Felsefe hakkında her şey…

Sevimsiz başkahramanlarıyla okura derin kavrayış aşılayan 4 klasik kitap

18.06.2023
286
Sevimsiz başkahramanlarıyla okura derin kavrayış aşılayan 4 klasik kitap

Edebiyatın saygınlıktan en uzak ve adi karakterlerinden dahi hayata dair birçok şey öğrenebilirsiniz.

Öykücülere genellikle okuyucu kitlesinin beğenisini kazanacak sempatik başkahramanlar yaratmaları salık verilir. Ancak sempatiden uzak başkahramanlar da beklenmedik biçimde bazı mühim meseleleri farklı bakış açılarıyla okurlara aktarabildiği için sempatik başkahramanlarla aynı derecede öneme sahip olabilirler. Dorian Gray ve Anna Karenina gibi örnekler bunu bize anlatmaktadır.

Blake Snyder, Türkiye’de “O Kediyi Kurtar!” adıyla yayınlanan kitabında, gözünü daha ileriye dikmiş senaryo yazarlarına yönelik öyküleme ipuçları sunmuştur. Kitabın sunduğu ipuçlarının ana hatlarını ise adını da aldığı “kediyi kurtarmak” anlayışı oluşturmuştur. Snyder bu anlayışla yazarların kahramanlarını; onların temel niteliklerini, ahlaki tutumlarını veya duruşlarını ortaya serecek bir eylemleriyle tanıtması gerektiğini savunmuştur. Bu eylem karakterin, okuyucu kitlesinin de yapacağı ya da yapmak isteyeceği bir şeyi yapması anlamına gelmektedir ki bu örneğin, ağaca çıkmış ve aşağıya inemeyen bir kedi yavrusu oradan kurtarmaktır. Ne de olsa sempatik başkarakterler, sempatik olmayanlardan daha ilgi çekici öykülerin kahramanları olabilirler.

Snyder, sempatik kahramanların karakterleri ve gayretleri sayesinde okuyucuyla daha kolay bir ilişki kurduğu konusunda oldukça haklıdır. Okuduğumuz bir metindeki başkarakterin ne kadar çok taraftarı olursak o karakter amacına ulaştığında kendimizi o kadar çok mutlu hissederiz ve aynı şekilde başkarakter hedefine ulaşmayı başaramadığında ise bir o kadar üzülürüz. Antipatik kahramanlar ise okuyucuyu hem kendilerinden hem de metinden uzaklaştırma riski taşırlar. Onların başarısız veya başarılı olmaları okurun pek de ilgileneceği bir konu olmayacaktır. Hatta okurlar antipatik başkahramanların başarısız olmaları arzu ederler.

Öte yandan, “O Kediyi Kurtar!” kitabı antipatik başkarakterlere hak etmedikleri kadar kötü bir itibar kazandırdı. Sevimsiz karakterler de iyi kurgulanmış bir eserde, sempatik karakterler kadar sürükleyici ve akılda kalıcı olabilir. Fyodor Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” isimli eserindeki Rodion Raskolnikov’u veya John Milton’ın “Kayıp Cennet”te yarattığı Lucifer’ı bu bağlamda ele almak ve örneklemek mümkündür.

Bütün bunların yanında sevimsiz karakterler okurlara sempatik karakterlerin veremeyeceği kadar önemli dersler verebilirler. Örneğin hayatta kötü seçimler yapmamız durumunda neler olabileceğini olumsuz örneklerle okura aktarırlar. Ayrıca insanların yaşam standartlarını sorgulamamıza veya dünyayı farklı bir perspektiften görmemize ve sağlıklı bir yaşamın ipuçlarının en beklenmedik yerlerde bulunabileceğini fark etmemize neden olabilirler.

Kırık Aynalar: Bay Stevens ve Dorian Gray

Bay Steves karakteri, kitabın sinema uyarlaması olan The Remains of the Day (1993) isimli filmde Anthony Hopkins tarafından canlandırılmıştır.

Bay Stevens karakteri, kitabın sinema uyarlaması olan The Remains of the Day (1993) isimli filmde Anthony Hopkins tarafından canlandırılmıştır.

Sevimsiz ana karakterler birçok farklı uzam ve formda karşımıza çıkar. Bazıları kendini beğenmiş, bencil ve kibirliyken bir kısmı da etraflarındaki herkesi rahatsız edecek kadar alçakgönüllü ve fedakârdır. Olumsuzluk hissi aşılayan kahramanlar, duygudan yoksun, soğukkanlı psikopatlardan kendi yaşam alanına hapsolmuş düzgün bireylere kadar bir gerçeklikte var edilebilir.

Örneğin bu son tanım, Japon kökenli İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun 1989’da yayımlanan “Günden Kalanlar” adlı romanının kahramanı Bay Stevens için geçerlidir. Stevens’ın amansız “vakar” anlayışı onu kendi duygularını bastıracak kadar bir hizmetkârlığa sürükler. Stevens bütün bir hikâyenin sonunda gerçek ilişkiler kuramadığı için geçmişine dönük pişmanlık duyar. Bu karakter, okuyucular için uyarıcı bir anlatı hizmeti görmektedir.

Oscar Wilde’ın “Dorian Gray’in Portresi” romanının başkahramanı olan Dorian Gray de okuyucuya olumsuzluk aşılayan bir başka karakterdir. Yakışıklı dış görünümü ile ruhunun çirkinliğini gizleyen narsist bir aristokrat olan Gray kendi imajına o kadar takıntılıdır ki bu  takıntısı sevgilisinin intihar etmesine neden olur. Gray bu intiharı dahi kendi yaşam öyküsünü renklendirmek ve dramatize etmek için bir fırsat olarak görür.

Wilde’ın romanı başlangıçta Gray’in hazcılığının ve estetizminin onanması olarak yorumlansa da başkahramanın saf çekiciliği, sonraki nesil eleştirmenlerin romanı başlı başına kendi içinde bir eleştiri aracı olarak ilan etmelerine yol açtı.

Rahatsız Edici Gerçekler: Anna Karenina

Sevimsiz edebî karakterlere Leo Tolstoy’un romanlarında nadiren rastlanır ve bunun son derece dikkate değer bir gerekçesi vardır. Tüm zamanların en büyük yazarlarından birisi olan Tolstoy, karakterlerinin duygusal durumlarını o kadar ayrıntılı bir şekilde anlatır ki okurlar, bu karakterler ne kadar sevimsiz olursa olsun, onlarla empati kurmaktan kendilerini alamazlar. Tolstoy o kadar yetenekli bir yazardı ki örneğin birçok kadın, Tolstoy’un doğum yapan bir kadının içsel deneyimlerini aktarma kabiliyeti karşısında hayrete düştüklerini anlatmışlardır.

Tolstoy’un yarattığı bir karakteri sevimsiz karakterler listesinde görecekseniz, bu muhtemelen Anna Karenina olacaktır. Erkek ve kadın birçok okur, tarihin en bilinir kadın roman kahramanlarından birisi olan Anna Karenina’nın kocasını terk ederek yeni bir gönül macerasına giriştiği Kont Vronsky’ye karşı tutunduğu tavır karşısında hayal kırıklığı yaşadıklarını anlatmışlardır. Öyle ki Goodreads’te kitap hakkında görüş belirten bir okur, Anna Karenina için “Eylemlerinin aleni sonuçları nedeniyle ağlayıp sızlanan kaprisli bir çocuğa benziyor” yorumunu yapmıştır.

Anna Karenina, romantik aşkın baştan çıkarıcılığı karşısında kurban olmaktan kurtulamaz.

Anna Karenina, romantik aşkın baştan çıkarıcılığı karşısında kurban olmaktan kurtulamaz.

