Sokrates’in ölüm cezasına çarptırılmasının gerçek nedeni nedir?
Sokrates yargılandığı mahkemede, gençlere “zayıf argümanların nasıl daha güçlü gösterilebileceğini öğretmek” ve devletin reddettiği putlara veya tanrılara inanmakla suçlandı. Ancak bunlar yalnızca Sokrates’in idamını dayanaklandırmak için kurgulanan hukuki oyunların birer parçasıydı. Onun asıl “suçu”, Atinalı “her-şeyi-bilirkişi” sınıfını sorgulamak ve onların cehaletini açığa çıkarmaktı. Sokrates, hakikate karşı beslediği sorumluluk duygusu için devletten kendisine destek sağlanmasını beklerken devlet ona ölüm cezası vermişti.
“Sokrates’in Savunması”, Platon’un bilinen en eski metinlerinden biridir. Sokrates, edebî açıdan zengin olan bu metinde belirtildiği üzere, dine ve değerlere hakaret etmek ve Atinalı gençleri yoldan çıkarmak suçlamalarıyla yargılanmıştır. Bu suçlamalar Sokrates’in gençlere “zayıf argümanların nasıl daha güçlü gösterilebileceğini öğretmesini” ve devletin reddettiği inançları kabullendirmeye çalışmasını içeriyordu. Aristophanes’in “Bulutlar” adlı oyununda Sokrates gençlere tartışmanın ve düşünmenin yollarını öğretmek yerine osurmak gibi şeyleri para karşılığında öğretir ve onları bu anlamda dolandırır. Bu da Sokrates’in “safsatacılığının” bir şekilde hicvedilmesidir.
Aristophanes’in bahsi geçen oyununun haricinde daha birçok söz sanatı ve tiyatro eserinde de etkisini gösteren bu yaklaşım, çoğu Atinalının, özellikle de yaş almış olanların hâlihazırda sahip olduğu inançları, yani Sokrates denen adamın devlet için bir tehlike oluşturduğu ve yargılanması gerektiği inancını güçlendirdi.
Peki Sokrates bütün bir kentin onu aşağılamasına ve hakir görmesine yol açacak ne yapmıştı? Sokrates hangi “puta” tapıyordu ve Atinalı gençlere hangi kötülükleri telkin ediyordu?
SOKRATES ve DELPHİ KÂHİNİ
Delfi Tapınağı Antik Yunan’da insanların akıl danışmak ve ferasete erebilmek için ziyaret ettikleri bir yerdi. Bu tapınaktaki kâhinlere, Delphi Kâhinleri adı verilirdi.
Delphi Kâhinlerinin kehanetlerinin veya kerametlerinin ne olduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmuyordu. İnsanların kâhin algısı türlü kimyasallar içeren tütsüler üfleyerek sarhoş olmuş rahiplere ya da sadece “inanç” benzeri bir ilham duygusuna dayanıyor olabilirdi. Bu kâhin algısı “Sokrates’in Savunması”nın bazı çevirilerinde “tanrı” olarak kabul edilmiştir. Her durumda Delphi Kâhinleri bir davranışsal rehber olarak görülüyordu ve Antik Yunanlar bu rahipleri takip etmenin kendilerini yanlışa sürükleyeceğini asla düşünmüyorlardı.
Duruşma sırasında Sokrates, vefat etmiş eski bir arkadaşı olan Chaerephon’un -ki o anda Chaerephon’un kardeşi, Sokrates lehine tanıklık etmek için duruşma salonundadır- bir keresinde Atina’daki en bilge kişinin kim olduğunu sormak için Kâhin’e gittiğini anlatmıştır. Chaerephon bu sorunun cevabını aldıktan sonra dostu Sokrates’in yanına gitmiş ve ona Kâhin’in Atina’daki en bilge ve en akıllı kişinin Sokrates’in ta kendisi olduğunu söylediğini iletmiştir. Bunun üzerine Sokrates, kendisinin düpedüz bilgisiz ve akılsız olduğunu düşündüğü için çok şaşırmıştır. Sokrates bunu göz önüne aldığında, Kâhin’in kendisi hakkında neyi akıllıca ve bilgece bulduğunu sorgulamaya başlamıştır. Böylece Atina’da ilahî bilgeliğin reddedilemez kaynaklarından birisi olarak kabul edilen bu yarı-tanrı Kâhin’in sözlerinin yanlışlığını kanıtlamaya çabalamıştır.
