Felsefe hakkında her şey…

Ailede Değerler Eğitimi

13.05.2020
1.794
Ailede Değerler Eğitimi

Eğitimin her aşamasında ailenin yeri oldukça öneme sahiptir. Ebeveynlerin çocuklarının eğitim sürecine katılmasıyla, çocukların okul ve okul sonrası yaşamlarında da hem akademik anlamda hem de sosyal yaşamında mutlu bireyler haline geleceklerdir (Oktay, 1999).

Çocuğun ilk toplumsal çevresini oluşturan ailenin çocuk üzerindeki etkisi yoğun olarak görülür. Aile çocuk için, beslenmesini, korunmasını, diğer fiziksel gereksinimlerini, sevgi ve güven gibi duygusal gereksinimlerini karşılayan bir mekanizmadır. Ayrıca çocukları yetiştirme biçimleriyle ve tutumlarıyla da çocuğun kişiliğinin oluşmasını büyük ölçüde etkilerken toplumsal değerler sis-temini çocuğa aktararak sosyalleşme sürecine de katkıda bulunur (Şahin, 2005 ve Yavuzer, 1990).

Çocuklarımızın mutlu ve sağlık bireyler haline gelebilmesi içinde çocuklara ve gençlere kazandırılacak değerler eğitimi sürecinde de aile eğitiminin yerini inkâr edemeyiz. Geçmişimizden bugüne kadar olan aile profillerimize baktığımız zaman, geleneksel olarak adlandırdığımız ataerkil aile yapısında da değerle kazanımında önemli bir fonksiyona sahip olmuştur. Gerek otoriteryan tutum sonucunda çocuklara verilen disiplin anlayışında gerekse, model olma sürecinde değerlerin aktarılıp içselleştirilme- sinde önemli bir yere sahiptir.

Zamanla kültürel yapıdaki değişmeler, aile yapısında da kendi içinde bir takım değişikliklere yol açmıştır. Meydana gelen bu değişikliklerden en çok etkilenen ailenin küçük bireyleri olan çocuklardır. Bu aşamada ailenin ona sunmuş olduğu bazı değerler çocuk için çok fazla öneme sahip olmadığından dolayı aile içerisinde çatışmalara neden olmaktadır. Aile yaşantısında dengeli ve etkili iletişimin sağlanması için çocuğu birey olarak kabul etmek onu ilgi ve gereksinimine cevap verebilmek gerekir. Çocuğa ayrılan zamanın kaliteli ve nitelikli olması etkili eğitim ortamının sağlanmasın olanak sağlar.

İnsanlar birbirlerinin neyi, nerede, nasıl, neden, niçin o şekilde algıladıkları zaman, değerleri bilişsel yolla oluşturmaya karşı daha yatkın olurlar. Bu şekilde içselleştirilmiş değerler kalıcı ve sürekli olma niteliği kazanır. Gelenek ve göreneklerle ilgili değerler ise küçük yaşlardan itibaren paylaşılan yaşantılarla kazanılıp içselleştirilebilir (Sevinç, 2006). Aileler çocuklarına kendi değer yargılarını empoze etmeden, zorlamadan, baskı altına almadan, onları kendi yapıları içinde bir değer olarak görüp, saygı duymalıdır. Çocuklara duyulan sevgi ve saygı ortamında kendilerine özgü bir değerler sistemi oluşturmaya teşvik edilmelidir (Mobaçoğlu, 1998).

Aileler çocuklarına değer sistemi kazandırma süreçlerinde çocukların kendi değerlerini seçme konusunda özgür davranmalarına izin vermelidirler. Değerler seçimindeki özgülük sürecindeki birinci amaç, çocukların değer sistemlerini seçerken alternatif değer sistemleri aramaları izin verilmesi ve ahlaki yargı sistemini oluşturmaya çalışan çocuğa yön gösterici olunmasıdır(De Ruyter, 2002). Fakat ailevi değerlerin, seçmiş olduğu değerlerle örtüşmüyorsa zaman zamanda değerler arasında çatışmalar meydan geliyorsa çocuklar bundan olumsuz yönde etkilenirler (Erden, 1998). Değerler arasında meydana gelen bu çatışma çocukların kişilik gelişimini de olumsuz yönde etkileyecektir.