Ancak Anna Karenina’nın nazik ve hoşgörülü kocasından tiksinti duyması ve zaman zaman ona vakit dahi ayırmayan âşığına duyduğu özen, görünüşte tutarsız olsa da sadece bir kadının ruhunda yer alan karmaşık ve tutarsız arzuların bir yansımasıdır. Romanın anlatmak istediği şey, aşkın farklı biçimlerinin de bulunduğu ve bir kişinin aynı anda birden fazla kişiye karşı aşkî duygular hissedebileceğidir.

Tamamen hatalı biçimde “Dorian Gray’in Portresi”nin hedonizm’i yücelttiğinin düşünülmesi gibi, Anna Karenina da diğer eleştirmenler tarafından romantik aşkın bir olumlaması olarak ele alınmıştır. Aslında okurun dikkatini baştan çıkarılma konusuna çekmeyi amaçlayan bir öyküdür bu. Karenina ve Vronsky arasındaki ilişki, umutsuz romantiklerin birbirlerini değil de özünde romantik aşk ideali’nin kendisini sevdiklerini anlatmaktadır.

Tolstoy kitapta Kitty ile Levin’in evliliği aracılığıyla bir alternatif ilişki sunar okuyucuya. Onların ilişkisi, Karenina ve Vronsky’ninkinden farklı olarak tutkuya değil, özfarkındalığa, bağlılığa ve karşılıklı fedakarlığa dayalıdır. Levin, Kitty’ye ilk kez evlenme teklif ettiğinde Kitty onu reddeder; ancak Kitty kendi duygu ve düşüncelerini kapsamlıca ölçüp tarttıktan sonra Levin ile evlenmeyi kabul eder.

Humbert Humbert Olayı

Vladimir Nabokov’un kaleme aldığı klasik eser “Lolita”nın başkahramanı Humbert Humbert’i de dünya edebiyatının sevimsiz kahramanları arasına eklemez isek konuyu tartışmayı tamamlamış sayılmayız.

Tamamen başkahramanın bakış açısından anlatılan “Lolita”da Humbert Humbert, kendisinin, 37 yaşındaki bir adamın, Lolita lakaplı Dolores Haze isimli 12 yaşındaki bir kız çocuğuna neden cinsel istismarda bulunduğunu açıklamaya çalışır.

Birine zarar vermenin tiksinç betimlemelerinden ayrı olarak kitabın en aykırı tarafı, Humbert Humbert’in ve tabii doğal olarak Nabokov’un Lolita’ya yönelik pedofilik cazibeyi normalleştirmek için harcadığı zamandır.

“Lolita” tabii ki bunu yapmıyor. Kitabın amacı pedofiliyi normalleştirmek değil. Roman, okuyucusundan Humbert Humbert için sempati de talep etmiyor. Aksine okuyucunun, onun çekiciliğine ve belagatine karşı koyabilme ve onu gerçekte olduğu canavar olarak tanıma yeteneğini bir bakıma sınavdan geçiriyor. Romanı bitirdikten sonra, yalnızca sübyancıların nasıl düşündüğünü ve davrandığını değil, aynı zamanda okuyucu da dâhil olmak üzere kurbanlarını nasıl manipüle ettiklerini daha iyi anlayacaksınız.

Stephen Metcalf Slate’te yayımlanan makalesinde “Lolita” hakkında şöyle yazmıştır:

“Sizin alelade müstehcen şaheseriniz kendinin ne kadar güzel olduğunu anlamamız için bizden, aydın okurlardan, seksin ve pisliğin üzerinden atlamamızı talep ediyor. Ancak ‘Lolita’nın ne kadar şok edici olduğunu anlamak için, onun güzelliğinin ötesine geçmelisiniz. Ve tüm güzelliğine, tüm o azametli yaratıcılığına ve atmosferine rağmen insan ‘Lolita’nın ne kadar şok edici olduğunu kolayca unutuyor.”

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Tim Brinkhof’un “4 classic books that teach deep insights through unlikable protagonists” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Kaynak Metnin Yazarı: Tim Brinkhof, Hollandalı bir gazetecidir ve Esquire , Film & History , History Today ve History News Network için yazılar kaleme almaktadır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...