Felsefe hakkında her şey…

Ioannes Duns Scotus’un Ahlak Felsefesi

05.11.2019
1.176

Duns Scotus’un ahlak anlayışı, onun irade hakkındaki düşüncesi etrafında biçimlenmiştir. Duns Scotus, Thomas Aquinas’ın akıl ile irade arasında kurmuş olduğu nispeten dengeli ilişkiyi kabul etmez. Thomas Aquinas aklın iradeye, iradenin hedefine ulaşması için en başta bir ivme kazandırdığını fakat daha sonra onu eylemlerinde özgür bıraktığını düşünmekteydi. Buna karşılık Duns Scotus, Bonaventura’nı n da etkisiyle, iradenin akıldan biçimsel olarak ayrı olduğunu ve aynı zamanda akıldan daha asil (daha yüksek bir yeti) olduğunu ileri sürer. Ona göre irade özgür bir güçtür (potentia libera). Bu yapısı itibarıyla da, doğal eğilimi olan akıldan daha üstündür; zira özü gereği özgürdür (Aspell, 1999: 285).

Akıl, doğrudan bir şekilde ve sorgusuzca hakikate yükselmektedir ve bundan dolayı da akıldışıdır (irrasyonel). Buna karşılık irade, akıl tarafından bilinen nesnesini özgür bir şekilde seçtiği sürece akılsaldır. Duns Scotus iradenin eylemine akılsal demektedir ki; ona göre akılsallık, akılla birlikte hareket etmek, eylemde bulunmaktır. Tam da bu nedenden dolayı, ona göre irade, doğası bakımından radikal bir biçimde akılsaldır (Aspell, 1999: 286). Bu akılsallık nedeniyle irade, eylemleri için akla bir şekilde gereksinim duymaktadır; bununla birlikte akıldan daha temelli bir etkinlik içermektedir (Dumont, 2006: 367).

Scotus ahlak anlayışını iradenin ve iyinin üzerine oturtmaktadır. İrade’nin doğanın genel işleyişine zıt bir yapısı bulunmaktadır. Başka bir deyişle, iradenin davranış biçimi ile doğanınki arasında bir farklılık bulunmaktadır. İrade, öyleyse, amacını bizzat kendisi üzerinden ve özgür bir şekilde belirlemekte, istemektedir. İrade, aynı zamanda, özgür bir şekilde belirlemiş olduğu hedefine ulaşmaya çalışırken, kendisini bu amaca taşıyacak şeyler üzerinde de özgürce eylemde bulunmaktadır. Bu amaç, her şekilde kendinde iyi olanın kendisidir. İyi, Duns Scotus’a göre, bütün varolanların bir özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ahlakilik, Duns Scotus’un düşüncesinde akıl ve özgürlük temelinde kurulmaktadır. Bu akıl ve özgürlük, aslında insan eylemlerinin ahlaki olmasını sağlayan sorumluluk, özerklik ve yönetme gücünün ortaya çıkması için gereklidir (Aspell, 1999: 287).

Duns Scotus’a göre iki tür iyilikten söz etmek mümkündür. Bunlardan birincil olanı, şeylerin doğal düzenine göre değil; fakat doğru aklın buyruklarına göre biçimlendirilmiş, belirlenmiş olan nesneye yönelmiş olan iradeye bağlı eylemin kendisine ait olan bir iyilik türüdür. Sözgelimi, hırsızlık veya adam öldürme, bu doğ- ru akla aykırı düşecek eylemlerdendir. Dolayısıyla Kutsal Kitap’ta dile getirilen emirler/yasaklar da bu doğru akla uygun buyruklar kapsamındadır. Bundan dolayı, insanların birincil derecede yerine getirmek zorunda oldukları buyruklar bunlardır. Bu buyruklara itaat tarzındaki insan eylemleri, özgür iradenin yerine getirdiğ i davranışın hedefindeki ahlaki iyiliğin aktüelliğini sağlamaktadır. İkincil tarzda iyilik ise, davranışın biçimlendirilmesi esnasında yer ve zaman gibi çevresel koşulları n dikkate alınması sonucunda ortaya çıkan hedefteki iyiliktir. Bu tarz iyilik, dolayısıyla, öncelikli olarak amacı ön planda tutmaktadır. Tanrı sevgisi, Tanrı’yı sevmek, nihai bir amaç olması bakımından insanın en yüksek eylemini oluşturur. Tanrı, bir hedef olarak seçildiğinde, doğru akla aykırı olabilecek hiçbir şey olmayacaktı r. Bundan dolayı iradenin, insanı bütün özellikleriyle kendisine yönlendireceği nihai amaç Tanrı’dır (Aspell, 1999: 287-288).

Duns Scotus, doğru aklın ortaya çıktığı yerin Tanrı’nın iradesinde biçimlenen doğal yasa olduğunu düşünmektedir. Ona göre, “İlahi irade iyinin nedenidir; bu durumun böyle olmasının nedeni, Tanrı’nın bir şeyin iyi olmasını istemesidir.” (Akt. Aspell, 1999: 289; Duns Scotus, Rep. Par. I, d. 8, q. 1). Bu elbette, Tanrı’nın şu anda iyi olmayan bir şeyin iyi olmasını istemesi şeklinde düşünülmemelidir. Zira, O’nda böyle bir çelişki asla söz konusu olamaz. Tanrı’nın iradesinin iyiyi amaçlı yor olması, tamamen O’nun saf iyi olan doğasından kaynaklanmaktadır. Bu doğa, insana, O’ndaki tüm iyiliklere yönelme ve itaat etme fikrini vermektedir. Sınırlı irade, yani insanın istemesi, iyiyi gerçekleştirme ve kötüden kaçınmayı emreder; zira sınırlı insan, varoluşsal anlamda, sınırsız yaratıcısının buyruklarıyla zaten kuşatılmış durumdadır.

İlahi iradenin biçimlendirmiş olduğu doğal yasanın yanında bir de pozitif yasadan söz etmek gerekir. Bu yasa türü, Tanrı’nın doğal yasayı olumlaması neticesinde oluşmaktadır. Yukarıda iki maddesinden söz ettiğimiz On Emir pozitif yasaya en güzel örnektir. Bunlar doğal yasaya uymaktadır ve hatta zorunludur. Tümel karakterinden dolayı doğal yasa, her zaman tam bir kesinlik ifade etmeyebilir. İnsan yaşantısındaki değişen zaman ve mekanlar, farklı koşullar altında bulanıklıklar yaratabilir. Dolayısıyla pozitif yasa, doğal yasanın bilişsel ve ontolojik sınırlılıklarının üstesinden gelmek için Tanrı tarafından dikte edilen yasa olarak anlaşılmalıdır. Bu yasalar aracılığıyla insan, doğal yasayı düzgün bir biçimde yorumlama ve aydınlığa kavuşturma şansına da sahip olmaktadır. Doğal yasanın bu şekilde açıklığa kavuşturulması, insana, toplum içindeki hayatını nihai amaca en uygun biçimde düzenlemesi bakımında en etkin yardımı sunmaktadır (Aspell, 1999: 290-291).

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...