Sosyal Adalet Nedir?
Sosyal adalet, toplumun her üyesinin aynı temel haklara, korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu ideal koşullara işaret eden bir adalet türüdür.
Sosyal adalet “toplum içinde yaşayan bütün fertlerin, insan olmak sıfatıyla sahip bulundukları her türlü sosyal, ekonomik, siyasi hak ve özgürlüklerin eşitliğini temin ve emniyetini sağlamaktır.” Kavram, sosyal sınıflar arasındaki ekonomik dengesizliklerin giderilmesi, ekonomik olarak zayıf durumda bulunan birey ve sınıfların, diğer sosyal birey ve sınıflara karşı korunması ya da pozitif ayrımcılık yapılması olarak da tanımlanabilir.
Sosyal adalet; insan haklarına saygı, yeterli yaşam standartları, insanca yaşama koşulları, istihdam olanakları, ekonomik güvence gibi unsurlardan oluşmaktadır. Anayasamızdaki Sosyal Devlet ilkesinin amacı “Sosyal Adaleti” sağlamaktır ve bu ilke doğrultusunda bütün bireyler eşittir ve toplum olarak üretilen değerlerden eşit pay almak hakkına sahiptir.
Toplumu oluşturan fertlerin ortak çalışması ile ortaya çıkarılan faydanın bölüşümü ile ilgili meseleler, her dönemde ve her toplumda büyük önem taşıyan meseleler olmuştur. Toplum hayatının sürekliliğinin ve huzurunun, yukarıdaki anlamıyla sosyal adaletin sağlanmasına bağlı olması, her dönemde meseleyi birinci plana çıkarmıştır. Bir toplumda sosyal adaletin olmaması toplumun dengesini bozar ve toplumu oluşturan sosyal sınıflar arasında mücadeleler ön plana çıkar ve bu sebeple de toplumun sahip olduğu istikrar ve süreklilik kesintiye uğramış olur.
Çağımızın özgürlükçü ve çoğulcu demokrasilerinde devletin temel görevlerinden biri de sosyal adaleti sağlamaktır. Sosyal adalet, sadece ekonomik olarak adaletin sağlanması anlamına gelmemektedir. Sosyal devlet anlayışına bağlı olarak insanın bedensel ve ruhsal gelişmesi, maddi refahı, yeteneklerini geliştirmesi ve sahip olduğu olanakları serbestçe kullanabilmesi sosyal adaletin gereği sayılmaktadır.
Buraya kadar teorik kaynakları verilmeye çalışılan sosyal adalet, bu başlık ve devamında daha çok tarihsel olarak ve günümüzün çoğulcu toplumlarına özgü pratik bir uygulama olarak ele alınacaktır.
Bir toplumdaki tüm değerlerin, tarihsel, sosyolojik, kültürel farklar gözetilmeden adil olarak dağıtılması olarak tanımlanan sosyal adalet kavramını iyi kavrayabilmek için, onun tarihsel gelişimi ve bugünkü anlamının birlikte incelenmesi gerekir. Zira her ne kadar sosyal adalet tartışmaları ve uygulamaları 20. yüzyılda karşımıza çıksa da onun kökenleri 18. yüzyıla kadar götürülebilir.
Sosyal adaletin göstergesi olarak sosyal ve ekonomik haklara yer veren 1793 Fransız Anayasası bu iddiayı desteklemektedir. Ancak sosyal adalet düşüncesi bu yüzyılda çok fazla gelişememiş, kişisel özgürlükler daha ön planda tutulmuştur. 19. yüzyılın işçi devrimleri ve Marksizm düşüncesi ile canlanan sosyal adalet kavramının tam anlamıyla hukuksal, siyasal düzleme yerleşmesi için 20. yüzyılın ikinci yarısını beklemek gerekecektir. II. Dünya Savaşı sonrası totaliter devletlerin yerini alan sosyal ve hukuk devleti anlayışı, bu sosyal ve ekonomik adalet düşüncesine dayanacaktır. Zira sosyal adalet, bir toplumun milli zenginliğini hakkaniyetli dağıtımını esas alarak, yeniden dağıtılmasını sağlarken, yalnızca kişilerin değil, halkın tümünün mutluluğunu sağlar. Günümüzde sosyal adalet, ahlaki olarak anlaşıldığı gibi ekonomik adaletle birlikte de düşünülebilir.
Konu Başlıkları
Kaynak: ATA-AÖF, EĞİTİM FELSEFESİ, Yrd. Doç. Dr. Tugay TUTKUN