Frithjof Schuon Kimdir?
Rene Guenon ve Ananda Coomaraswamy ile birlikte tradisyonalizm akımının kurucusu metafizikçi, ressam, şair, yazar ve tasavvuf önderi. 50 yılı aşkın bir sürede yazdığı 20’nin üzerindeki kitapları kendi orijinal dili olan Fransızca’nın dışında pek çok dünya diline çevrilmiş, akademya içi ve dışı çevrelerde tartışılmış ve hâlâ tartışılan bir dini figürdür.
Basel’de Alman ebeveynden dünyaya gelen ve ilk eğitimini Almanca sonraki eğitimini Fransızca alan geleneksel metafiziğin önde gelen figürlerinden olan Frithjof Schuon (18 Haziran 1907 – 5 Mayıs 1998) metafizikçi, şair ve ressamdır. Paris’te İslamiyet ile ilgilenmiş Arapça öğrenmiş ve Cezayir ile Mısır’a gitmiştir. 1950 ve 60’lı yıllarda Amerikan Ova Yerlileri ile (Sioux ve Crow kabileleri) ile temasa geçmiş ve onların yaşam biçimleri ve sanat stilleri üzerine çalışmış ve Bloomington’da (1998) vefat etmiştir.
Schuon, Fransız metafizikçi René Guénon’un ilkelerini ortaya koyduğu tradisyonalist veya perennialist perspektifi izah edip farklı kültür ve coğrafyalardaki gelenekleri anlamakta söz konusu perspektifden yararlanmıştır. Buna göre Antik Yunan, Hindu, Yerli geleneklerinde ve monoteist Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi dinlerde zahiri formların dışında bir batınî boyutla ilişkili olarak ifadelendirilen, kadim, evrensel bir bilme biçimi (ya da bilgelik) ve bu bilginin dayandığı bir ilkeler bütünü bulunmaktadır. İslam ve sûfi geleneği içinde bulunmasına rağmen bir metafizikçi olarak Schuon eserlerinde çeşitli din ve kültürlerdeki bu külli ilkeleri tespit etmeye ve mevcut farklılıkları ve arızilikleri yine bu külliler ışığında anlamaya çalışmaktadır. Schuon, İslam mistisizmi (Tasavvuf) ve diğer geleneklerde dile getirilen merkez ve çember sembolizmini çeşitli geleneksel din ve maneviyat biçimlerini anlamlandırmakta kullanmaktadır. Bu sembolizmin de işaret ettiği gibi merkezin biricikliğinin yanı sıra nihayetinde o merkeze ulaşan çemberin üzerinde bulunan farklı noktalar mesabesindeki gelenekler, günümüzün din ve gelenek karşıtlığı üzerine kurulu modern dünyasında geleneğin anlamına yeniden nüfuz etmek için modern aklı ifade eden rasyonel düşünme tarzıyla değil entelektüel (irfani) bir yaklaşımla yeniden ele alınıp yorumlanmalıdır. Ancak bu yorumlama veya günümüz felsefi diliyle söylersek okuma biçimi hiçbir şekilde modern düşünce düzleminde değil o geleneğin bir bütün olarak değerlendirileceği ve unsurlarından hiçbirini birbirinden koparmadan yapılmalı ve farklı gelenekler arasında herhangi bir senkretizm (birleştirmecilik) veya eklektizme (seçmecilik) yol açmamalıdır zira her bir din ve geleneğin olduğu haliyle var olması beşer düzeyini aşan bir İlahi iradeden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple yeni maneviyat veya din biçimleri otantik din ve geleneklerden kaynakları ve hedefleri itibariyle tamamen beşerilik taşıdığı için ayrılır.
Frithjof Schuon a göre ” Gerçekten her şey daha önceden söylenmiştir, ama her şeyin her zaman herkesce anlaşılmış olması için daha pek çok şey gereklidir.Demek ki “yeni hakikatler” sunma gibi bir amaç söz konusu olamaz.Bununla birlikte çağımızda, hatta dinin asıllarından uzaklaşan her çağda, zorunlu olan şey, ruhun özünde ezeli bir yazıyla yazılı hakikatleri yeniden keşfetmeleri için, kimilerine yeni anahtarlar sağlamaktır.Bu anahtarlar eskilerinden daha değişik, daha çok düşünceyle ilgilidir, ama onlardan daha iyi değildir.”(İslamı Anlamak,s.19)
Aynı bağlamda yazar Formes et substance dans les religions adlı eserinde şöyle demektedir: “Aslında her şey daha önceden söylenmiştir, hem de çok iyi bir şekilde; ama onları her zaman yeniden söylemek gerekmektedir.Onları söylerken de, her zaman ne yapılmışsa onu yapmak, yani düşünen egonun içinde değil, fakat insan aklının insanı aşan, aşkın cevherinde bulunan hakikatleri düşünce planında dile getirmek gerekmektedir.İnsan aklı bir bütündür.Dolayısıyla temel olarak mutlakı, sonra da mutlaka bağlı olarak nisbinin anlamını kavrayabilecek düzeydedir.Mutlakı kavramak demek nisbiyi de kavramak demektir; sonra da mutlakın içinde nisbinin köklerini, nisbinin içinde de mutlakın yansımalarını kavramak demektir.Bütün metafizik, bütün kozmoloji son tahlilde Evrensel “Maya”ya özgü olan ve buna göre, bizzat aklın cevherine bağlı olan, mutlak ve nisbinin birbirinin tamamlayıcısı olma durumunu ortaya çıkarır.”
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM)