Buddha Öğretisinde Orta Yol Nedir?
Gautama, hayatının başlarında lüks içinde yaşamıştır.
Bu lüks içinde, duyusal hazların da her türlüsünü tatma imkanı edinmiştir. Ancak bunların tek başına mutluluk getirmediğini fark etmiş ve dünyadaki acıların derinden farkına varmış; hastalıklara, ölümlere, yaşlılığa ve fakirliğe şahit olarak bunların mutluluğu engellediğini düşünmüştür.
Bu acıları geçirmek için duyusal hazlara boyun eğmenin çok geçici mutluluklar sağladığını fark etmiştir. Buddha, dünya nimetlerinden elini çekmenin bir parçası olarak saçlarını kazıtmıştır. Budist öğretiye göre, baştan çıkarıcı her şey tüm acılara kaynaklık eder ve bunların baştan çıkarıcı gücüne direnmek gereklidir. Fakat Budist öğreti, dünya nimetlerinden elini kolunu tamamen çekmenin de aynı ölçüde mutsuzluğa sebep olacağını da dile getirir.
Buddha böylece, kendini dünya zevklerine bırakmak ile çile çekmek arasında bir orta yol olması gerektiği sonucuna varmıştır. Ona göre bu orta yol insanı gerçek mutluluğa ve aydınlanmaya götürecek olan yoldur. Bu yolu keşfetmek için, insan kendi deneyimlerinden yola çıkarak akıl yürütmelidir.
Acı çekmenin evrensel bir duygu olduğunu fark eden Buddha, bunu varoluşun ayrılmaz bir parçası olarak görür. Bu acının asıl nedeni, arzu ve beklentilerimizi karşılayamıyor oluşumuzdur. Buddha’nın “bağlılık” adını verdiği bu arzular sadece duyusal arzular ve dünyevi hırslarımız değil, temel bir içgüdü olarak kendimizi korumayı da içerir. Bu bağlılıkların doyurulması, yalnızca kısa vadeli bir mutluluğun kapısını açacaktır. Bu durum zihnimize ferahlık getirmeyecektir. İşte mutluluğun daimi erişimi, yalnızca orta yolu bularak olabilecektir.
Gautama’nın mantık zincirindeki bir sonraki adım, hayal kırıklıklarını engellemek ve dolayısıyla acıyı sona erdirmek için bağlılıkların ortadan kaldırılmasıdır. Bunu başarmak için bağlılıklarımızın temeldeki nedenlerine -bencilliğimize- inmemiz gerekir. Gautama’nın bencillikle kastettiği doyum arama eğilimimizden fazlasıdır. Ona göre bu bencillik bizim bugün “ego” olarak adlandırdığımız benmerkezcilik ve kendine bağlılık halidir.
Acı çekmemize neden olan bağlılıklardan kendimizi kurtarmamız için sadece arzularımızdan feragat etmemiz yetmez; onları arzulayana -benliğe- olan bağlılığımızın da üstesinden gelmemiz gerekir. Peki bu nasıl başarılabilir? Arzu, hırs ve beklentiler doğamızın bir parçası, çoğumuz için yaşama nedenidir. Gautama’nın buna cevabı, yine akıl yürütme yoluyla gösterdiği egonun dünyasının hayali olduğudur. Ona göre evrendeki hiçbir şey kendiliğinden olmaz, her şey daha önceki bir eylemin sonucudur ve her birimiz bu ebedi sürecin geçici parçalarıyız, nihayetinde kalıcı ve gerçek değiliz. Bu nedenle gerçekte büyük bir bütünün -ya da “benlik olmayan”ın- parçası olmayan herhangi bir “benlik” yoktur ve acı bizim bunu anlamaktaki başarısızlığımızdan kaynaklanır. Bu, bizim varlığımızı veya kimliğimizi inkar etmemiz anlamına gelmez, bunun yerine onların aslında ne olduklarını -geçici ve gerçek dışı- anlamalıyız Eşsiz bir “benlik” olma nosyonuna sımsıkı tutunmak yerine ebedi bir “benlik olmayan”ın parçalarından biri olma kavramını idrak etmek bu bağlılığı yok etmenin ve acıdan kurtulmanın anahtarıdır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı