Kısa Süreli Bellek (Çalışan Bellek) Nedir?
Bilgi işleme modeline göre, duyusal kayda giren bilgilerin bazıları, daha ileri işlem için çalışan bellek adı da verilen kısa süreli bellek sistemine geçer. Kısa süreli bellek, bilinçli kullanımda olan sınırlı miktardaki bilgiyi geçici bir süre saklayan bellek sistemidir. Bu sistem, bilinçli olarak farkında olduğumuz bilgiyi saklar. Kısa süreli bellek bir dokuma tezgahı gibi ya da mutfaktaki doğrama tahtası gibi çeşitli işlerin yapıldığı aktif bir yerdir. Hem duyusal kayıttan gelen yeni bilgi (içinde bulunan anı/çevreyi temsil eder) hem de uzun süreli bellekte depolanmış bilgi (daha önceki deneyimlerden kazanılan bilgiyi temsil eder) kısa süreli bellekten akar. Diyelim ki kitabın içindekiler sayfasından ünite başlıklarını okuduk. Bu başlıkları okuduğumuzda, bu bilgiler duyusal olarak kaydedilir ve sonra kısa süreli belleğe girer. Bu sırada, her sözcüğün anlamı uzun süreli bellekten geri getirilir ve kısa süreli belleğe taşınır. Böylece, hareket eden bir trenin penceresinden hızla geçip giden manzaralara benzer biçimde, her iki taraftan gelen bilgiler de kısa süreli bellekten akar ve geçer (Gray, 1999; Uba ve Huang, 1999).
Bu akıp geçme sırasında kısa süreli bellekte çoğu zaman birden fazla iş yapılmakta ve bu da belirli bir işteki performansı yavaşlatmaktadır. Örneğin, basit bir muhakeme (yargıya yarma) işi verilen deneklerden aynı anda, rastgele seçilen altı sayıyı da ezberlemeleri istendiğinde, muhakeme işindeki performanslarının yavaşladığı görülmüştür (Morris, 2002). Kısa süreli belleği daha ayrıntılı incelemek için, bu sistemin kodlama, saklama ve geri getirme aşamaları halinde nasıl inşa edildiğine (kurulduğuna) yakından bakmak yararlı olacaktır.
Kodlama: Bilginin bellek sistemlerinde saklanması, belirli formlarda kodlanması sayesinde gerçekleşir. Öyleyse, kısa süreli bellek söz konusu olduğunda, bu bellek sisteminde bilginin nasıl kodlandığı sorusu önemli hale gelmektedir. Bu konudaki araştırmalar bilgiyi kısa süreli bellekte herhangi bir formda kodlayabileceğimizi göstermektedir; yani işitsel, görsel kodlama yapabileceğimiz gibi anlama dayalı olarak da kodlama yapabiliriz. Ancak gerek, bilgiyi kullanılır bir durumda tutmak için tekrar etmek gerektiğinde, gerekse had ve sayı dizileri konuşma temelli olduğundan işitsel kodu daha fazla kullandığımız ortaya çıkarılmıştır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Morris, 2002).
Bunu kanıtlayan bir deneyde, deneklere RLBKSJ gibi altı sessiz had gösterilmiş ve bu harfler ortadan kaldırıldıktan sonra bu harfleri sırayla yazmaları istenmiştir. Deneklerin yaptığı hataların niteliği bu harflerin işitsel olarak kodlandığını kanıtlamıştır, çünkü denekler harf listesinde ses olarak birbirine benzeyen harfleri karıştırmışlardır. Örneğin B (İngilice ‘biy’ diye okunur) yerine T (İngilice ‘tiy’ diye okunur) koymuşlardır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995). Kısa süreli bellekte işitsel kodlama kadar görsel kodlama da yapılmaktadır. Hatta kısa süreli bellekte görsel kodlamanın daha baskın olduğunu ileri sürenler de vardır (Morris, 2002). Diğer yandan bazı insanların, resimleri ince detaylarıyla birlikte kodlayabildiği görülmüştür. Bunlardan başka, kısa süreli bellekte diğer duyularla ilgili (örn; koku, dokunma) kodlama da yapılmaktadır.