Sokrates bu ispata ulaşabilmek amacıyla törel zeminde feraset sahibi veya akıllı olduğu düşünülen kişilere ulaşarak onlara yönelttiği bir dizi soru aracılığıyla onların ferasetlerini ve akıllarını ortaya koyabilmelerine yardımcı oldu. Sokrates’in, içinde şairler, politikacılar, tüccarlar ve zanaatkârlar da bulunan bir kitleyi sorgulayarak ortaya çıkardığı şey, bu şahısların belirli açılardan, yani kendi özel ticari hayatlarında veya zanaatlarında oldukça başarılı oldukları; ancak sahip oldukları bu sınırlı beceri ve niteliklerine dayanarak kendilerini her konuda bilgili sanmaları oldu. Öyle ki bu kişilerin “anlama” eksikliklerini ortaya çıkarmak için Sokrates’in onlara sahip oldukları sınırlı ve kendilerine özel bilgi alanlarının dışında sorular sorması yeterliydi. Sokrates biliyordu ki bu kişiler bu sorulara kendilerinden emin bir şekilde ve anlamsız sözlerle cevap vereceklerdi.
İlgili konu: Sokratik yöntem
Sokrates, bilgeliğin ne olduğunun bilincine vararak başlangıçta Kâhin’den duyup saçmalık olarak adlandırdığı şeyin aslında öyle olmadığını fark etti. Sokrates’in ulaştığı insanın sonsuza dek cahil kalacağı fikri, Kâhin’in bilgelik ve irfan tanımıydı. Ancak Atinalı “her-şeyi-bilirkişi” sınıfını sorgulamak ve onların cehaletlerini ortaya çıkarmak, Sokrates’in Atinalı gençliği yozlaştırmak ve dine küfretmekle suçlanması için yeterli bir sebep olmuştu bile.
FİTNECİ SOKRATES
Sokrates “doğruyu söyleme yükümlüğünü dinî bir görevmiş gibi” görüyordu. Bu nedenle yargılanmasına sebep olan sorgulamayı (bugün Sokratik yöntem dediğimiz sorgulama biçimi) mahkemede kendisine yöneltilen suçlamaları reddederken de kullanmıştır. Sokrates, Kâhin’in kendisine bu görevde başından beri yol gösterici olduğunu, ancak şimdiye kadar onun yalnızca bir “fikir” olarak kendisinde yer bulduğunu söylemiştir.
“Zihnimde beliren bir kehanet veya alametten bahsettiğimi sık sık duydunuz. Bu alamet daima beni bir şeyleri yapmaktan uzak tutan; fakat bana bir şey yapmamı hiçbir zaman emretmeyen bir ses. Bu aynı zamanda benim bir politikacı olmamamın da sebebidir.”
Sokrates
Sokrates’in samimiyetini gizleyememesi, Delfi Kâhini’ne atfettiği tanrısal bir tür rehberlikten kaynaklanmaktadır. Sokrates’in gerçek benliğini, az önce de ifade ettiğimiz gibi “doğruyu söyleme yükümlüğünü dinî bir görevmiş gibi” görmesi ve tehlikeli olsa da her zaman sorgulayan ve eleştiren bir duruş sergilemesidir.
Sokrates mahkeme salonunda savcılarla da sıkça tartıştığı için yargının ona karşı geliştirdiği tutum da giderek sertleşmiştir. Duruşmanın sonlarında Sokrates ironik bir şekilde “suçunun” cezalandırılmasını mahkeme heyetinden talep etmiştir. Sokrates için düşünülen ceza başlangıçta ağır para cezasıydı; çünkü geniş çevresi ve güçlü dostları onu korumak istiyorlardı. Ancak Sokrates mahkeme heyetine ya para cezasının tamamen kaldırılmasını ya da “dinî görevini” ifa ederken devletin ona maddi destek vermesini teklif etti.
Peki ne mi oldu? Bunların hepsinin yerine, Sokrates, ölüm cezasına çarptırıldı ve kendi infazını da kendisi, baldıran zehrini içerek gerçekleştirdi.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Daniel Lehewych’in* “The real reason Socrates was given the death sentence” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Kaynak Metnin Yazarı: Daniel Lehewych (City University of New York Felsefe Bölümü)
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM