Felsefe hakkında her şey…

Tartışmaları doğruyu söyleyerek kazanamazsınız; ama kazanmanın gene de bir yolu var…

24.01.2024
226
Tartışmaları doğruyu söyleyerek kazanamazsınız; ama kazanmanın gene de bir yolu var…

Çoğumuz insanları doğrulara ikna etmenin en iyi yolunun onlara doğru bilgi vermekten geçtiğini düşünürüz; fakat gerçekte bu pek de işe yaramaz. Buna her zaman şahit oluruz, öyle değil mi? Elimizde iklim değişikliğinin insan kaynaklı bir sorun olduğunu gösteren yığınla bilimsel veri ve bilgi bulunmasına rağmen toplumun çok büyük bir kesimi buna hâlâ itibar etmiyor. İnsanlar rakamsal veriler oldukça açık olmasına rağmen bir mitinge kaç kişinin katıldığı gibi konularda birbirleriyle bir türlü anlaşamıyor.

Elimizde kimi gerçekler var; ancak insanlar hangi gerçeğe kulak vereceklerine, hangi gerçeği alıp kendi fikirlerini hangi gerçeğe göre şekillendireceklerine ve hangi gerçeği göz ardı edeceklerine kendileri karar verirler. Bunun nedenlerinden birisi, bir şey zaten inandığımız şeyle uyuşmuyorsa bunu görmezden gelme ya da mantığa bürüme eğiliminde oluşumuzdur; çünkü bilgi bizi insan yapan unsurları, yani duygularımızı, arzularımızı, güdülerimizi ve geçmiş yargılarımızı içermiyor.

Yapılan bir çalışmada bilimi kullanarak insanların iklim değişikliği hakkındaki fikirlerinin değiştirilip değiştirilemeyeceği araştırıldı. Çalışmanın başlangıcında yapılan ilk şey insanlara şu soruları sormak oldu:

“İklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğuna inanıyor musunuz? Paris Anlaşması’nı destekliyor musunuz?”

Denekler bu sorulara verdikleri yanıtlara göre “güçlü inananlar” ve “zayıf inananlar” olarak ikiye ayırdı ve sonra ilgili konu hakkında bilgilendirildi. Bazılarına Bilim insanları iklim değişikliğiyle ilgili elde edilen verileri yeniden gözden geçirdi ve şimdi işlerin aslında daha önce düşündüklerinden çok daha kötü olduğu, sıcaklığın yaklaşık 7 derece ila 10 derece arasında bir artış göstereceği sonucuna vardılar.” bilgisi verildi. Kalanlara ise “Bilim insanları eldeki verileri yeniden değerlendirdiğinde bugünkü durumun aslında düşündükleri kadar kötü olmadığını ortaya koydu. Bugünkü durum aslında tahminlerinden çok daha iyi ve sıcaklık artışı da beklenenden oldukça az olacak.” bilgisi aktarıldı.

İklim değişikliğine inanmayanlar, bilim insanlarının “Aslında o kadar da kötü değil” dediğini duyunca daha da kesinlikli bir inançsızlığa yönelmiş ve böylece kendi inançlarını kuvvetlendirmişler; fakat aynı grup durumun daha kötüye gittiğini duyduğunda yalnızca bir süre durup düşünmüş, sonra kendi fikirlerinin yolunda ilerlemeye devam etmişlerdir.

İklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğuna ve ilerlediğine hâlihazırda inananlarsa bilim insanlarından durumun eskisinden çok daha kötü olduğunu ve olacağını duyduklarında, kendi düşüncelerine daha sıkı sarılmışlardır.

Özetle, çalışmaya katılanlar bilgilendirilmelerinin üstüne daha fazla kutuplaşmışlar; ya olumsuz inançlarını ya da olumlu inançlarını daha uç noktalara taşımışlardır. Bilgilendirme insanların bir araya gelmesine neden olmamış, tam tersine bir sonuç yaratmıştır.

tartışma, sohbet, konuşma, eleştirme, anlaşma

tartışma, sohbet, konuşma, eleştirme, anlaşma

Asıl soru şudur: Buna neden olan şey nedir?