Saklama: Yukarıda sözünü ettiğimiz bellek görevini yerine getirdi. Kitabın içindekiler sayfasından ünite başlıklarını okuyalım ve sonra sayfayı kapatalım ve hemen okuduğumuz ünite başlıklarını hatırlamaya çalışalım. Kaç tane başlık hatırlayabildik? Büyük bir olasılıkla on başlığın hepsini hatırlayan ya çok az sayıda kişi vardır ya da hiç yoktur. Zira kısa süreli belleğin kapasitesi sınırlıdır. Ebbinghaus’un 1885’te başlattığı bellek çalışmalarından bu yana kısa süreli belleğin saklama kapasitesinin sinirliliği belirlenmişti. O zamandan bu yana yapılan çalışmalar sonucu değiştirmedi. Buna göre, kısa süreli bellekte en az 5, en fazla 9 birim bilgi ve ortalama olarak da 7 birim bilgi tutulabilir. Bundan anlaşılacağı gibi, kısa süreli bellekte bilgi saklama kapasitesi açısından insanlar arasında ciddi farklılıklar bulunmamaktadır. Kısa süreli belleği 7 bölmesi olan bir kutu gibi hayal edebiliriz. Her birim bilgi, çok kısa süreliğine de olsa bir bölmeye yerleştirilir. Dolayısıyla 7 birimden fazla bilgi olduğunda koyacak yer kalmaz. Ancak bir birim bilginin harf olabileceği gibi sözcük, hatta cümle olabileceğini düşündüğümüzde, kısa süreli belleğin kapasitesinin sandığımız kadar sınırlı olmadığı ortaya çıkar. Kısa süreli belleğin kapasitesini arttırmanın en iyi yolu verilen bir bilgiyi anlamlı bir biçimde, daha büyük parçalar halinde organize etmektir. Kümeleme adı verilen bu işlem sayesinde, örneğin başlangıçta kısa süreli bellekte tutulamayacağı düşünülen 12 sayının çok daha küçük bir alana sığdırılacağı görülür. Kümeleme, zihinsel olarak bilgiyi anlamlı birimler halinde gruplamadır. Elimizde 191919231938 gibi bir sayı olsun. Eğer biz bu sayıyı bize anlamlı gelecek biçimde 1919, 1923 ve 1938 olarak kümelersek artık elimizde 12 birim değil sadece üç birim bilgi olacaktır.
Benzer biçimde, NIKABIYIEZINIDNEK gibi 15 harfin bir kez KENDİNİZE İYİ BAKIN cümlesinin tersten yazılışı olduğunu fark ettiğinizde, artık o cümleyi bir birim halinde ya da üç sözcük olarak üç birim halinde kümeleme ve dolayısıyla kısa süreli bellekte tutma olanağınız vardır. Bu, duyduğumuz son birkaç cümlenin hatırımızda olduğu anlamına gelir ki; bu da iletişim açısından çok büyük avantaj sağlar. Ayrıca dilin yapısı gereği doğal bir kümeleme aracı olduğunu ve böylelikle bu sürece ciddi bir katkı yaptığını belirtmek gereklidir (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Morris, 2002).
Geri getirme (hatırlama): Kısa süreli bellek sadece sınırlı bir kapasiteye sahip olmakla kalmaz, ama aynı zamanda bilgiyi tutmak açısından bir zaman sınırına sahiptir. Örneğin şimdiye kadar, biraz önce öğrendiğiniz ünite başlıklarının çoğunu unutmuş olmalısınız. Çünkü bu başlıklar kısa süreli belleğinizden çıkıp Bitmiştir. Eğer hiçbir şey yapmazsak, bilgi, 30 saniye sonra kısa süreli bellekten çıkacaktır. Bu böyle olmak zorundadır, çünkü yeni gelen bilgiye yer açılması gereklidir. Bundan dolayı, bilginin kısa süreli bellekten kaybı, yani “unutma” bir problem olarak görülmez. Ancak her şeye rağmen, bilgiyi kısa süreli bellekte ya 30 saniyeden daha fazla tutmak isteriz ya da bazen o bilgiyi çok daha uzun süre sonra hatırlamak, yani uzun süreli belleğe geçirmek isteriz. Bu tür durumlarda tekrar etme stratejisini kullanmak iyi sonuç verir. Tekrar etme, bilgiyi kısa süreli bellekte her zamanki süresinden daha fazla tutmak için tekrar tekrar kısa süreli belleğe yeniden girişini sağlamadır. Yani, bilgiyi defalarca sesli ya da sessiz olarak basit biçimde tekrar ederek, diğer bir deyişle ezberleyerek kısa süreli belleğin zaman sınırlılığının bir miktar da olsa üstesinden gelmiş oluruz. Örneğin eğer o anda telefonda bize verilen yeni numarayı yazacak kağıt ya da kalemimiz yoksa, yapılacak şey, o numarayı, bir yere kaydedene kadar, genellikle üç küme halinde (örn; 345 87 62) tekrar tekrar söyleyip kısa süreli bellekten çıkmasını engellemektir. Ancak daha sonraki kullanımı söz konusu olduğunda bu numarayı hatırlamamız zordur, gene de numarayı söyleyemesek de numara bize gösterildiğinde tanıyabiliriz. Kısa süreli bellekten bilginin nasıl kaybedildiğine ya da unutulduğuna dair iki yaklaşım mevcuttur. Silinme kuramına göre, zaman geçtikçe bilginin gücü azalır ve dolayısıyla bilgi daha zor hatırlanır hale gelir. Yani sadece zamanın geçmesi nedeniyle olan unutma söz konusudur. Kısa süreli bellekteki unutmanın bir kısmından silinme sorumluysa da, çalışmalar, bozucu etkinin de unutmaya yol açtığını göstermiştir.
