Tekil Şeyleri Bilmenin Önceliği
Ockhamlı William’a göre tekil şeylerin bilinme bakımından öncelikli olup olmadığıyla ilgili iki sav vardır. Bu savlardan birine göre, tekiller bilinme bakımından öncelikli değildir, çünkü, ilk bilinen tümeldir (William:1990, 27). İkinci sava göre de, tekil ilk bilinendir.
Ockhamlı William bu savlan ele alırken ilkin “tekil şey”in sayısal olarak tek olan her şeye işaret etmediğini söylemekle işe başlar, çünkü “he şey”, bu anlamda, tekildir. Burada “tekil şey” ifadesini kullanmamak yerinde olur; çünkü bir şey hem sayısal olarak bir teke işaret etmez, hem de doğal veya uylaşımsal bir im değildir. Tekil bir şey, ne yazılı bir ifade ne de kavramdır, o ortak bir im olmayan bir şeydir (William: 1990, 28).
İkinci olarak, tekil şeyleri bilmemizi sağlayan ayrı bir biliş yoktur. Çünkü bir anlamda her tümel biliş, tekil bir şeyi biliştir. Bu tür bir tümel biliş, tekil bir şeyin veya tekil şeylerin bilgisini verir. Bizim araştırmamız daha ziyade tekil bir şeyi uygun ve basit yolla bilmeye gönderme yapar (William: 1990, 28). Bu uygun ve basit yolla bilmeyle ilk bilinen, bir im-olmayan zihin dışı bir şeydir. Sadece tekil şeyler bir edim aracılığıyla bilinirler. Bu edim, ya soyutlayıcı ya da sezgisel bir edim olacaktır. Aslında bu edim, tekil bir şeyi basit ve uygun olarak sezgisel biliş edimidir. Bu edimin soyutlayıcı edimden önce olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü tekil bir şeyi soyutlayıcı biliş, aynı nesneyi sezgisel olarak bilişi önceden varsayar ve tersi olanaksızdır (William: 1990, 28).
Ama bazen bir kişi, belli bir uzaklıktan bir şeye baktığında, algılama duyusu yardımıyla ne gördüğü hakkında yargıda bulunabilir. Bu yargı, o şeyin varlığına ilişkin olacaktır. Bu durumda ilkin soyutlayıcı bilişin söz konusu olduğu açıktır. Soyutlayıcı bilişin varolanı bilmek olduğu açıktır. Soyutlayıcı biliş tek bir şeye ilişkin değildir, tümele ilişkin bir biliştir. Bu tür biliş, birden çok şeyde ortak olan bir biliştir (William: 1990, 29). Hiçbir basit soyutlayıcı biliş tek bir şeye ilişkin değildir, yani karşıdan gelen bir adam söz konusu olduğunda, o adamı bilmek ilkin onun ne olduğunun bilinmesiyle ilgili değildir, sadece bir varlığı bilmekle ilgilidir. Bu nedenle bu türden bir soyutlayıcı biliş, tek bir şeyin bilinmesine değil de, tümele ilişkin bir biliştir (William:1990, 29).
Buradan sezgisel bilişle soyutlayıcı biliş söz konusu olduğunda, aynı edim oluyormuş ve soyutlayıcı biliş sezgisel bilişten önce gerçekleşiyormuş gibi görünüyor. Oysa Oekhamlı William’a göre bu iki edim arasında fark vardır: Sezgisel biliş nedensellikle ilgilidir, soyutlayıcı bilişse benzerlikle ilgilidir ve sezgisel biliş soyutlayıcı bilişten önce gerçekleşir. O zaman sezgisel bilişin, uzaktan gelen adam örnegi ele alındığında, genel olarak varoluşu algılamak olduğu, soyutlayıcı bilişinse bir varlığın kavramı hakkında olduğu görülüyor (William: 1990, 29).
Yalın bir soyutlayıcı biliş, tekil bir şeye ilişkin değildir. Bu biliş bileşik bir şeye uygun olabilir. Örneğin cins kavramı hiçbir zaman bir bireyden soyutlanarak ele alınamaz. Uzaktan gelen adam örneğinde olduğu gibi, onun bir hayvan olduğuna ilişkin bir yargıda bulunulabilir. çünkü insanların bir cins kavramı olan ‘hayvan’ kavramları zaten vardır. Bu nedenle, bu kavramın anlamı yoluyla, o şeyi tanımak söz konusu olur. Eğer insanların ‘hayvan’ gibi bir cins kavramları yoksa, gördükleriyle ilgili olarak, onun sadece bir şey olduğu yargısında bulunabilirler (William: 1990, 32).
Bir tümel, bilişin kaynağı olmak bakımından ilk sırada değildir.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı; Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 18 / Sayı: 1 / ss. 165-186