Marfleet (1996)’in ifade ettiği gibi, aileler okulun akademik başarılarını sürdürmelerinin zorunluluğuna inanırlar. Fakat çocuklarını gönderdikleri okulların değerler sistemine ve değerler öğretimi yaklaşıma önem verirler. Çocuklara okulların ahlaki değerler konusunda nasıl rehberlik ettikleri aileler için önemli oldukları vurgulanmaktadır.

Eğitim bakımından en önemli kurumlardan biride ailedir. Hayatımızda birçok davranışların, iyi veya kötü hareketlerin kökü ailede kazanılır, insanlar farkında olmadan aile içinden birçok alışkanlıkları benimsemiş olabilir.

Aile bireylerin doğuştan üyesi olduğu en küçük gruptur. Bireyler ilk davranışlarını ailesi ile olan etkileşimi sonucunda kazanır. Bireyin aile içinde kazandığı bilgi, tutum ve değerler sağlam temelli ve diğer değerler ile uyumlu olmalıdır. Aileden sonra toplumun etkisi başlar. Birey toplum içinde yaşarken gelenek, görenek, örf, adet ve töre ile ilgili değerleri, bilgileri ve tutumları öğrenmeye başlar.

Aile, içinde insan türünün belli bir biçimde üretildiği, topluma hazırlanma sürecinin belli bir ölçüde ilk ve etkili biçimde cereyan ettiği, eş, anne baba çocuklar(ailenin biçimine göre başka yakınları) arasında belli bir ölçüde içten, sıcak, güven verici ilişkilerin kurulduğu, yine içinde bulunulan toplumsal düzene göre ekonomik etkinliklerin az ya da çok bir ölçüde yer aldığı bir toplumsal kurumdur (Ozankaya, 1975:203).

Her toplumda aile, en önemli sosyalleştirici kurumlardan biridir. Diğer bir deyimle, toplumun genel değerler sistemi, bu arada siyasal değer, inanç ve duygusal yönelimleri, ilkin ve en başta aile kanalıyla, yeni yetişen toplum üyelerine, yani çocuklara ve gençlere aktarılır, öğretilir (Özbudun, 1986:91).

Aile gibi temel bir sosyal grupta karşılıklı olarak işlevlerde bulunan kişiler aile yaşantılarında uymaları gereken belirli temel değerler olduğunu bilirler. Değer ve davranış ne kadar uzun birliktelik sergilerse, o kadar kolaylıkla özleştirilebilir, o kadar da bu birliktelik kurumsallaştırılabilir (Fichter, 2004:175).

Toplum yaşamı ile ilgili bu tür değerleri çocuklarına kazandıran ana babalar, onlara sadece yardım etmiş olmakla kalmazlar; aynı zamanda insani yaşam şartlarının sıkıntılarını başkalarının sırtına yüklemek yerine, kendi sorunları olarak algılamalarını sağlarlar. Sağlam temel ilkeler ile donatılmış çocuklar, kritik durumlar karşısında nasıl davranacakları konusunda kararlı olmalarını sağlayan donanıma da sahip olurlar.

Okuma çağına girmemiş çocuğun eğitimi ile daha çok aile meşgul olur. Aile eğitiminde, millî örf ve karakterlerimizin mümeyyiz vasıflarına uygun bir eğitim usulünün esas alınması gerekmektedir (IV. Millî Eğitim Şurası, 1949:60).

Ailenin ne olduğundan bahsettikten sonra geriye çocukların ailede bu değerleri benimsemeleri ve kendilerini bu değerlere göre ayarlamaları için nasıl teşvik edilebilecekleri sorusu kalıyor. Beil (2003:19)’e göre; özellikle bu noktada eski zamanların ana babalarının işi daha kolaydı: Onlar neyi doğal bulduklarını art arda sıralarlar, gerekli gördüklerinde de baskı uygular ve kızılcık sopası devreye girerdi; iş de böylece hallolurdu. Oysa bir çocuğa demokratik davranış biçimlerini ve ahlâki yetkinliği otoriter araçlarla öğretmeye ve benimsetmeye çalışmak, doğal olarak kendi içinde çelişmektedir. Emir vermek istemeyen biri, kimi oyun kurallarının niçin konulduğunu, hoşgörü ve barışseverliğin niçin önemli olduğunu gerekçeleriyle açıklamalıdır. Ana baba böylelikle çocuklarını olaylar ve sorunlar üzerinde düşünmeye teşvik eder. Çocukların kendi ahlâk anlayışlarını bulabilmeleri için geçerli değerleri enine boyuna değerlendirmeye gereksinimleri vardır ana babaların öngördükleri değer anlayışlarından bağımsız olarak.