Başka kaynaklarda yer değiştirme (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995) adı da verilen bozucu etki kuramında, silinme yaklaşımından farklı hatta ona karşıt biçimde, kısa süreli bellekte yer alan bilginin, kendisinden sonra gelen bilgiler tarafından itildiği, bellekten çıkmaya zorlandığı ileri sürülür. Kapasite sinirliliği yüzünden, kısa süreli bellekte doldur-boşalt yapılmak zorunda kalınır. Hayalinizdeki yedi bölmeli kutuyu yeniden canlandırıp, diyelim ki yeni tanıştığınız kişinin adını, ilk bölmeye koyduğunuzu düşünün. Ondan hemen sonra sisteme giren yeni bilgi, o ismi ikinci bölmeye, sonraki bilgi onu üçüncü bölmeye itecek ve böylece yeni öğrendiğiniz o isim yedinci bölmeye gelecektir ve tekrarlanmadığı zaman kısa süreli bellek sisteminden çıkacaktır. Eğer kısa süreli bellekteki o anda varolan bilgi ile ondan sonra gelen bilgi birbirine benzerse, yeni gelenin eski bilgi üzerindeki bozucu etkisi daha fazla olur. Örneğin, kısa süreli belleğinizde bir sayıyı tutmaya çalışırken, belleğe giren bir müzik sesi ya da şarkı sözleri sayıyı unutmanıza yol açmayabilir ama başka bir sayı belleğe girerse, daha önceden belleğinizde varolan sayıyla çok kolay karıştırırsınız (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995; Morris, 2002). Kısa süreli belleğin çalışan bellek olduğu, yani tanımı gereği içeriğinin farkında/bilincinde olduğumuz bellek olduğu göz önüne alınırsa, kısa süreli bellekten hiç çaba harcamadan bilgiyi geri getirdiğimiz düşünülebilir. Oysa araştırmalar bu arama bizim fark edemeyeceğimiz kadar kısa bir süre içinde, hızla gerçekleşir. 1966’da Stemberg’in (akt. Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995) başlattığı deneylerde, deneğe bellek listesi adı verilen yedi sayıdan oluşan bir liste verilir. Bellek listesini gösterip ortadan kaldırdıktan sonra deneğe sınama sayısı denilen bir sayı söylenir ve denekten, bu sayının listede olup olmadığına karar vermesi istenir. Örneğin, bellek listesinde 6,2,1 sayılan varsa, sırlama sayısı olarak 1 verildiğinde deneğin “evet”; diyelim ki 3 verildiğinde deneğin “hayır” demesi beklenir. Bu tür deneylerde denekler genellikle hata yapmazlar. Ama zaten bu deneylerde, bellekte arama yaptığımıza kanıt olarak gösterilen ölçüt, yapılan hata değil, sınama sayısına verilen evet-hayır cevabının verilme hızıdır. Bu deneylerde ölçülen zaman, saniyenin binde kırkı düzeyinde olduğu için çok hassas ölçüm araçları kullanmayı gerektirir. Bu deneyler sonucunda, deneklerin sınama sayısına verdikleri cevap hızının, bellek listesinin uzadıkça arttığı görülmüştür. Yani denekler, sınama sayısını sırayla bellek listesindeki her sayıyla kıyasladıklarından, liste uzadıkça cevap verme süresi de artmaktadır. Arama esnasında her bir sayı kıyaslaması için 40 milisaniye harcandığı bulunmuştur. Araştırmacılar, cevap verme süresini 400 + 40x olarak hesaplamışlardır. 400 milisaniye, sırlama uyancısını kıyaslamaya uygun bir koda dönüştürme ve evet-hayır tuşuna basmak için harcanan sabit zamandır ve bellek listesindeki her bir madde için kıyaslama zamanı 40 milisaniye buna eklenir. x, kısa süreli bellekteki madde (sayı, harf vb.) sayısıdır (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995).
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Psikolojiye Giriş” ve 2. Sınıf “Deneysel Psikoloji”, 4. Sınıf “Sosyal Psikoloji” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Psikoloji Ders Kitapları ve MEB Liseler İçin Psikoloji Dersi Ders Kitapları