Kant’ın Kategorileri
Kategori kelimesi yunanca olup etimolojik olarak mahkemede verilen karar anlamına gelmektedir.
Kategori sözcüğünün terim anlamını düşünce tarihinin içine sokan Aristoteles olmuştur. Aristoteles’in kategorileri, yüklemlerdir. Bu yüklemler birincil cevher olarak anlaşılması gereken öznenin varoluşuna ilişkin nitelikleri ifade eder. Dolayısıyla ontolojik işlevleri vardır.
Kant bu ontolojik bir işlevde olan kategorileri, varlığa değil de düşünmeye dayalı olarak ele almaya çalışmıştır. Elbette oldukça farklı biçim ve içerikte bu ele alma oluşturulacaktır. Ama öncelikle iki kategori kullanımı arasındaki farklılığın ontolojik yaklaşımdan ziyade epistemolojik olduğunun unutulmaması gerekir.
Kant için kategoriler yargıların belirli bir biçimde olmasını sağlayan saf kavramlardır. Çünkü Kant yargıların belirli bir biçimde düşünme olduğunu kabul eder. Böyle olduğunda her bir saf kavram olarak kategoriler çeşitli düşünme biçimlerine (yargılama biçimlerine) tekabül eder.
O hâlde kategoriler, bilgiye giden yolda kullanılan yargılamanın zorunlu mantığı olarak anlaşılabilir.
Kant bunların dört başlık altında sınıflara ayırır. Daha sonra da bunların her birisine üç kavram yerleştirir.
Dikkat edilmesi gereken noktayı vurgulayalım: Kant yargıların düşünmedeki işlevi ile bu işlevi gerçekleştiren kavramların ayrı ayrı tablosunu oluşturur.
Yargıların Mantıksal İşlevindeki Tablo
Bunların işlevleri yukarıda her bir kısmın başındaki kavramları dikkat alırsak anlaşılır. Yani yargılarımız niceliksel, niteliksel ilişki ve kip durumuna göre biçimlenmişlerdir.
Bu biçimlerin nasıl olduklarını her birinin altındaki üç çeşitten de anlayabiliriz.
Şimdi düşünmenin işlevlerini ortaya koyduktan sonra hangi kavramlarla bu işlevlerin gerçekleştiğini görmek için ayrı bir tabloya daha sahip olmak gereklidir.
İşte bu tablo da aşağıdaki gibidir:
Dikkat edilirse ikinci tablo bilginin kullanıma ilişkin olarak daha açıklayıcı olmaktadır.
Genel olarak bakıldığında varlığa ilişkin olarak düşünmemi bu kavramların sunduğu biçimde yapmak zorundayızdır. Örnek vermek gerekirse, nicelik açısından bir yargı ya tekildir (Ahmet akıllıdır, gibi) ya tikeldir (Bazı insanlar akıllıdır, gibi) ya da tümeldir (Bütün insanlar akıllıdır, gibi).
Aynı örnekleri diğer biçimlere yani nitelik, ilişki ve kiplik başlıkları altındaki kavramlara göre rahatlıkla çoğaltmak mümkündür. Zaten bizim düşünmemizin bu yapısı ortaktır. Bunun için düşünmenin yani anlama gücü kısmına denk gelmesi gereken evrensel yapılarıdır.
Kant için kavramların yargıdaki formu aslında bir bakıma derleyiciliktir.
Kavramlarla duyu verilerinden gelen malzemeyi derleriz. Böylece derlediğimiz duyu verilerini de yargıda biçimleyip anlaşılır hâle sokarız. Bu şekilde düşünmemiz anlamaya dönüşür.
Dikkat edilmesi gereken nokta anlamanın bir şeyin anlaşılır hâle getirilmesi olarak duyuma ve duyarlılığa ihtiyaç duymasıdır. Yani bir şeyin tekilliğinden, olanağından etken ya da edilgenliğinden bahsedilmesi gerekir.
Buradaki anlama kendisini böylece bilgiye dönüştürme imkanına sahip olur. Şimdi bu bilginin ne anlama geldiğini biraz daha açıklamak için bir sonraki başlığa geçmek gerekir.
Sentetik A Priori Yargılar
Kant’ın yukarıdaki başlıkta ifade ettiği kavramları açıklayarak bu konuya başlamamızın faydası vardır.
Öncelikle bir yargının yapısına ilişkin olarak bilgi vermek gerekir.
Sentetik yargılar bir özne hakkında yüklemin bilgi verdiği cümlelerdir. “Ahmet evli bir erkektir.” dediğimde Ahmet’in evli olmasına ilişkin olarak bir bilgi veriyorumdur. Bu bilgi Ahmet kavramından çıkarılamayacak bir bilgi olması nedeniyle önemlidir ve bu yapısıyla sentetik bir önermedir.
Bunun yanında sentetik olan analitik olanın karşıtıdır. Analitik olan yargıda bilgi vermez. Mesela “bekar, evli olmayan erkek ya da kadındır” yargısında bilgi verilmez.
Dikkat ederseniz ilk yargı sentetik olmasına rağmen zorunlu değilken ikincisi analitik olup zorunludur.
O hâlde sentetik yargıların bilgi vermek açısından artısının olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşın analitik önermelerin de zorunluluk vermesi artı olan taraflarıdır. Örneğimizi dikkate alacak olursak evli olmamak bekar kavramında zorunlu olarak içerilmektedir. Şimdi Kant’ın bütün derdi bir yargının hem bilgi vermesi hem de zorunlu olmasıdır.
İşte bu arayışın ifadesi olarak Kant karşımıza sentetik a priori yargıları çıkarır.
Sentetik a priori yargıların bir önceki başlık altındaki kategorilerle ilişkisinin açıklanması gereklidir. Çünkü bu kategoriler yargıların hem sentetik hem de a priori olmasını sağlayan hususlar olacaktır.
Örnek vermek gerekirse, duyularımız bize güneş ışınlarının taşa vurduğunu söyler. Buradan çıkarılacak sonuç ise anlama gücünün devreye girmesiyle mümkün olacaktır. Yani anlama gücünün kavramları olarak kategorilerle yargıda bulunan düşünmemiz bu duyu verisi olan durumu “güneş taşı ısıtır” şeklinde idrak etmeye dönüştürecektir. İşte bu türden bir nedensellik yukarıdaki tabloda ilişki kurma biçimi altındaki başlığın 2. maddesini oluşturmaktadır.
Duyu verileri tasavvur gücünün formlarına yani zaman ve mekâna dayandıkları için tümüyle dağınık olmasalar da çeşitli ve çok olma özelliklerine sahiptirler.
“Güneş ışınları taşa vurmaktadır” gördüğümüz bir durum iken, bu durumun gözlem konusu olup bilgi çıkaracak şekilde “Güneş taşı ısıtmaktadır” yargısına varılması anlama gücünün bir işlevidir. Anlama gücü duyu verilerine yansıyan çok çeşitliliği bilgi çıkartmak için nedensellik gibi bazı kavramsal formlar altında yeniden üretir; oluşturur.
Biraz daha ileri giderek nedenselliğin bilginin formu olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir durumun nedenini anladığımızda onun bilgi yönünü anladığımızı söylemek yerine, bir duruma ancak nedensellik yüklediğimizde onu bilgi haline getirdiğimizi söylemek daha doğru olur.
Kaynak: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Akıl ve Eylem Dersi, Teorik Akılda Anlama Gücü, Doç. Dr. Mehmet Günenç
Auzef in ders notu burada nasıl oluyor bu?