Felsefe hakkında her şey…

İfade özgürlüğünün eleştirisi

09.01.2022
993
İfade özgürlüğünün eleştirisi

Totaliter bir rejim kendini, özgür ifadenin yokluğunda belli eder.

Batılı toplumların pek çoğu, yurttaşlarının her türden görüşlerini ifade etme ve toplumsal tartışmalara herhangi bir yasaklama korkusu olmadan katkıda bulanabilme özgürlüğüne sahip olmalarından gurur duyar. Fakat bu bağlamda kendini ifade etme özgürlüğü yine de tam anlamıyla özgür olmak değildir.

Bu bakımdan, ister pornografiye, ister karalamaya, isterse de dine küfür etmeye karşı yasalar olsun, cezalandırılmadan yayımlayabileceğiniz ya da konuşabileceğiniz şeyler konusunda her zaman yasal sınırlamalar vardır.

Mill, konuşma özgürlüğünün birçok bağlamda hoş karşılanması için, ciddi bir argüman ortaya atar. Konuşma özgürlüğünün sınırları, ifade edilen görüşün diğer insanları yalnızca rahatsız ettiği yerde değil, daha ziyade onlara zarar vermeye sebep olduğu yerde çizilmelidir. Eğer konuşma özgürlüğünü kötüye kullanıyor ve şiddeti teşvik ediyorsanız, bu durumda yasaklanmalısınız.

Bu bakımdan Mill, başkalarına zarar verme riskini taşıdığınız noktaya kadar görüşlerinizi ifade etme özgürlüğüne sahip olmanız gerektiğini düşünür: İnsanları rahatsız etmek ya da gücendirmek de bu bağlamda kabul edilebilirdir.

Özgürlüğü yasaktan ve sansürden korumak için bir dizi argüman kullanır Mill. Burada bu argümanların yalnızca ikisine değineceğiz.

Öncelikle Mill, her yasak koyucunun yanılmazlığı varsayması gerektiğini düşünür. Bu, yasak koyucunun hiç kimsenin asla yanılmayacağını varsayması ya da kabul etmesi demektir. Fakat böylesi bir varsayım, hepimiz hata yaptığımız için yasak koyucu için oldukça saçmadır.

Mill, yasak koymanın temel motivasyonunun, yasaklanan fikrin yanlışlığına olan güçlü inanç olduğunu kabul eder. Dolayısıyla bu görüşe göre yasak koyucu, birtakım doğru ve potansiyel olarak önemli fikirlerin birçok kişi tarafından duyulmasına engel olma riskini de beraberinde taşır.

İkinci olarak Mill, görüşlerin düzenli olarak birbirleriyle karşı karşıya gelmediği durumda, onların yalnızca ölü dogmalara dönüştüğünü düşünür.

İfade edilen görüş yanlış olsa dahi, onun Ortodoks görüşe karşı bir argüman oluşturduğu olgusu, bu görüşü savunanların inançlarını savunmaya ve açıklamaya itecektir. Bunun sonucunda, yalnızca bize doğru oldukları söylendiği için değil, daha ziyade onun lehine argümanları anladığımız için inançlara sahip oluruz.

Örneğin, şimdiye kadar hayvanların çevrelerine gösterdikleri uyumun en iyi açıklaması olan Darwinci evrim kuramına inananlar, evrimi reddeden yaradılışçıların görüşlerinin yanlış olduğuna inanabilirler.

Mill’in görüşüne göre, evrimcilerin, kendi görüşlerine yaradılışçılar tarafından yöneltilen eleştirileri hoş karşılamaları gerekir; çünkü bu eleştiriler onları evrimin en iyi açıklama olduğuna ilişkin nedenler bulmaya itecek ve bunu yaşayan bir inanç olarak korumalarına yardımcı olacaktır.

Doğru ile yanlış arasındaki çatışmadan, doğru olan, eylemi daha büyük bir güçle etkileyecek şekilde zaferle ayrılacaktır. Ve bununla birlikte, inançlarımızın karşı görüşlerle mücadele süreci, her ne kadar karşı görüşlerin gücü onun destekçilerinin inancı kadar güçlü olmasa da birçoğu doğruluğun bir öğesini içerdiği için, inançlarımızı daha güçlü olacak şekilde yenilemek konusunda bizleri zorlayabilir.

Mill’in odak noktası görüşleri yasaklamanın ya da sansürlemenin doğru veya yanlış olabileceği üzerinedir. Günümüzde ise sansür için kullanılan argüman genellikle yayınlanması yasaklanmış malzemenin yanlış olduğu değil, daha ziyade tehlikeli olduğudur.

Örneğin bir kimse kolayca ulaşılabilir kimyasallardan nasıl ölümcül bir bomba yapılabileceğine dair bilgiyi internet üzerinden paylaşırsa bu durumda böylesine bir bilginin yasaklanmasının nedeni onun yanlış olması değil, daha ziyade bunun doğru ve tehlikeli bir bilgi olmasıdır.

Mill’in konuşma özgürlüğüne ilişkin argümanları, sansürün sonuçlarına bakar. Buradaki tehlike ise, sonuççu bir kimsenin sansürlemenin açıkça fayda getirdiği durumlarda, sansürün meşru olduğunu kabul etmek durumunda olmasıdır. Diğer bir deyişle Mill’in argümanları bireylere konuşma özgürlüğü hakkı gibi bir şey sağlamaz.

Onların göstermek iddiasında oldukları şey, ifade edilmiş görüş yanlış bile olsa, konuşma özgürlüğünün hoş karşılanmasıyla birlikte topluma oldukça yararlı sonuçlar sağlayacağıdır. Argümanın daha güçlü bir yanı, hepimizin bir hakka, eş deyişle konuşma özgürlüğü gibi bir insan hakkına sahip olduğunu söylemesi olacaktır.

Buna göre, devletlerin bir yurttaşın insanlığını tanıması, o yurttaşın dile getirmek istediği görüş her ne olursa olsun, bu görüşü ifade etmesine olanak tanır. Böylelikle, kişiyi susturmak, onun temel insan hakkını reddetmek anlamına gelecektir.

Gelgelelim böylesi bir düşüncede de ciddi bir zorluk bulunur ki o da insan haklarının nereden geldiğinin açık olmamasıdır. Dolayısıyla konuşma özgürlüğünün temel bir insan hakkı olduğu savunusunun birtakım temellendirmelere ihtiyacı vardır.

1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesinde ifade özgürlüğünün belirtildiği doğrudur. Fakat bu, hakkın hangi temelde yükseldiği gibi felsefi bir soruya yanıt oluşturmaz.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı; Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 15/3 (2013) 115-128; “Felsefeye Giriş” Nigel Warburton

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...