İbn-i Haldun
Tunus’ta dünyaya gelen İbn-i Haldun; din, matematik ve tarih eğitimi almıştır. Yaşamı boyunca Tunus, Fas, İspanya ve Cezayir devletlerinde çeşitli hizmetlerde bulunmuş, daha sonra Kahire’de Al-Azhar Üniversitesinde çalışmaya başlamıştır. En önemli eseri 1374 yılında tamamladığı Mukaddime’dir.
İbn-i Haldun, söylentilere ve aktarmaya dayalı tarihi bilgilere güvenilemeyeceğini, bu nedenle anlatılan tarihi bilgilerin eleştirilmesi ve gerçeğe ne derece uyduklarının araştırılması gerektiğini savunmuştur. İbn-i Haldun’a göre çeşitli ulusların gelişmelerini aktarmak yeterli değildir, esasen bu gelişmeye neyin neden olduğunun anlaşılması gerekmektedir ve bu nedenler, toplumsal olayların incelenip araştırılması yoluyla ortaya konabilir (Gürkan, 1967:227).
İbn-i Haldun tarih bilgisini aktaranların çeşitli nedenlerle öznel davrandıklarını vurgulamış ve gerçek tarih bilgisine ulaşmak için toplumsal olguların, çeşitli uygarlıkların zaman içindeki değişimlerinin ve bu değişimlerin nedenlerinin tarafsız bir şekilde gözlenmesi ve incelenmesi gerektiğini belirtmiştir (İbn-i Haldun, 1954: 5-9).
İbn-i Haldun, toplumsal gerçekliğin incelenmesi ve toplumsal değişmenin neden ve sonuçlarının araştırılması konusunda tarihe “Ümran Bilimi” olarak adlandırdığı (İbn-i Haldun, 1954: 97) bir bilimin yardımcı olacağını belirtir. Bu yeni bilim insan topluluklarının doğasını, nasıl bir yaşam sürdüklerini (yerleşik mi göçebe mi olduklarını), bu kavimlerin yaşadıkları ülkeleri nasıl ele geçirip ellerinde nasıl tuttuklarını, devletlerini nasıl kurup güçlendirdiklerini, bu devletlerin nasıl çöktüğünü, bu kavimlerin yaşamlarında ekonomik, bilimsel ve sanatsal faaliyetlerin zamanla nasıl ve neden değiştiğini inceleyecektir (Gürkan, 1967: 229). Diğer bir deyişle bu yeni bilimin toplumsal olayları inceleyip sınıflandıracağını ve toplumsal değişmeyi inceleyeceğini belirten İbn-i Haldun, böylece günümüzde sosyolojinin inceleme alanına giren konuları Ümran Biliminin alanına dâhil etmektedir.
İbn-i Haldun yaşadığı toplumda politika ve ekonomi gibi çeşitli toplumsal kurumları incelemiş, farklı toplumsal örgütlenme biçimlerini karşılaştırmış, siyasal egemenliğin ve otoritenin kaynaklarını araştırmıştır. İnsan toplumlarının birbirinden farklı olmasını geçinme biçimlerinin farklı olmasıyla açıklamış, ayrıca coğrafi ve ekonomik koşulların, üretim biçimi ve üretim ilişkilerinin de toplumların farklılaşmasında etkili olduğunu belirtmiştir (Gürkan, 1967:230). Diğer bir deyişle İbn-i Haldun, insanların doğal eğilimlerinin ya da yaradılışlarının değil, alışık oldukları gelenek ve şeylerin ürünü olduğunu savunmuştur. İnsan toplumlarında gözlemlenen bu farklılıklara rağmen, İbni Haldun’a göre toplumları bazı benzer özellikleri açısından tipleştirmek mümkündür. Bu çerçevede İbn-i Haldun göçebe ve yerleşik toplumlar olmak üzere iki temel toplum tipi belirlemiş ve bu toplumları inceleyerek bunlar arasında sistematik bir karşıtlık kurmuştur. Bu nedenle, İbn-i Haldun’un çalışmaları daha sonra Aydınlanma düşünürlerinin bir kısmı ve Marx tarafından geliştirilecek olan materyalist sosyolojinin öncüsü sayılabilir (Ritzer, 2008:4; Callinicos, 2004:28).
İbn-i Haldun’un sosyolojik düşünce ve tarihsel gözlemi ilişkilendirmenin önemi üzerinde durması, toplumun bilimsel olarak incelemesine, ampirik araştırmalara ve toplumsal olguların nedenlerini aramaya büyük önem vermesi, çalışmalarının çağdaş sosyolojiyle birçok ortak yönü olduğunu göstermektedir.
İLGİLİ KONULAR:
- Siyaset türleri nelerdir?
- İbni Haldun’un siyaset felsefesi ve devlet anlayışı
- İbni Haldun’un kültür bilimlerine katkısı
- İbn Haldun: Mukaddime hakkında
Kaynak: KLASİK SOSYOLOJİ TARİHİ, s. 3-4, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2685 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1651