Ana-babanın değerleri, çocukların davranışlarına yansıdığından, toplumsal değerlere kıyasl a çocuk üzerinde daha etkilidir. Bu nedenle, ana-baba yönelimleri çocuğun gel işim ortamının önemli bir bölümünü oluşturur (Kağıtçıbaşı, 1998:57).

Kısacası, eğer ana babalar, çocuklarının kendilerini emin ve huzurlu hissedecekleri bir ortam yaratmayı başarabilirlerse, çelişkiler sert çatışmalarla sonuçlanmaz; tersine, saygı ve güven gibi değerlerin yaşamdaki yerini ve anlamını öğrenmeleri için olanak tanır. Bu durumda, yaşanan her tartışma, her fırsatta ana babalarla sürtüşmeye girişmek, ahlâki açıdan kişisel sorumluluk kazanmak için biraz da alıştırma olur.

Kuralları ve kaideleri açıklamak her ne kadar gerekli olsa da, çocukların gerçekten buna göre davranıp davranmayacakları genellikle ana babalarının tavrına bağlıdır (nasihat etmek yerine örnek olmak). Özellikle çocukların kendi değer yargılarını geliştirdikleri aile ortamında, hedefler ve günlük yaşamdaki davranışlar birbiriyle örtüşmelidir: Örneğin, bu tutum büyüklerin gerek kendi aralarındaki uygar ilişkilerinde, gerekse onlara gösterilen saygı, huzur ve anlayış gibi değerlerden ödün vermeden, ahlâki açıdan gerekli sınırlamaları nasıl getirecekleri konusunda tutarlı davranışlar olarak sergilenmelidir.

Anne ve babaların değerler konusunda çocuklarına yol gösterebilmeleri ve yardım edebilmeleri için her şeyden önce kararlı ve belli bir tutum içinde olmaları gerekmektedir; bu, katı bir şekilde ilkelerinden taviz vermeyenler ile karıştırılmamalıdır.

Elbette hiçbir insan her zaman örnek bir şekilde davranamaz ve savunduğu davranışlar doğrultusunda adım atamaz. Anne ve babalar çoğu zaman gergin, sinirli, aşırı yük altında ya da sorunludur. Onların arada sırada sabrı fena şekilde taşabilir. Peki, o zaman onları, çocuklarına dostça yaklaşıp, konuşmalarını ve yaptıklarını kendilerinin bile doğru bulmadıklarını, bunun bir hata olduğunu itiraf etmelerine engel olan nedir? Bu tür karşılıklı konuşmalarda, çocuklar kendilerini adam yerine konulmuş hisseder ve büyük olasılıkla davranışlarına eleştirel bir gözle bakmaya daha yatkın olur. Bunun yanında değer yargılarının çeşitliliği karşısındaki şaşkınlığa uğradıklarından, tembellikten, ilgisizlikten ya da tartışmalardan çekindiklerinden asla sınır koymayan, asla ”Yeter artık! Bu kadarı da olmaz!” demeyen ana babalar da vardır kuşkusuz (Beil, 2003:20).

Ana babanın, çocuklara zorla kendi kişisel düşüncelerini aşılamaması son derece önemlidir. Vicdan ancak ikna üzerine kurulduğunda, kararlar yaptırım korkusundan değil, iyilik ve insanlık uğruna kendiliğinden alındığında, gelişigüzel etkilenmeyen, güvenilir bir büyüklüğe erişir. Bu nedenle çocukların daha küçüklükten itibaren, kendi yargılarına varabilmeleri için özgür bırakılmaları gerekir. Onları dövülen, oyuna katılmasına engel olunan ya da herhangi bir şeyi aşırılan birisinin kendisini nasıl hissettiğini düşünmeye teşvik eden ve onların yerinde olsalardı kendilerini nasıl hissedeceklerini kafalarında canlandırmalarını isteyen ana babal ar, çocuklarının kendiliğinden doğru kararlar alabilmelerine katkıda bulunurlar. Onları artık kritik anlarda “hayır” demeye yönelten, eski otoriter sistemin kontrol ve emirleri değil, kendi iradesi ve kişisel sorumluluk duygusudur.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...