Felsefe hakkında her şey…

İbn Sina’nın “uçan adam” metaforu ile Descartes’ın “cogito” anlayışı

06.06.2024
İbn Sina’nın “uçan adam” metaforu ile Descartes’ın “cogito” anlayışı

İbn Sînâ, nefsin mâhiyetinin idrakini temellendirmek için kurguladığı uçan adam metaforu olarak formüle edilebilecek düşünsel deneyimi eş-Şifâ: Tabi‘iyyât / Kitâbu’n-Nefs (I.1; V.7), el-İşârât ve’t-tenbîhât (Nemat 3, Fasl 1-2, 443-46.) ve Mubâhasât olmak üzere üç farklı eserinde ele almaktadır.

Nefsin mâhiyetinin ne olduğunu izah etmeyi amaçladığı Kitâbu’n-Nefs I.1’de nefsin bedenden ayrı ve farklı bir mevcudiyete sahip olduğu sonuca varır. Kitâbu’n-Nefs V.7’de ise bedeninden bağımsız şekilde farkında olduğu ve bildiği şeyi enniye kavramıyla izah eder. Bu üç eser dışında Ta‘likât (s.30, 79-80, 147-48, 160-61) eserinde, nefsin bedenle ilişkisi ve farklılığından ziyade nefsin kendi zâtının doğrudan bilincinde olduğunu ele almakta ve temellendirmektedir. Bu eserinde, nefsin kendine yönelik farkındalığı anlamındaki benlik bilincine değinerek eş-şu‘ûr bi-zât (benlik bilinci) ile eş-şu‘ûru bi’ş- şu‘ûr (bilincin bilinci) şeklindeki özgün ayırımını yapar.

Uçan Adam metaforunun ayandığı düşünce deneyi şöyle özetlenebilir:

Bir adam düşünün, Allah onu bir an önce yaratmış olsun, hafızasında geçmişine dair bir bilgi olmasın, havada bulunsun, yani yere basmasın, gözleri ve kulakları kapalı olsun, yani algıları kapalı olsun. Bu durumda bu insan ne bilebilir?

İbn Sina böyle bir insanın dahi varolduğunu bilebileceğini söylüyor. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” fikrinin Descartes’tan önce getirmiş. Descartes konuya algıların aldatıcılığından yaklaşıyordu, Ebu Ali Sina, onları hepten iptal etmiş. Bununla beraber böyle bir düşünce deneyinde, insan olmanın tam da bu yok sayılanlar olmadan mümkün olmayacağını iddia edebilirim. Bu insan ne bilebilir? Varolduğunu. Ancak varlık onun için ne anlama gelir? Herhangi bir fikri olacağını sanmıyorum. Düşüncenin varlığı işaret etmesi de böyle. Varlık dediğimizde aklımıza gelen, her zaman için algıyla ilgili bir şey. Altı hissimizin olduğunu ve bunun şuur gibi, sadece kendini bilmekle alakalı olduğunu iddia etsek bile, bu algısız kendini bilmenin insan için ne anlama geleceğini bilemeyiz. Varlık konusunda konuşanların, algı ve bilgi olmadan, o varlığın var veya yok olduğunu nasıl bilebileceklerini merak ediyorum. Zira insanların varlık dedikleriyle ilgili söyledikleri hiçbir şey, algı ve bilgi olmadan söylenemez. Bilinmeyen bir varlık ve ele geçmeyen bir his olarak varlık, var sayılabilir mi? İnsanın şuurlu bir yaratılışla, havada, gözleri bağlı, kulakları tıkalı olarak yaratılsa bile kendini bileceğini düşünebiliriz, ancak böyle bir insanın varlık hakkında ne düşüneceğini ve varlığı nasıl anlayacağını bilemeyiz. Zira bizim için, varlık kavramı tamamen algılarımızla içiçe geçmiş bir konudur. Algılarla belirlenmemiş bir varlık düşüncesinin nasıl anlaşılabileceğini sormak hakkımız.

İlgili konu: Düşünüyorum o hâlde varım

“Tanrı tarafından havada asılı olarak yaratılmış bir adam hayal edin, bu insanın durumu iyi fakat gözleri örtülü, uzuvlarını salmış yani hiçbir yere dokunmuyor hatta kendi vücuduna bile. Bu adamın hafızası yok, sahip olduğu tek şey yaratılmış olmak. Şimdi, bu kişinin zihni geçmiş ve şimdiki duyusal deneyimlerden yoksun olduğu için boş mudur?”

İbn Sina, “Hayır, kendi varoluşunun farkında olacaktır.” der.

Bu noktada üç soru ortaya çıkar. Birincisi, Otostopçunun Galaksi Rehberi’nin yazarı Douglas Adams, bir uzaylı gezegeninde havada pat diye varlığa gelen bir balinayı kurgularken İbn Sina’yı mı okuyordu? Hiçbir fikrim yok ama öyle olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor.

İkinci soruysa ibn Sina, Uçan Adam’ın kendi varlığına bileceği konusunda haklı mıdır? İbn Sina bu soruyu tartışmak için sormuyordu, bunu fark etmek önemli. Tartışmaktan ziyade bunun böyle olacağını göstermek istiyordu. Hatta bir versiyonunda kendimizi Uçan Adam’ın ayakkabısının yerine koysak dahi varlığımızın farkında olacağımızı söylüyordu. Evet, bu söylemler ibn Sina felsefesinde temel bir ilkeye işaret ediyordu. O, her zaman kendi varlığımızın farkında olduğumuzu savunur; uyurken veya bir şey için canımızı dişimize takıp çalışırken bile. Paradoksal olarak, genellikle kendimizin farkında değilizdir. Bahsedilen farkındalık zihnimizin kesintisiz fon müziği değildir. Uçan Adam düşünce deneyi bu öz farkındalığa dikkat çekmek için bir yoldur. İbn Sina buna gösterge anlamına gelen tenbih adını vermiştir.

Aslında bizim öz farkındalığımız, şeyleri algılayabilmemiz için bir dayanak noktasıdır. Bu durum şuna işaret eder; bir şeyi gördüğümde, hayal ettiğimde veya düşündüğümde şunu kavrarım ki bir şeyi gören, düşünen ve hayal eden şey benim. Bunun haricindeki bilinç formları öz farkındalığı işin başında varsayarlar.

Yeri gelmişken, Uçan Adam’ın duyu organları çalışmasa da bedensel farkındalığının olacağını öne sürerek itiraz edebilirsiniz. Mesela profriyosepsiyon ile en azından başka bir duyu organıyla bacağının yerini bilemez miydi? Zifiri karanlıkta olduğunuzu ve omzunuzu bir yere yaslamadığınızı hayal edin, profriyosepsiyon size omzunuzun yerini söyleyen histir. Bu durum kesinlikle düşünce deneyi için bir problem oluşturur. Yine de bunun sonucu etkileyen felsefi bir yaklaşım olduğunu söylemek güçtür. Biri çıkıp da Tanrı’nın profriyosepsiyon hissini de bloke ettiğini ya da Uçan Adam’ın bu hissinin noksan olduğunu söyleyerek deneyi modifiye edebilir. İbn Sina’nın iddiası bu durumda da değişmeyecektir, yine bu şartlar altında da öz farkındalığın olacağını söyleyecektir.

Şimdi üçüncü ve en zor sorumuza gelelim; bu düşünce deneyi bize neyi kanıtlar? İbn Sina şaşırtcı bir sonuca varır; bu deney bize bedenlerimizle özdeş olmadığımızı gösterir. Uçan Adam kendinin farkındadır, var olduğunu bilir. Hatırlayalım, Uçan Adam öz farkındalığa sahiptir fakat bedeninin varlığını hatta herhangi bir bedenin varlığını bilmez. Sonuç olarak eğer bir şeyin farkında olurken başka bir şeyi fark etmiyorsam bu iki şey nasıl özdeş olabilir?

Bu, kulağa oldukça ikna edici geliyor; ta ki bir şeyin farkında olmak için o şeyin her yönünü fark etmeye gerek yok diyene kadar. Mesela siz, birkaç dakikadır bu yazıyı okuduğunuzun farkındasınız ama Dixieland Jazz çalarken yazılmış bir makale okuduğunuzun farkında değildiniz. Bu nedenle bu makalenin Dixieland Jazz çalarken yazılmamış bir şey olduğu sonucuna varırsanız yanılırsınız. Aslında bu mesele tam olarak da böyle bir şey. Başka bir deyişle; belki de Uçan Adam’ın sahip olduğu öz farkındalıktaki öz, kendi bedeniydi. Söylediğim şeyi çağdaş felsefeciler “İbn Sina yanlışlıkla transparan bir zeminden opak bir zemine geçiyor.” diyerek de süslü bir şekilde ifade edebilir.

İbn Sina’yı bu hatadan kurtarmak için çaba sarf edenler olmuştur. Bu argümanı kurtarmak için bir ihtimal şöyle olabilir; ibn Sina Aristoteles’e kadar uzanan bir ruh tasavvurunu eleştirmeye çalışıyor, ibn Sina’nın reddettiği o tasavvura göre ruh, bedenle o kadar yakından ilişkilidir ki ancak bedenin düzenleyici ilkesi olarak ele alındığında anlaşılabilir ve Aristoteles bunu form” olarak isimlendirmiştir. Düşünce deneyi bunun yanlış olduğunu göstermek için tasarlanmıştır. Dikkatimizi çektiği, öz farkındalık olarak söylediği şey fiziksel duyularımızdan bağımsız olarak ruhumuza bir erişimimizin olduğudur.

Peki ama bu Aristoteles’i nasıl çürütebilir? Uçan Adam’ın neden bedeninin farkında olmadığını tekrar hatırlayın. Duyu organlarını hiç kullanamamıştı ve kullanamıyordu; ibn Sina da  duyu algısının bedenin farkında olmak için tek yol olduğunu varsayıyordu. Bu doğruysa Uçan Adam’ın duyu algılarını kullanmadan kavradığı şey bir madde, bir beden değildi. Duyularını kullanmadan ruhunun farkına vardığı için de ruhu beden değildi.

İbn Sina bu yaklaşımında bedenin sadece duyular ile fark edilebileceği gibi kendine kolaylık sağlayacak büyük bir varsayımdan yola çıkar. Görebilir, koklayabilir, dokunabilir, duyabilir ve tat alabilirsiniz ama böyle olmasaydı bunların varlığını da asla bilemezdiniz. İbn Sina’nın “Uçan Adam ruhunu bilirdi.” iddiasının aksine, Aristoteles’te ruh, bedenin bir formu olduğu için Aristoteles eğer bedenimizi tecrübe edemeseydik ruhumuza da erişemeyeceğimizi söyler.

Tahminimce bu düşünce deneyini tasarlarken İbn Sina’nın aklında bu vardı. Tabi bu ikna olduğum anlamına da gelmiyor. İbn Sina’nın gerçekten yaptığı şey, materyalist muhaliflerine meydan okuyup “Hadi bakalım, gösterin bana duyular olmadan bir beden nasıl kendinin farkına varır.” demekti.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım

Kaynak: Eskiyeni 51 (Aralık 2023), 1045-1073 Araştırma Makalesi İbn Sînâ’nın Uçan Adam Nazariyesi Bağlamında Nefsin Benlik Bilinci Mehmet Ata Az, https://onculanalitikfelsefe.com/ibn-sina-zihin-beden-problemine-dair-bize-ne-ogretebilir-peter-adamson/

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...