Felsefe hakkında her şey…

Hukuk sosyolojisi nedir?

16.11.2022
948
Hukuk sosyolojisi nedir?

Hukuk sosyolojisi, hukuku sosyal olgu olarak ele alan bir bilim dalı, bir disiplindir. Hukuk sosyolojisi genç bir disiplindir. Bu alanın henüz yirminci yüzyılla birlikte ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla bu görece genç disiplin, bir yandan kendi terim ve kavramlarını oluştururken öte yandan başka alanlardaki terim ve kavramlara yeni anlamlar kazandırır veya bunları farklı içeriklerle kullanır.

Hukuk sosyolojisi farklı disiplinlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş, tabiri caizse “bileşik” bir disiplindir. Hukuk gibi önemli bir kurumla ilgili olarak siyaset bilimcilerin, devlet kuramcılarının, sosyologların, filozofların, hukukçuların, tarihçilerin, hatta psikologların ve sosyal psikologların, yani farklı disiplinlerde çalışan düşünür ve kuramcıların söz söylemiş olması beklenir. Nitekim öyledir de. Böylece hukuk sosyolojisi kendiliğinden “disiplinler arası” bir disiplin olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, farklı disiplinlerden çalışmaların dillerinin anlaşılabilmesi için hukuk sosyolojisinin çalışma konularının, terim ve kavramlar çerçevesinde ortaya konması gerekir.

Hukuk öğrenimi görmemiş kişilerin, değil bir kurum olarak hukuku analiz etmek, hukukun nasıl işlediğini anlamaları bile kendileri için genellikle hayli zorlayıcı olmaktadır. Bu nedenle, hukuk içerisindeki, hukuku sosyal bir olgu olarak analiz etmemize imkân veren bazı terim ve kavramları hem hukuk ve de sosyoloji perspektifi ile ele almak bir zorunluluk hâline gelmektedir.

Hukuk sosyolojisinde hukuku sosyal bir olgu olarak ele alıyorsak da kesin bir hukuk tanımı verebilmek tarih boyunca kolay olmamıştır. Bunun iki nedeni bulunmaktadır; birincisi, hukuk çok yanlıdır. Bir yanda sistematik bir kurallar bütünü olma özelliği taşır ama öte yandan soyut bir idealdir. Bir yanda sosyal hayatın bir parçasıdır ama öte yandan bir egemen tarafından vazedilmiştir. Bu nedenle, tek bir özelliğine bakılarak yapılan hukuk tanımı her halükârda eksik kalmaktadır. İkinci neden de esasen buradan kaynaklanmaktadır; hukuku tek bir yanıyla tanımlamak zor olduğu için çok sayıda hukuk görüşü söz konusu olmaktadır. Böylece hukukun her bir özelliğine ilişkin bir de farklı görüşler ortaya çıkmakta ve tanım sorununa yanıt vermekten giderek uzaklaşılmaktadır.

Teorik anlamda hukuka dair görüşlerin, aslında kendi içerisinde tutarlı ve hukukun ele alınan yanını hayli isabetli bir şekilde açıklayan çabalar olduğu görülür. Aral bu çabaları iki grupta toplamaktadır:

“Birinci grup, hukuku yaşamın ve toplumsal olayların reel verileri üzerine kurmaya; ikincisi ise, düşünce tarafından belirlenmiş salt (mutlak) ölçülerden çıkarmaya çalışmaktadır. Ancak bu iki temel görüş kendi içinde de değişiklikler gösterir. Örneğin, reel görüşler yaşamın biyolojik temelleri, ekonomik veriler, politik veriler gibi tamamen değişik reel verilere bağlanabilirler. Bunun gibi, hukuku düşünsel ve tinsel (manevi) ilişkilerden çıkarmaya çalışan ideal teoriler de akla, değer yaşantısına ya da dini tasarımlara (tasavvurlara) dayanırlar” (Aral, 2012: 2).

Hukukun farklı boyutlarının olması ve her bir boyuta ilişkin farklı yaklaşımların bulunması aynı zamanda farklı disiplinlerin ve farklı metodolojilerin de gündeme gelmesine sebebiyet verir. Böylece hukuku, bilimsel bir temelde ele almaya çalışan farklı bilim alanları, farklı disiplinlerden söz eder hâle geliriz.

Özetle, hukukun bizzat kendisi bir bilim olarak ele alınacak olursa ancak ideal ve/veya ideografik bilimler içerisinde kabul edilmesi gerekir. Öte yandan, “hukuk olgusuna” sosyal bilimlerin farklı disiplinleri içerisinde farklı kavramlar ve yöntemler kullanarak yaklaşmak da mümkündür.

Kaynak: Hukuk Sosyolojisi, s. 3-4, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4033 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2815

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...