman ile Tanrı’ya yönelen kişinin kendisi hakkında umutsuzluğa düşmesidir. Kierkegaard, umutsuzluğu günah olarak değerlendirmektedir. Ona göre “umutsuzluğun yoğunlaşması” Tanrı’ya karşı işlenen günahlardan birisidir. İmanın mahiyetinde inananın Tanrı’ya mutlak teslimiyet ile bağlanması söz konusudur. Kişi, ona teslim olur. Bu teslimiyetin temelinde Tanrı’ya duyulan güven duygusu bulunmaktadır. Yani kişi, inandığı Tanrı için hiçbir şeyin imkansız olmadığını düşünerek ona yönelir. Umutsuzluk ise bu düşüncenin aksidir. Umutsuzluk, Tanrı’ya duyulan güvenin ve onun her şeye gücü yetmesi düşüncesinin kişide yeterince kabul görmemesi anlamına gelmektedir.
Kierkegaard’a göre, “günah, umutsuzluktur ve günahın yoğunluğunu arttıran şey, kendi günahından umutsuzluğa düşmenin günahıdır.”95 Kierkegaard, umutsuzluğu, büyük günahlardan biri olarak görmektedir. Umutsuzluk, bir bataklıktır. Bir kez içine girildiğinde kurtuluş yoktur. Dibe kadar çeker insanı. Kurtulmak için yapılan her hamle, sonu daha çabuklaştırır.
Büyük günahların başında gelen umutsuzluk, Tanrı’yla olan bağların kesilmesi anlamına gelmektedir. Tanrı’nın kendisi, insana günahlarını bağışlayacağını vaad etmektedir. Bu vaade karşı insanın hâlâ bağışlanmayacağını düşünmesi Tanrı’ya duyduğu güvensizliğin belirtisidir. Kierkegaard’a göre “Hıristiyanlık içinde günahların bağışlanmasından umutsuzluğa düşmek, imandan uzaklaşmaktır.” Tanrı, kendisine mutlak pişmanlık ile gelen kişilerin günahlarını bağışlayacağını söylemektedir. İnanan bir insanın, Tanrı’nın bu sözüne güvenmesi gerekmektedir.
Yapılan şeyden umutsuzluğa düşmek, kişinin kendisini Tanrı’dan uzaklaştırmasıdır. Tanrı, affı sayesinde kişi ile kopan bağlarını yeniden kurmak için bir fırsat tanımaktadır; ama umutsuzluk tek harekette bu fırsatı reddetmektedir. Bu, “günah işlemek, iyilikten kopmaktır; ama günahtan umutsuzluğa düşmek, ikinci bir kopuştur.”97 Bu nedenle günah, Tanrı ile olan bağları daha da zayıflatmaktadır. Umutsuzluk bu bağların yeniden kurulmasını engellemektedir. Bunun için kişinin günahından dolayı umutsuzluğa düşmesi, yeni bir günahtır.
Kierkegaard’ın sisteminde günah kavramı asli günah ile ortaya çıkmıştır. Hıristiyan teolojisinde insan, mevrus günah sebebiyle günahkar olarak doğmaktadır; ancak insan, bu günahının Tanrı tarafından bağışlanacağını düşünmektedir. Bu, imandan doğan bir güvendir. Kierkegaard’a göre, “Tanrı’nın gerçekten birisinin günahını unutacağını düşünmek imandan kaynaklanan bir cesarettir.” İman ilişkisi sayesinde Tanrı ile bir bağlantı kuran insan, bu günahtan dolayı umutsuzluğa düşmeyip, onun rahmetinden emindir. Bu, Hıristiyan teolojisinin esasıdır. Eğer kişi gerek mevrus günah gerekse Tanrı’nın huzurunda işlediği diğer günahlar olsun bunların bağışlanmayacağını düşünüp umutsuzluğa düşerse, bu düşünce bile insanı günaha sevk etmektedir.
Kierkegaard’a göre günah, Tanrı karşısında olma bilincidir. Kişi yaptığı şeyin kötü olduğunu ancak Tanrı’yı düşündüğünde fark edebilir. “İnsansal bir yanlışlığı günah yapan şey, suçlunun Tanrı karşısında olduğunun bilincidir.” Aşkın varlıkla bir irtibatı olmayan kişi için günah da yoktur. Çünkü günahın anlamı dini literatür içinde mevcuttur. Seküler dünyada yapılan yanlışlığın anlamı ya hatadır ya da ahlâki değerlendirme içinde kötüdür. Günah, kişinin Tanrı huzurunda olma bilinciyle hata yaptığını idrak etmesidir.
Kierkegaard’ın yaşam aşamalarında her yaşam şeklinin kendisine göre günahı vardır. Ona göre, bir başka günah da, yapılması gereken şeyin yapılmamasıdır. “Estetik alandaki günah, ahlâkın seçilmemesidir.” Ahlâk alanında günah, Tanrı’yı bulmamaktır. Bu, eylemin ne zaman yapılacağının da önemli olduğu anlamına gelmektedir. Yani eylemi yapmak kadar eylemi yapılması gereken zamanda yapmak ya da yapmamak da günahın kapsamı içine girebilmektedir. Genel itibariyle günah, olmayan bir şeyin zamanından önce ya da sonra yapıldığı için de olabilmektedir.
Üç aşamalı yaşam şeklinde( estetik, etik ve en sonuncusu dini yaşam şekli) “günah, Kierkegaard için dini varoluş şeklinin kesin bir ifadesidir.”101 Kişi, Tanrı’nın karşısında kendisinin birey olduğunu hisseder. Günah, bir anlamda kişinin kendi varlığını Tanrı’nın varlığının karşısına koyarak onun huzurunda var olması, varlığını Tanrı huzurunda onaylatmasıdır. Tanrı’nın iradesine muhalif olan günah, insanın gerçekten varoluşunun ifadesidir. Pişmanlık, günah ve suçluluk duygusu dini yaşamın karakteristik özelliğidir. Bu unsurlar bireyin estetik ve etik aşamadan geçip dini yaşam alanına geçtiğinin bir göstergesidir.
Günah düşüncesine sahip olan kişi, pek çok aşamayı geçmiştir. Son noktada günah düşüncesinin beraberinde pişmanlık düşüncesine sahip olmuştur. Günah, belli bir bilinç yapısına sahip olunduğunun bir göstergesidir. Kierkegaard da “Hıristiyan bilincinin başlangıç noktası ve her dini yaşam biçiminin merkezi noktası olarak günahı kabul eder.”
Günah düşüncesi onun sisteminde, Tanrı anlayışında merkezi bir yere sahiptir. Dini yaşam alanının eşiğinde durmaktadır. Günah düşüncesine dolayısıyla Tanrı’nın huzurunda olma bilincine sahip olmayan insan, yaşam şekillerinin en üst basamağı olan dini alana geçme düzeyine gelememiştir. Çünkü “günah, Tanrı önündedir. O’nsuz günah aslında var olmaz.” Günahı günah yapan şey onun Tanrı bilinciyle olmasıdır. Tanrı yoksa günah da yoktur. Günahın ilk koşulu onun Tanrı huzurunda olması, ikinci koşulu ise, Tanrı’nın iradesine karşı yapılan bir eylem olmasıdır.
Kaynak: T. C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, KIERKEGAARD’IN TANRI ANLAYIŞI, Selda ATAER, 2006