Bir çalışmada, etkileşim içindeki iki kişinin beyin aktiviteleri tarandı ve çıkan sonuç, bu iki kişi onlara verilen bir konu üzerinde hemfikir olduklarında, beynin diğer kişinin söylediklerini, verdikleri ayrıntıları gerçekte kodladığı; ancak iki kişi aynı fikirde değilse beynin sanki şalteri kapatıyormuş ve diğer kişinin söylediklerini duymuyor, görmüyor gibi bir duruma geçmesiydi.

Sonuç olarak, iki kişi hemfikir olduklarında birbirlerine karşı güvenlerinin daha da arttığı; ancak aynı fikirde olmadıklarında kendi görüşlerine olan güvenlerinde çok fazla bir değişiklik olmadığıydı.

Çalışmayı yapan Kahan ve onun Yale Üniversitesinden meslektaşları tarafından ortaya çıkarılan şey, ne kadar bilgiliyseniz, verileri istediğiniz gibi değiştirme olanağınızın da o kadar yüksek olduğudur. Yaptıkları deneyde deneklere önce çözmeleri için analitik problemler ve matematik soruları verdiler, ardından da aynı deneklere silah satışlarını düzenleme veya kontrol etmeyle ilgili veriler sundular. Sonrasında deneklere şu soruyu yönelttiler:

“Silah satışlarını düzenleme ve kontrol etme çabaları şiddeti gerçekten azaltıyor mu?”

Bu soruya verilen yanıtlardan, bilgili insanların verileri istedikleri gibi çarpıtarak zaten inandıkları şeylere uygun hâle getirme olanaklarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaştılar.

Görünüşe göre insanlar zekâlarını gerçeği bulmak için değil, bilgiyi alıp zaten inandıkları şeylere uygun hâle getirmek için kullanıyorlar. Bu da insanlara onların hangi görüşte olduklarını dikkate almadan sadece bilgi vermenin amacın tam aksine sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor.

Birinin davranışlarını değiştirmek için her zaman onun inandığı doğruya karşı çıkmamız gerekmiyor. Buna dönük UCLA’da yapılan bir çalışmada ebeveynler çocuklarına aşı yaptırmaya ikna edilmek istenmiş ve bazı ebeveynler aşıların otizmle olan bağlantısından korktukları için çocuklarına aşı yaptırmak istemediklerini ifade etmişlerdir.

Bilim insanları ilk olarak “Aşıların otizm ile bağlantısı aslında doğru değil. İşte aşılarla otizm arasında bir bağlantı olmadığını gösteren tüm bilimsel veriler burada.” diyerek ebeveynleri bilimsel zeminde bilgilendirdiler. Fakat bu pek işe yaramadı. Bunun yerine başka bir yaklaşım sergilendi. Ebeveynlere “Şimdi otizm hakkında konuşmayalım. Sizi çocuğunuza aşı yaptırmaya ikna etmek için illa otizm hakkında konuşmamız gerekmiyor.” demek yerine, “Bakın, bu aşılar çocukları ölümcül hastalıklardan koruyor, bunu biliyoruz, öyle değil mi? Örneğin kızamıktan…” denilerek kızamığın ne olduğuna dair bilgiler verip kızamık sonucu oluşan yaraların resimlerini gösterdiler. Çünkü aşılarla ilgili bu tartışmada insanlar aslında aşıların ne işe yaradığını, bizi neden koruduğunu görmezden geliyorlardı. Bilim insanları özellikle bunu vurguladılar ve otizm konusunu devre dışı bıraktılar. Bu da çok daha iyi bir sonuç ortaya çıkardı. Böylece ebeveynlerin çocuklarına aşı yaptırmaya ikna olma olasılıklarının yükseldiği gözlemlendi.

Bu da demek oluyor ki kişileri ikna etmek için ortak amaçlar bulmamız gerekiyor. Bu vakadaki ortak amaç çocukların sağlığıdır. Geri kalan konuların tartışılması bile gereksizdir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Tali Sharot’un “Facts don’t win fights — but this can” isimli konuşmasından Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Mehmet Şerif Susuz dedi ki:

    Oldukça güzel bir metin. Ancak ikna edici mi?
    Sanki ikna etmek değil de ortak noktada buluşmak daha önemli diyor. Bu da biraz pragmatik bir yaklaşım gösteriyor. Verilen örnekler bana bunu çağrıştırdı.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...