Eleştirel Düşünmede Süreç ve Sonuç İlişkisi
Eleştirel olmak, çok farklı bakış açıları ile sorular sormak, cevaplardan tatmin olmamak, farklı cevapları kovalamak, cevaplardan ziyade doğru soruyu aramak, olabilecek tüm paradigmaları yakalayarak gerçekliği sorgulamak, tam “yol bitti” derken kuşkulara boyun eğerek “tekrar başa dönmek” olarak resmedilen zevkli bir düşünce biçimidir.
Eleştirel düşünebilmek öncelikle cesaret gerektirmektedir. Mevcut kalıplaşmış davranışlarımız, isteklerimiz, beklentilerimiz dikkate alındığında, eleştirel düşünme pratiğinin bireyler tarafından tamamen alışkanlık hâline getirilemediğini söylemek zor olmamaktadır. Eleştirel olmak, genellikle sonu ötelemektir; sonlanmasını geciktirmektir.
Ürün odaklı yapıların çok olduğu ortamlarda, eleştirel düşünme es geçilebilmektedir. Fakat eleştirel düşünme sürece dâhil edilmeden yaratılan ürünlerin de amaca hizmet edebilme yeterlilikleri çok düşük olmakta ya da zamana yenik düşmektedir. Aslında eleştirel düşünme daha çok süreçle ilgilenmektedir. Süreçten alınan haz her şeyin önündedir ve bundandır ki bu düşünme şekli bu haz sayesinde varlığını sürdürmektedir.
Bu haz, kişinin bir önceki doğru kabul ettiğini sorgulayarak, içindeki noksanlıkları, aksayan yönleri fark edip, geliştirmesiyle, değiştirip dönüştürmesiyle, sorduğu soruların yararlılıklarını keşfetmesiyle oluşmaktadır. Soruların ulaştıracağı başarının farkında olan, soruların katacağı zenginliğin ve geçerli gerçekliğin farkında olan bireyler soru sormaktan haz almaya, sonuca ulaşmasa bile, yani yerinde saysa da bu sürecin keyfine varmaya başlar. Ancak mevcut sistemler, genelde, bireyleri mevcut zaman ve mekân için ürün üretmeye yönlendirmektedir. Sonuca odaklı sistemin içinde sonlanma ne kadar çabuk olursa, tasarruflar o kadar fazla olmakta ve tercih edilmektedir.
Bu sonuca dayalı sistemin elinde somut bir ürün olabildiğinden, eleştirel bakış, zaman zaman savunmasız kalabilmektedir. Sonuç odaklı sistemler sürece odaklanmayı es geçebilmekte ve dolayısıyla da eleştirel düşünmeyi göz ardı edebilmektedirler. Tüm bunların karşısında yadsınamaz bir gerçeklik ise, sürece ne kadar çok soru, ne kadar çok girdi dâhil olursa alınacak sonucun o kadar sağlıklı olacağıdır. Sürece, dolayısıyla sisteme, ne kadar çeşitli bakış açıları ve değişkenler dâhil edilirse, mümkün olduğunca fazla olasılıklar dikkate alınacak, bu olasılıkların sistemi etkileme oranları incelenecek ve sonucun yani ürünün daha işlevsel olması sağlanacaktır. Tek gerçek olmadığı gibi, ulaşılacak nihai tek ürünün de varlığından söz edemeyiz. Zaman ve mekâna bağlı olarak değişen ürün vardır. Bu ürünü değişen koşullar altında geçerli hâle getirmek için de eleştirel düşünme pratiğini alışkanlık hâline getirerek işe koşmalıyız.
Eğitim sistemi dikkate alınırsa, bireylerin karşılarındaki otoriteye karşı eleştirel karakterlerini yansıtmaları beklenmektedir. Bu otorite, bazen öğretmen olabilirken, bazen de ders kitabı ve konular, kurallar olabilmektedir. Bu doğrultuda etkili bir araç olarak parrhesia kavramı karşımıza çıkmaktadır. parrhesia etimolojik olarak “her şeyi söylemek” anlamına gelmektedir. Her şeyi söyleyen kişiye de parrhesiastes denilmektedir. Burada her şeyi söylemek, gelişi güzelliği içermemekte, eleştirel düşünmenin gerekliliklerini ortaya koyarak bir amaç doğrultusunda gerçekleşmektedir. Parrhesiastes, her ortamda doğru bildiğini söyleme cesaretini taşımaktadır.
Bu kişinin doğru bildiğini söyleme gereği duyması, onun kendince yanlış olan sistem içindeki dışa vurumudur. Tepkiler çekme ve düşüncesini savunmada yalnız kalma ihtimali bulunmaktadır. Parrhesia kullanmak sistem içerisindeki eleştirel tavırlardan bir tanesidir. Sistem içerisinde parrhesia yapan kişinin cesareti ve sistemdeki konumundan bahsederken; sistemin içinde, sisteme karşı çıkmayan, sistem içinde uyumlu bir şekilde olan ve risk almayan kişinin ise sansür yaptığından söz edilebilmekte ya da yeterli eleştirel bakış açısı geliştiremediği için temel bir kabulleniş içinde olduğu söylenebilmektedir.
Dolayısıyla bireylerin, bir şekilde parrhesia yapmaları teşvik edilmeli; fakat bunun da eleştirel düşünme mekanizması ile desteklenmesi sağlanmalıdır. Diğer türlü, sorgulamadan inandığı her şeyi dile getirmek, sistemin olumsuzluklarına karşı çıkmaktan öte, temelsiz muhalefet hâline dönüşmekte ve sistemi entropiye yani kaos ve yıkıma sürüklemektedir.
Kaynak: ATA-AÖF, EĞİTİM FELSEFESİ, Yrd. Doç. Dr. Osman Yılmaz KARTAL