Felsefe hakkında her şey…

THOMAS HOBBES ve BİR MAKİNE OLARAK AKIL

12.11.2019
1.534

Tanrı inancını reddeden birinin yasaların hışmına uğradığı, hayatının tehlikeye girebileceği, dinin ve dini hizipleşmenin egemen olduğu bir çağda, Hobbes baştan ayağa materyalist bir felsefeyle ortaya çıkma cesaretini gösterdi:

“Var olan bütün bu şeyler yığını olan evren cismanidir, yani bedendir ve büyüklük, uzunluk, genişlik ve derinlik gibi boyutları vardır.

Yine, bedenin her parçasının da aynı şekilde bedeni ve boyutları vardır. Bunun sonucu olarak, evrenin her parçası bedendir ve bedeni olmayan şey, evrenin parçası değildir. Evren herşey olduğundan, onun parçası olmayan yoktur demektir; o nedenle, hiçbir yerdedir”.

Hobbes filozofların ve tanrıbilimcilerin “cisimsiz töz” gibi kavramlarının kendi içinde çelişkili olduğunu ve hiçbir anlam taşımayacaklarını söyleyerek devam etti. Bütün bunların ışığında, Hobbes’un tanrı kavrayışının ne olduğunu sorma cüretini gösterirsek, Hobbes’un yanıtı şuydu: Tanrı’yla ya da nitelikleriyle ilgili bir kavram oluşturmak, herhangi bir insanın yetenekleri dahilinde değildir.

Bu, konuşma özgürlüğüne halel gelmemesi için Hobbes’un izlediği tipik bir stratejiydi. Düşüncelerini hiçbir zaman yumuşatmamakla birlikte, bunların, Hobbes’un yaşadığı toplumda kabul gören görüşlerle nasıl uyuşturulabileceğinin açıklanması istendiğinde, itirazcıların mahcup olmadan inkar edemeyeceği bir yanıt verdi.

Kararı egemene bırakan bir soru sormak, başvurduğu gözde hilelerden biriydi; sonra da siyasetle ve yasayla ilgili soruların metafizik ya da dini sorular kadar kafa karıştırıcı olduğunu ileri sürerdi.

Yalnızca maddenin var olduğu iddiasında bulunurken, insan dahil hareket eden her nesneye bir tür makine, daha doğrusu bütün evrene devasa bir makine gözüyle bakmaya başladı. Dolayısıyla, modern metafizik materyalizm denebilecek şeyin kurucusu olmasının yanında, tamamen mekanik bir doğa görüşü ortaya atan ilk filozoftu.

Geliştirdiği psikoloji de bunun bir parçasıydı. İnsan aklına bir makine (elbette yumuşak bir makine) gözüyle bakmak yepyeni bir şeydi. Fakat Hobbes, bütün zihinsel süreçlerin, bir insanın kafatasının içindeki maddenin hareketlerinden oluştuğunu düşünüyordu.

Sonraki üç yüzyıl boyunca pek çok düşünür buna benzer düşünceler –materyalizm, mekanizm ve saf fiziksel psikoloji –ortaya atacak ve geliştirecekti.

Bu düşünceler büyük etki yarattı. Bu düşüncelere yakınlık duymayanlar için Hobbes’un düşüncelerinin özgünlüğünü taktir etmek kolay olmayabilir: ancak, insanın kendisini ve çevresini anlamasında (sonunda yanlış bile olsalar) önemli adımlar atılmasında payları olduğundan önemliydiler. Örneğin, zihinsel süreçlerin tartışılmaz bir fiziksel temellerinin olduğu, dolayısıyla bu fiziksel düzeye başvurulmadan anlaşılmalarının olanaksız olduğu bugün yaygın biçimde kabul edilmektedir. Böylelikle Hobbes, insanların aklı tamamen soyut bir şey olarak düşünmelerini önlemiş oldu.

Özellikle Galileo’yu ziyaretinden sonra devinim düşüncesi Hobbes’u büyülemişti. Galileo’nun alaşağı etmek için mücadele verdiği eski Aristotelesçi dünya görüşüne göre fiziksel cisimler için hareketsizliğin doğal bir durum olduğu apaçık bir şeydi.

Fakat, Galileo’ya göre dünya da (dolayısıyla dünyadaki her şey de ) dahil olmak üzere istisnasız bütün fiziksel cisimler hareket halindeydi ve dışarıdan bir güç etki etmediği sürece düz bir çizgi halinde hareketlerini sürdürmeleri, bu tür her cisim için doğaldı.

Kendi anlattıklarına bakılırsa, Hobbes bu fikri bir türlü aklından çıkaramadı; onda, bütün gerçekliğin hareket halinde maddeden oluştuğu düşüncesini uyandırmıştı ve bu Hobbes’un en vazgeçilmez kavramı haline geldi.

Onun gözünde en büyük ağırlığa sahip bu görüşten bir şey atılacak olsa, bu hareket değil madde olurdu. Hobbes’a “hareketle kafayı bozmuş” dendi. Onun maddi ve mekanik dünyasında bütün nedensellik, itme biçimini aldı; bütün değişikliği yaratanın o olduğuna inanıyordu.

Hobbes, bu düşünceyi psikolojisine taşıdı. Bütün psikolojik güdülenmeyi, ister süregelen bir itki, ister geri itme biçiminde olsun, bir tür itme olarak gördü. Güdülenmenin bu iki yönüne, arzu ve istikrah adı verilebilir.

Bunların pek çok biçimi vardır: Hoşlanmak, hoşlanmamak; aşk, nefret; haz, acı, vs. Bu çiftlerden birinciler, yaşam devam ettiği sürece ve sona erinceye kadar doğaları gereği karşılanmazlar, dolayısıyla sonsuz olan insan ihtiyaçlarına ve isteklerine işaret ederler. Diğer yarısının ezici ölçüde egemen biçimi, daha doğrusu diğerlerinden çok daha güçlü ve etkili bir geri itme biçimi olan istikrah ise ölüm korkusudur. Ölüm, çoğumuzun uzak durmak için elinden geleni yapacağı bir şeydir. İnsan psikolojisiyle ilgili bu temel görüş de Hobbes tarafından siyaset felsefesine taşındı. Uzun vadede Hobbes’un genel düşüncesi içinde en çok etki yaratacak bölümünün siyaset felsefesi olduğu görülecekti.

KAYNAK

Bryan Magee; Felsefenin Öyküsü; Dost Kitabevi

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...